NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ هِشَامٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ
نَاجِيَةَ
الْأَسْلَمِيِّ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بَعَثَ
مَعَهُ بِهَدْيٍ
فَقَالَ إِنْ
عَطِبَ
مِنْهَا شَيْءٌ
فَانْحَرْهُ
ثُمَّ
اصْبُغْ
نَعْلَهُ فِي
دَمِهِ ثُمَّ
خَلِّ
بَيْنَهُ
وَبَيْنَ النَّاسِ
Naciye el-Eslemî'den
rivayet olunduğuna göre,
Resûlullah (s.a.v.)
onunla (Beyt-i Şerife) bir kurbanlık göndermiş ve "Ona (Beyt-i Şerife
varamayacak şekilde) bir acizlik gelecek olursa, kes. Sonra (boğazında takılı
olan) nalını kanına batır, sonra da insanlara bırakıver."
İzah:
Tirmizî, hac; İbn Mâce,
menâsik; Müslim, hac; Dârimî, menâsik; Muvatta', hac; Ahmed b. Hanbel, IV, 64,
187, 225, 334; V, 377.
Bezlu'l-mechûd
sahibinin kaydettiğine göre, İmâm Nevevi bu hadism râvisi Nâcjye eı.Eslemî ile Naciye
el-hu-
zâî'yi karıştırmış ve
ikisini aynı şahıs zannetmiştir. Bu sebeple Naciye'den "Naciye b. Kâb b.
Cündüb, el-Eslemî el-Huzâî" diye bahsetmektedir.
Gerçekte ise, Naciye
isimli iki ayrı şahıs vardır. Bunlardan birinin künyesi Naciye b. Cündüb el-Esmâî,
diğerininki de, Naciye b. Cündüb b. Ka'b el-HuzâîJdir. Nitekim İbn Hacer
el-Askalânî de el-İsâbe isimli eserinde bu iki zatın ayrı ayrı kimseler
olduğunu ve her ikisinin de aynı şekilde Beyt-i Şerife Resûlullah'ın kurbanını
sürdüklerini, Urve'nin hadis rivayet ettiği Naciye'nin Naciye el-Huzâî,
Meczee'nin hadis rivayet ettiği Naciye'nin de Naciye el-Eslemî olduğunu ve bu
ikincisinde ulemânın ittifak ettiğini, söylüyor.
Hanefî ulemâsından
Aliyyu'l-Kârî'nin kaydettiğine göre: el-Vâkıdî, Hu-deybiye gazvesini anlatırken
bu hadiseyi de uzunca anlatmıştır. Vakıdî'nin beyânına göre Hz. Pegamber
(s.a.v.) Naciye b. el-Eslemî'yi kurbanlıkları Beyt-i Şerife götürmekle
görevlendirmiş ve bunların sayısı yetmişe ulaşıyormuş nihayet kurbanlıklardan
biri yolda telef olacak bir duruma düşünce Hz. Naciye "Ebva" denilen
yerde Resûl-i Ekrem'e ulaşıp durumu haber vermiş, Resûl-i Ekrem de: "Onu
kes boynundaki(nahn)leri de kanına ba-tır. Sakın sen ve arkadaşların onun
etinden yemeyiniz, onu (fakir) halka bırakınız," cevabını
vermiştir.[Aliyyu'l-Kârî, Mirkâtü'l-Mefâtih, III, 234.]
Kurbanlık devenin
boynundaki nalınların kana batırılmasının sebebi usûlüne uygun olarak kesilip
ehil olan kimselerin yemesine terk edildiğini beyân içindir.
İmâm Tîrmizî bu hadis-i
Şerifle ilgili olarak şunları söylüyor: "bu babda Züeyb Ebû Kabîse
el-Huzâî'den de hadis rivayet edilmiştir. Naciye'nin hadisi hasen-sahihdir.
İlim adamlarının ameli bu hadis üzerinedir. İlim adamları tetavvu' (nafile)
hedyi hakkında şöyle diyorlar: "Hedy telef olma durumuna gelirse, onu
götüren kimse ve beraberinde bulunanların hiçbiri onun etinden yiyemez.
İnsanlara bırakılıp geçilir, ehil olanlar yerler. Bu sahibinden kurban yerine
geçer." Şafiî, Ahmed ve İshâk bu görüştedir. Yine bu ilim adamlarına göre
Şayet sahibi onun etinden yiyecek olursa, yediği mikdarın kıymetini öder. Bazı
ilim adamları da "Nafile olarak gönderilen hedyin etinden yerse onu
tazmin eder (onun yerine başka keser), diyorlar. Ancak bu görüş Cumhûr'un
görüşüne muhaliftir."[el-Mubârekfûrî, Tuhfetu'l-ahvezî, III, 606.]
imâm Ahmed'den bir
rivayete göre kurbanlığın sahibi ve arkadaşları nafile hedy ile mut'a ve kıran
kurbanlarının etlerinden yiyebilirler. Hanefî ulemâsı da bu görüştedir. Çünkü
bu kurbanlar ceza için değil, hac ibadetlerinden sayılmak üzere kesilirler.
1763 numaralı hadisin şerhinde bu hadisle ilgili ayrıntılı açıklama vardır.