NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
الْفُرَاتِ
يَعْنِي
أَبَا
مَسْعُودٍ
الرَّازِيَّ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ
الْمَخْرَمِيُّ
وَهَذَا
لَفْظُهُ
قَالَا
حَدَّثَنَا
شَبَابَةُ
عَنْ
وَرْقَاءَ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ دِينَارٍ
عَنْ عِكْرِمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ
كَانُوا يَحُجُّونَ
وَلَا
يَتَزَوَّدُونَ
قَالَ أَبُو
مَسْعُودٍ
كَانَ أَهْلُ
الْيَمَنِ
أَوْ نَاسٌ
مِنْ أَهْلِ
الْيَمَنِ
يَحُجُّونَ
وَلَا
يَتَزَوَّدُونَ
وَيَقُولُونَ
نَحْنُ الْمُتَوَكِّلُونَ
فَأَنْزَلَ
اللَّهُ سُبْحَانَهُ
وَتَزَوَّدُوا
فَإِنَّ
خَيْرَ
الزَّادِ
التَّقْوَى
الْآيَةَ
İbn Abbas'tan; demiştir
ki:
Hacc'a giderlerdi ve
(yanlarına) azık almazlardı.
(Hadîsi Ebü Davud'a
nakleden râvilerden biri olan) Ebû Mesüd (İbn Abbas'dan naklen şunları)
söyledi: Yemen halkı yahutta Yemen'den bazı kimseler azıksız olarak hacca
gidiyorlardı ve "biz mütevekkiliz" diyorlardı. Bunun üzerine Allah
(c.c.)
"Bir de (hac
seferinize yetecek mikdarda) azıklamnız. Muhakkak ki azığın en hayırlısı
(dilenmekten, insana yük olmaktan) sakınmaktır."[Bakara 197] (ayet-i
kerimesini) indirdi.
İzah:
Buhârî, hac; Beyhakî,
es-Sunenü'l-kubrâ, IV, 332.
Yemen halkı yahut
Yemenli bazı kimseler hacca giderken yanlarına yiyecek almadıkları gibi yolda
ihtiyaçlarını
karşılayacak para da
almazlarmış ve Medine'ye varınca da dilenirlermiş. Kendilerine niçin böyle yaptıkları
sorulunca da "biz mütevekkiliz" derlermiş. Bir başka rivayete göre
de Mekke'ye varınca dilenirlermiş. Hafız İbn Hacer'e göre bu ikinci rivayet
daha doğrudur.
Bu yaptıkları hareketin
doğru olmadığı ve böyle bir tevekkül anlayışının îslâm'ın ruhuna uymadığım
beyân etmek üzere Allah teâla; "Azıklanınız, muhakkak ki azığın en
hayırlısı sakınmaktır," ayet-i kerimesini indirmiştir.
Çünkü İslâm'da makbul
olan tevekkül; Allah'a güvenmek, bir sonuca ulaşmak için gerekli tedbirleri
aldıktan ve şartlan eksiksiz bir şekilde hazırladıktan, sebeplere başvurduktan
sonra o sonucun elde edilmesini Allah'tan beklemek, insanların güçlerinin
yetişmediği şeyleri Allah Teâlâ'ya bırakıp ümitsizlik ve üzüntüden uzak
olmaktır. Tevekkül edene "mütevekkil" denir. Kul tedbirini alır,
sebeplere baş vurur, fakat sonucu tedbire ve sebebe bağlamaz, Allah'tan bilir.
Allah'a tevekkül ettiği ölçüde sebeb ve tedbire itimadı azalır.
Tevekkül konusunda
Kur'an'da; "Kim Allah'a tevekkül ederse o ona yeter,"[Talâk 3]
buyurulmuştur. Yine Kur'an'da mü'minlere tevekkül etmeleri emredilmiştir.
"Mü'minler Allah'a tevekkül etsinler"[İbrahim 11.] "Eğer mü'inin iseniz Allah'a
tevekkül ediniz"[Mâide 23]
Tevekkül müslümanların kadere
olan inançlarının bir sonucudur. Tevekkül eden kimse Allah'a kayıtsız şartsız
teslim olmuş, O'nun takdirine razı olmuş demektir. Tevekkül eden kişi Allah'tan
başkasına sığınamaz.
Fakat ne kadere inanmak
ne de tevekkül etmek, tembellik, miskinlik, gerilik demek değildir. Bütün
müslümanlar, tabii olayların tabiat kanunlarının çerçevesinde| sebep sonuç
ilişkileri içinde olup bittiğini bilirler. Ekim yapılmadan mahsul biçilmez.
Bunun gibi kötü şeyler yaparak da cennet kazanılmaz. Her şeyin bir sebebi vardır,
cennet'i elde edebilmek içinde iyi ve hayırlı işler yapmak gerekir.
Tevekkül çalışıp
çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hissetmektir. Bu insan için sonsuz bir güç
kaynağıdır.
islâm'da tevekkülün
şartı tabii kanunların gerektirdiği dikkat ve basireti göstermektir. Bunun
için sebeplere sarılmak gerekir. "Öyle ise sebeplere
sarılsınlar,"[Sad 10] Bunu ihmal eden insanın karşılaşacağı kötü sonuçtan
kimseyi sorumlu tutmaya hakkı yoktur. Nebi Efendimiz, devesini salarak tevekkül
ettiğini bildiren bir bedeviye: "Hayır, deveni bağla, Allah'a öyle
tevekkül et"[Tirmizî, kıyâme] buyurmuştur.
Allah teâlâ
Yemenlilerin tevekkül anlayışlarının asılsızlığını ortaya koyan bu ayet-i
kerimesiyle, hac esnasında dilencilikten ve halka yük olmaktan sakınmak için hac
masraflarım ve azığını yola çıkmadan tedârik etme emrini vermiştir. Bu suretle
aynı zamanda bir mü'min için en yüksek ve erişilmesi en makbul ve matlub olan
mertebenin takva mertebesi olduğuna, her fenalıktan korunup takva mertebesine
ermek için de azığın tedariki lazım geldiğine, bunu tedarik etmeyen ve tedarik
için çalışmayanların ihtiyaç sebebiyle fena durumlara düşebileceklerine işaret
buyurmuştur. Bu âyet-i kerime aynı zamanda, birisi dünyada sefer, diğeri de
dünyadan sefer olmak üzere insan için iki ayrı sefer bulunduğuna, dünyada
sefer için yiyecek, içecek, binecek ve gerektiği zaman sarf edecek azık ve
harçlık lâzım olduğu gibi dünyadan ahirete sefer için de bir azık tedârikine
ihtiyaç bulunduğuna bunun da Allah'ı bilmek ve sevmekle takva mertebesine
erip, Allah’tan başkasına halini arz etmemekle gerçekleşebileceğine dikkat çekmektedir.