NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا
جَعْفَرٌ
حَدَّثَنَا
أَبِي عَنْ
جَابِرِ بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ
أَهَلَّ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرَ
التَّلْبِيَةَ
مِثْلَ حَدِيثِ
ابْنِ عُمَرَ
قَالَ
وَالنَّاسُ
يَزِيدُونَ
ذَا
الْمَعَارِجِ
وَنَحْوَهُ
مِنْ الْكَلَامِ
وَالنَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَسْمَعُ
فَلَا
يَقُولُ
لَهُمْ
شَيْئًا
Cabir b. Abdillâh'dan; demiştir
ki:
Resûlullah (s.a.v.)
telbiye getirerek sesini yükseltti. (Hz. Cabir, Resûlullah sallallahu aleyhi
vesellem'in okuduğu) telbiyeyi İbn Ömer hadisi(nde (1812.) anlatıldığı) gibi
anlattı. Dedi ki: Halk, "Yüksek dereceler sahibi (Allahım)" gibi kelimeler
ilâve ediyorlardı. Nebi (s.a.v.) de (söylenenleri) işittiği halde, ses
çıkarmıyordu.
İzah:
İbn Mâce, menâsik;
Ahmed b. Hanbel, III, 320.
Me'âric, ma'rec'in
çoğuludur. Ma'rec, meleklerin çıktığı yüksek makam ve dereceler anlamına gelir
ki, burada gökler kastedilmiştir.
Bazılarına göre burada "me'âric" kelimesiyle Allah'ın nimetleri,
fazl-u ihsanı kasdedilmiştir. Çünkü, Allah'ın insanlara bağışladığı nimet ve
ihsanların derece ve mertebeleri çok farklıdır.
Resûl-i Ekrem'in kendi
öğrettiği telbiyeye başka kelimeler ilâve ederek telbiye yapan halkı gördüğü
halde onları bundan menetmeyişi onların bu hareketlerini tasvib ve takrir
anlamına gelir. Bilindiği gibi Resûl-i Ekrem'in huzurunda yapıldığı halde ses
çıkarrftadığı ve olumlu karşıladığı fiillere "takrîrî sünnet" ismi
verilir. Ancak bir önceki hadisin şerhinde açıkladığımız gibi Resûl-i Ekrem'in
öğrettiği telbiyeye hiçbir kelime ilâve etmeden okumanın daha uygun olduğuna
delâlet eden hadis-i şerifler de vardır.
Ulemânın büyük çoğunluğuna
göre telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır. Bir numara sonra gelen hadis-i
şerifte de ifâde edildiği gibi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz; "Bana
Cebrail aleyhisselâm gelerek ashabıma telbiye ve ihlâli yüksek sesle
yapmalarını emretmemi talim buyurdu" demiştir. İbn Mâce'nin rivayet
ettiği Zeyd b. Hâlid hadisinde de Resûl-i Ekrem: "Bana Cebrail geldi ve
"Yâ Muhammed, ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret. Çünkü,
telbiye haccın alâmetlerindendir" dedi," buyurmuştur.[İbn-Mâce, menâsik]
Bu konuda Tirmizî'nin
rivayet ettiği bir hadis-i şerif de şu mânâdadır: "Bir müslüman, telbiye
getirdi mi şuradan ve şuradan (şarktaki ve garptan) kesiliş noktalarına dek,
onun sağında ve solunda bulunan bütün taş ağaç ve toprak mutlaka telbiye getirir."
İbn Battal,
"telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır" demiştir. Ebû Hanife,
Sevrî ve Şafiî'nin kavilleri de budur.
Bu mevzuda İmâm
Mâlik'den muhtelif görüşler rivayet olunmuştur, ibn Kasım'ın rivayetine göre
İmâm Mâlik, "yüksek sesle telbiye ancak Mescid-i Haram ile Minâ mescidinde
yapılır" demiştir.
Ulemâ, kadınınancak
kendi işiteceği kadar kısık bir sesle telbiye getireceğinde ittifak
etmişlerdir. Zira îbn Ebî Şeybe'nin rivayetine göre, Hz. Abbâs, "Kadın
yüksek sesle telbiye getiremez," demiştir.[Aynî, Umdetü'l-Kârî IX, 171.]