NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
وَأَبُو
كَامِلٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ عَنْ
هِشَامِ بْنِ
عُرْوَةَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ
عَائِشَةَ
قَالَتْ
تَزَوَّجَنِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَأَنَا
بِنْتُ
سَبْعٍ قَالَ
سُلَيْمَانُ
أَوْ سِتٍّ
وَدَخَلَ بِي
وَأَنَا
بِنْتُ
تِسْعٍ
Âişe (r.anha)'dan;
demiştir ki:
"Rasûlullah
(s.a.v.) benimle yedi yaşında iken evlendi."
Süleyman (b. Harb)
(şöyle) rivayet etti; (Hz. Âişe dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) benimle yedi)
yahut da altı (yaşında iken evlendi ve) ben dokuz yaşında iken benimle (zifafa)
girdi."
İzah:
Buhârî,
menakıbu'l-ensar 44; nikâh; Müslim, nikâh; İbn Mâce; nikâh; Nesâî, nikah;
dârimi, nikah
Bu mevzudaki hadislerin
bazısında Hz. Âişe'nin Rasûl-i Ekrem'le altı yaşında iken evlendiği ifâde
edilirken, bazısında da yedi yaşında iken evlendiği ifâde edilmektedir. İmam
Nevevi'ye göre rivayetler deki bu farklılık Hz. Âişe'nin evlendiği sırada altı
yaşından birkaç ay geçmiş olmasından ileri gelmektedir. Çünkü râviler Hz.
Âişe'nin o günkü yaşını ayı ve günü ile rivayet etmemişlerdir. Bazıları altı
yaşından sonraki aylan ve günleri hesaba katmadan "altı yaşında idi"
şeklinde rivayet ederken, bazıları da bu kesirleri tamamlayarak "Yedi
yaşında idi," şeklinde rivayet etmişlerdir.
Bazı rivayetlerde de bu
nikâhın hicretin birinci yılı şevvalinde kıyıldığı ifâde edilirken, bazısında
hicretin ikinci yılı şevvalinde kıyıldığından bahsediliyorsa da bu
rivayetlerden birincisi mevzunıuzu teşkil eden hadisi şerife daha uygun
düşmektedir.
İbn Abdilberr'in beyânına
göre Rasûlullah (s.a.v.) rüyasında Hz. Âişe'-yi ipekten bir taht üzerinde
görmüştü. Bu rüyadan kısa bir süre sonra Hz. Hatice vefat edince Rasûl-i Ekrem
kendi kendine "Eğer bu gördüğüm rüya Allah’tan ise, bunu
gerçekleştirecektir" dedi. Ve onunla evlendi, ez-Zubeyr'in beyânına göre
bu evlenme Hz. Hatice'nin vefatından üç sene sonra gerçekleşti. Hz. Hatice ise,
Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden üç sene önce vefat etti. Bu mevzuda en
sağlam rivayet budur.[İbn Abdilberr, eMstîâb, II, 244.] Hz. Âişe Hz. Peygamber
ile evlenmesini şöyle anlatır. "Hatice (r.anha) vefat edince, Osman b.
Mâz'un (r.a.)'un hanımı Havle bint Hakim Hz. Peygamber'e gelerek:
"Ey Allah'ın
Rasûlü, evlenmeyecek misin? diye sordu. Efendimiz de,
"Kiminle?"
diye karşılık verdi. Hz. Havle'de;
İster kız ile ister dul
ile (evlenebilirsin) dedi. Ve aralarındaki konuşma şöyle devam etti.
Hz. Peygamber;
"Kız kimdir?"
Havle; -Allah'ın
yarattıklarından en sevdiğin kimsenin kızı. Yani Ebi Bekr'in kızı Âişe. Hz.
Peygamber,
"Pekâla dul kadın
kimdir?" Havle;
Sana iman edip yolundan
giden Şevde bint-i Zem'a'dır. Hz. Peygamber;
"Öyle ise git
benim adıma (durumu) anlat." dedi.
Bu konuşma üzerine Hz.
Havle Ebu Bekir'in evine girdi orada Hz. Âişe'nin Annesi Ümmü Rûmân'la
karşılaştı. Ve "Ey Ümmü Rûmân Allah'ın size ne büyük bir hayr ve bereket
ihsan ettiğini biliyor musun? Rasûlullah (s.a.v.) kendisi için Âişe'ye
dünürlük etmek üzere beni (size) gönderdi." dedi. Ümmü Rûman da "Ebu
Bekir'in gelmesini istiyorum. Zaten gelmek üzeredir" dedi. Biraz sonra Ebû
Bekir geldi. Havle aynı sözleri ona da söyleyince, Ebû Bekir "Kızımı ona
vermem nasıl mümkün olur? Çünkü kızım onun kardeşinin kızıdır." dedi.
Bunun üzerine Havle (r.an-ha) Rasûlullah (s.a.v.)'e dönüp durumu anlattı.
Resûl-i Ekrem'de; "Ebu Bekir'e varıp benim adıma de ki: Sen benim dinde
kardeşimsin, ben de senin dinde kardeşinim. Binaenaleyh senin kızının benimle
evlenmesi (caiz) olur." Bunun üzerine Hz. Havle Ebu Bekir'e gelip durumu
anlattı. Hz. Ebu Bekir de ona "Bana Resûlullah'ı çağırıver dedi. Bir süre
sonra Resûlullah (Hz. Ebu Bekir'in yanına) geldi. (Hz. Ebu Bekir de) onu (kızıyla)
evlendirdi.[Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, IX, 225; Ahmed b. Hanbel, VI, 210.]
İmam Yahya el-Âmir'in
rivayetine göre Hz. Ebu Bekir Resûl-i Ekrem-için Hz. Âişe'ye on ikibuçuk okka
mehir vermiştir. Urveden gelen bir rivayette Hz. Âişe, Hz. Peygamber ile
evlenişini şöyle anlatıyor: "Ben 7 yaşında bir kız iken Rasûlullah
(s.a.v.) beni nikahladı. (Üç sene sonra) biz Medineye hicret ettik. el-Haris b.
el-Hazrec oğullarının konağına indik. Sonra ben sıtmaya tutuldum. Bu nedenle
saçlarım döküldü. (Bu hastalığı atlattıktan sonra) saçlarım gürleşti. Öyle ki
uzayıp omuzlarıma döküldü. (Bir gün) Ben kız arkadaşlarımla beraber salıncakta
oynarken annem Ümmü Rûmân yanıma gelip beni çağırdı. Bunun üzerine ben annemin
yanına geldim. Annemin ne demek istediğim bilmiyordum. Annem elimi tuttu.
Nihayet evimizin kapısı önünde beni durdurdu. Ben yorgunluktan sık sık
soluyordum. Soluğum yatışıncaya kadar orada durdurdu. Sonra annem biraz su
alarak onunla yüzümü ve başımı sıvazlayıp beni içeri götürdü. Evin bir odasında
bulunan ensârdan bir kadın gurubu ile aniden karşılaştım. Bunlar (bana);
"hayır ve bereket üzerine (olsun) nasibin en hayırlısına (kavuştun)"
dediler. Annem beni bunlara teslim etti. Bunlar da benim kılık kıyafetimi
düzeltip süslediler, (o ana kadar) beni hiç bir şey sıkmadı. Ancak Rasûlullah
(s.a.v.)'i kuşluk zamanı birdenbire karşımda görüverince irkildim. Biraz sonra
kadınlar beni ona teslim ettiler. O gün ben dokuz yaşında bir kız
idim."[Buhari, nikâh; Ibn Mâce, nikâh]
Bu olayın devamını Esma
bint Yezid b. es-Seken, şöyle anlatıyor; "Ben O sırada Hz. Âişe'nin
yanında bulunuyordum. Onu Rasûl-i Ekrem'in yanına götürmek üzere hazırladım ve
onun yanına ben götürdüm. Yanımda başka kadınlar da vardı. Rasûl-i Ekrem'in
yanına vardığımız zaman, onun yanında bir bardak sütten başka misafire ikram
edebileceği bir şey yoktu. O sütü önce kendisi içti. Sonra kalanı Âişe'ye
verdi. Fakat Âişe sütü içmekten utandı. Ben kendisine, "Rasûlullah'ı
reddetme, sütü ondan al" dedim. Bunun üzerine sütü utanarak alıp içti.
Sonra Rasûlullah (s.a.v.) O'na "Arkadaşlarına da ver" buyurdu. Oradan
kadınlar; "canımız istemiyor." diye cevap verdiler. Resul-i Ekrem de:
"Açlıkla yalanı bir araya getirmeyiniz" buyurdu. Bunun üzerine ben
de; "Ey Allah'ın Rasûl-ü canımızın istediği bir şey için canımız
istemiyor, dediğimizde bu yalan sayılır mı?" dedim. "Evet, yalan,
yalan olarak yazılır, yalancı da yalancı olarak yazılır." buyurdu. Ahmed
b. Hanbel, IV, 458.
Âişe r.a.der ki:
"bana başka kadınlara verilmeyen dokuz nimet verildi. Bunu övünmek için
söylemiyorum.
1. Melek benim kılığıma
girerek yere indi.
2.Yedi yaşımda iken Rasûhıllah
(s.a.v.) benimle evlendi. Ve dokuz yaşında iken ona teslim edildim.
3. Benimle kız iken
evlendi.
4. İkimiz bir yorgan
altında iken vahy gelirdi.
5. Hz. Peygamber'in
insanlar içerisinde en sevdiği bendim.
6. En sevdiği kimsenin
kızıyım.
7. Ümmet benim hakkımda
helake sürüklenmek üzere iken benim için âyet-i kerime nazil oldu. Ve ben
Cebrâili gördüm benden başka hiçbir kadın cebrâili görmedi.
8. Rasûl-i Ekrem ruhunu
benim evimde teslim etti.
9. Kabri benim
evimdedir.. Melekler orayı kuşatmıştır.
Hz. Âişe büyük bir
fıkıh âlimi idi. İbn Hacer'in el-Fethu'1-Bâri'de beyân ettiği gibi ahkâm-ı
şer'iyyenin dörtde üçü Hz. Âişe'den rivayet olunmuştur. Hz. Âişe'nin ilmî
yönünü Urve, şöyle ifâde ediyor, "ben Kur'ân-ı Kerîmi, farzları, haram ve
helâli, fıkıh ve şiiri tıbbı, arab sözlerini ve arab-ın nesebini Hz. Âişe'den
daha iyi bilen birini tanımıyorum."[Zürkânı, Şerh-u Mevâbil ledünniyye,
III, 234.] Bu mevzuda Ata b. Ebî Rebahda şunları söylüyor.
"Hz. Âişe
insanların en fâkihi, en alimi, görüşü en güzel olanı idi." Hz. Âişe aynı
zamanda büyük bir hatib idi. Onun bu yönünü Hz. Muâvi-ye şöyle anlatıyor.
"Hz. Âişe'den daha beliğ daha fasih konuşan bir hatib ve ondan daha zeki
bir kimse görmedim." Son derece cömertti. Hayır ve hasenat severdi. Ümmü
Dürre'nin naklettiğine göre "Oruçlu olduğu bir günde kendisine iftarlık
almak üzere dahi bir harçlık bırakmadan yüz bin dinarı sadaka olarak
dağıtmıştı.
Fukâhânın ekseriyeti
evliliğin muteber olabilmesi için bulûğun (ergenliğin) şart olmadığını, veli
veya bunun vekili tarafından evlendirilen küçüğün nikahının muteber (sahih)
olduğunu kabul etmişlerdir.
Bu görüşü
benimseyenlerin delillerini şöylece özetleyebiliriz:
a) "Kadınlarınız
içinden hayızdan kesilenler ile hayız görmeyenlerin iddetleri -şüpheye düşerseniz-
üç aydır."[Talâk 4]
b) Evlilik velilerin,
üzerinde önemle durmaları gereken bir. tasarruftur. Evleneceklerin kendilerine
en uygun ve denk (küfüv) bir namzet bulmaları da her zaman mümkün değildir.
Böyle birisi bulununca buluğun beklenmesi, fırsatın elden kaçmasına sebeb
olabilir ki, bunun telâfisi, küçüğün evlendirilebilmesi selâhiyetine bağlıdır.
Baba ve dedenin bu
evlendirmede velayetleri, mezkur ekseriyetin ittifakıyla kabul edilmiştir. Diğer
akrabanın bu nevi velâyet-i (velâyet-i icbar) tartışmalıdır.
İbn Şübrüme (V.
144/761) Osman el-Bettî (V. 143/760) ve Ebu Bekr EI-Asam bu görüşü
benimsememişlerdir. Onlara göre küçüğün evlendirilmesi ve evlenmesi muteber
değildir. Çünkü:
a) "Yetimleri
nikâh (buluğ) çağma gelinceye kadar deneyin onların reşid olduklarını
anlarsanız artık mallarını kendilerine verin."[Nisâ 5] âyetinde küçüklüğün
sona ermesi nikah çağına gelmekle sınırlanmıştır. Eğer küçüklerin
evlendirilmeleri muteber olsaydı bu sınırlama mânâsız kalırdı.
b) Evlenmenin gayesi
birlikte yaşamak, mutlu olmak, aile hayatı kurmak ve çoğalmaktır.Küçüklerin
evlendirilmelerinde bunların hiçbiri gerçekleşmeyeceği gibi, büyüdükleri zaman
bazı vahim neticelerin ortaya çıkması da kuvvetle muhtemeldir.
Karşı tez sahihlerinin
zikrettiği âyette geçen "Hayız görmeyenler..." ifadesini küçüklere
tahsis isabetli değildir. Büyüdüğü halde hayız görmeyenler de vardır.[Karaman
H., İslâm Hukuku, s. 242-243.]
İmam Nevevi ise, bu
mevzuda şöyle diyor:
Bu hadis ergenlik
çağına varmış olan bakire kızın izni olmaksızın baba tarafından nikâhının
kıyılmasının câizliğine açıkça delildir. Çünkü küçük yaştaki kızdan izin almak
anlamsızdır. Bizce baba yokken babanın babası da aynı yetkiye sahibtir.
Müslümanlar babanın
küçük yaştaki kızının nikâhını yapabileceği hususunda icma' etmişlerdir. Bu
kız erginlik çağına varınca Irak alimlerine göre muhayyerdir, dilerse nikâhını
feshedebilir.
Mâlik, Şafiî ve diğer
Hicaz fıkıhçılarına göre kız erginlik çağına varınca da nikahı feshedemez.
Baba ve onun babasından
başka hiç bir veli küçük yaştaki kızın nikâhını kıyamaz. Şafiî, Sevrî, Mâlik, Ahmed, İbn Ebi
Leylâ Ebû Sevr ve Cumhur'un kavli budur. Bunlara göre böyle bir nikâh sahih
değildir.
Ebû Hanife, Evzâî ve
başka bazı selef âlimlerine göre tüm veliler bu yetkiye sahiptir. Yapılan nikah
sahihtir. Ve kız bâliğa olunca nikâhını feshedebilir. Yalnız Ebu Yusuf'a göre
kızın fesih yetkisi yoktur.
Âlimlerin cumhuru veli
durumunda olmayan yabancı vasinin böyle bir yetkiye sahip olmadığı hususunda
ittifak etmişlerdir. Yalnız Şüreyh, Urye ve Hammâd onun da yetkili olduğunu
söylemişlerdir. Hattâbî de bu kavli Mâlik'ten rivayet etmiştir.
Şafiî ve arkadaşları,
bir kız ergenlik çağına varmadıkça babasının veya dedesinin onu evlendirmekten
kaçınması mustahabtır. Bu yaşa varıp onun iznini almak daha iyidir. Tâki kız,
hoşlanmadığı halde kocanın esiri durumuna düşmesin, demişlerdir. Bunların bu
sözü bu hadise muhalif değildir. Çünkü bunların maksadı kız için apaçık bir
yarar olmayınca ergenlik çağından önce evlendirmemektir. Ama geciktirme ile bu
açık yararın kaçırılmasından korkulursa, nikâh yapılmalıdır. Âişe (r.anha)'nın
nikâhı mes'elesi de böyle olmuştur. Bu endişe hâlinde evlendirmek müstehabdır.
Küçük yaşta iken nikâhı
kıyılan ve düğün vakti gelen bir kızın velisi ile kocası düğün ve zifaf
yapılması halinde kıza hiç bir zarar gelmeyeceği hususunda ittifak ederlerse,
düğün ve zifaf cihetine gidilir. Düğün ve zifaf yapıldığı takdirde kıza bir
zarar gelip gelmeyeceği mevzuunda kızın babası ile kocası arasında bir İhtilaf
ortaya çıkarsa, takib edilecek yol hakkında ulema farklı görüşler ileri
sürmüşlerdir. Şöyle ki: Ebu Hanife, Şafiî ve Mâlik'e göre, zifaf için ölçü
kızın cinsel ilişkiye gücünün yetmesidir. Bu gücün yaşı hususunda bütün kızlar
aynı durumda olmazlar. Bunu belirli bir yaşa bağlamak mümkün, değildir. En
sahih görüş budur. Âişe (r.an-ha)'nın hadisinde bir yaş tahdidi yoktur. Dokuz
yaşına henüz varmamış olmakla beraber çabuk gelişmesi nedeni ile cinsel temasa
gücü yeten bir kız için bu hadiste bir engel olmadığı gibi yaşı dokuzu geçip de
gücü yetmediği halde zifafın yapılmasına dâir bir izin ve müsâade hükmü de
yoktur.
Dâvud "Âişe
(r.anha) dokuz yaşına vardığında iyice gelişmiş bir durumda idi"
demiştir.
Bilindiği gibi sıcak
iklimlerde kızlar erken gelişir, bolluk içinde yetişen kızlardan, bilhassa iyi
gıda alan kızlardan dokuz yaşında âdet gören kızlar da olabilir.