NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ
مَهْدِيٍّ حَدَّثَنِي
عَلِيُّ بْنُ
مُسْهِرٍ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ أَبِي
زِيَادٍ
أَخْبَرَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ عَمْرِو
بْنِ
الْأَحْوَصِ
عَنْ أُمِّهِ
قَالَتْ
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَرْمِي
الْجَمْرَةَ
مِنْ بَطْنِ
الْوَادِي
وَهُوَ رَاكِبٌ
يُكَبِّرُ
مَعَ كُلِّ
حَصَاةٍ
وَرَجُلٌ
مِنْ
خَلْفِهِ
يَسْتُرُهُ
فَسَأَلْتُ
عَنْ
الرَّجُلِ
فَقَالُوا
الْفَضْلُ
بْنُ
الْعَبَّاسِ
وَازْدَحَمَ
النَّاسُ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا أَيُّهَا
النَّاسُ لَا
يَقْتُلْ
بَعْضُكُمْ
بَعْضًا
وَإِذَا
رَمَيْتُمْ
الْجَمْرَةَ
فَارْمُوا
بِمِثْلِ
حَصَى
الْخَذْفِ
Süleyman b. Amr'ın
rivayetine göre annesi demiştir ki:
Ben Resûlullah
(s.a.v.)'i binitli olduğu halde her (attığı) çakıl taşları ile birlikte tekbir
getirerek cemreleri -vadinin içerisinden- atarken gördüm. Arkasında da Hz.
Peygamberi koruyan bir adam vardı, bu adamın kim olduğunu sordum.
el-FadI b. el-Abbâs'dır,
dediler. Halk sıkışıklık meydana getiriyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)
(şöyle) buyurdu:
"Ey insanlar sakın
taşları atarken kiminiz, kiminizi öldürmesin. (Öyleyse) fiske taşları gibi (küçük
taşlar) atınız."
İzah:
İbn Mâce, menâsik;
Ahmet b. Hanbel, VI, 376, Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, V, 130.
"Cemre" küçük
taş demektir. Çoğulu "cimâr" gelir."Remyu'c-cimâr" ise,
belli bir zamanda ve belli bir mekanda belli sayıdaki küçük taşları belli
yerlere atmak demektir.
Ayrıca
"cemre" ufak taşların toplandığı yer manasına da gelir. Minâ
vadisinde bu manada üç cemre vardır. Bunların birincisi Hayf Mescidini takiben
Cemre-i Üla'dır. İkincisi Cemre-i Ûlâ ile Cemre-i Akabe arasında kalan cemre-i
vüstâdır. Üçüncüsü de Cemre-i Akabe'dir. Buna "Cemre-i Kübrâ" da
denir ve halk arasında "büyük şeytân" diye bilinir. Bu cemre Mina
vadisine Mekke cihetinden gelen bir kimsenin hemen Minâ vadisine girerken sol
tarafına .düşer. Burası taşlardan örülmüş üç metre yüksekliğinde ve iki metre
eninde bir duvardır. Yerden 1,5 m. yüksekliğinde bulunan bir kayanın üzerine
oturmuştur. Bu duvarın alt kısmında taşların içerisine atıldığı bir havuz yer
alır. Akabe Cemresi ile Cemre-i Vüsta arasında 117 m. olduğu gibi Cemre-i
Vustâ ile Cemre-i Ûlâ arasında da 156 m.lik bir mesafe vardır.
Buralara yapılan taş
atma işi haccın vaciplerindendir. Atılan taşların adedi yetmiştir. Yedisi
kurbanın birinci, geri kalanları iki, üç ve dördüncü günleri atılır. Taşların
teker teker, her taş atışta tekbir getirilerek atılması gerekir. Bu taşlar
cemrelere yaklaşık üç metrelik bir mesafeden atılır. Cemrelerin yakınına
düşmesi de yeterlidir. Bu cemrelerin şeytanı temsil ettiği rivayet edilirse de
bunları taşlamanın hikmetini Allah bilir. Bazılarına göre bu taşlan atmanın
hikmeti âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a karşı insanın aczini, kulluğunu ve
za'fını izhar etmesi ve sadece bir imtihan olan bu taşları atma görevini yerine
getirmesi, şimdiye kadar işlemiş olduğu hatalardan dolayı duyduğu nedamet
hissini bilfiil ifâde etme, kendisini isyan yollarına sürükleyen şeytana karşı
duyduğu kin ve öfkeyi bilfiil harekete geçirme, istikbalde bir daha şeytana
uymayacağını orada bizat şeytana karşı verdiği kavga ve yaptığı saldırılarla
ortaya koyma ve ispatlamadır. Netice olarak cemreleri atmaktan maksat, nefse
hiçbir pay ayırmadan Hz. İbrahim gibi sadece Allah'a teslim olmak ve ona boyun
eğmekten ibarettir.
Her ne kadar konumuzu
teşkil eden bu Ebû Dâvûd hadisi Müslim'in rivayet ettiği "ben Veda
Haccında Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte haccettim. Onu Cemre-i Akabe'de taş
atarken ve oradan ayrılırken hep devesinin üzerinde gördüm. Beraberinde Bilâl
ile Üsâme vardı. Biri devesini yedi-yor, diğeri Resûlullah (s.a.v.)'ı güneşten
korumak için elbisesini onun başına kaldırıyor (siper ediyor)du.[Müslim, hac]
anlamındaki hadise aykırı gibi görünüyorsa da aslında bu iki hadis arasında
herhangi bir çelişki yoktur. Şöyleki: Bir kimseyi herhangi bir tehlikeden
korumak isteyen kimse onun arkasına durur. Güneşten korumak isteyen kimse ise
güneşin durumuna göre arkasında veya önünde durabilir. Binaenaleyh iki hadise
bu iki ayrı açıdan bakmak gerekir.
Resûl-i Ekrem'in,
"Ey insanlar, sakın taşlan atarken kiminiz kiminizi öldürmesin" diye
ihtarda bulunmasının sebebi bazı kimselerin oldukça büyük taşlan atmak
istemeleridir. Atâ'nın tarifine göre cemrelere atılacak olan taşlar parmak ucu
büyüklüğünde olmalıdır. Beyhakî'nin Cemil b. Yezid'den rivayet ettiği bir
hadiste "İbn Ömer (r.a.)'nın attığı taşlar nohut büyüklüğünde
idi."[Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, V, 128.]