NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سَابَقَ
بَيْنَ
الْخَيْلِ
الَّتِي قَدْ
ضُمِّرَتْ
مِنْ
الْحَفْيَاءِ
وَكَانَ
أَمَدُهَا ثَنِيَّةَ
الْوَدَاعِ
وَسَابَقَ
بَيْنَ الْخَيْلِ
الَّتِي لَمْ
تُضَمَّرْ
مِنْ الثَّنِيَّةِ
إِلَى
مَسْجِدِ
بَنِي
زُرَيْقٍ وَإِنَّ
عَبْدَ اللَّهِ
كَانَ
مِمَّنْ
سَابَقَ
بِهَا
Abdullah b. Ömer
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre,
Rasûlullah (s.a.v.)
Hafyâ'da idmanlı atlar arasındaki koşuya katıldı (müsabakanın) bitiş yeri
Seniyyetü'l-vedâ (denilen tepe) idi. İdmansız atlar arasında (yapılan) ve
Seniyye (tepesin)den Beni Zureyk mescidine kadar süren koşuya da katıldı. İbn
Ömer de yarış'a katılanlardandı.
İzah:
Buhari, cihâd; i'tisâm;
Müslim, imâre; Tirmizi, cihad; Nesâî, hayl; îbn Mlâce, cihad ; Muvatta, cihâd;
Dârimî, cihad; Ahmed b. Hanbel, II, 5, 56.
Hafyâ, Seniyyetü'1-Vedâ
denilen yere 5-6 veya 7 mil uzaklıkta bulunan bir yerdir.
Seniyyetü'l-veda ise,
Medine-i Münevvere'nin kenarında bulunan bir tepedir. Câhiliyye Arapları
yolcularıyla burada vedâlaştıkları için bu ismi vermişlerdir.
Koşu atlarının idmanı
için önce ona kuvvetlensin diye bol bol yem verilir, sonra yem ölçülü bir
şekilde azaltılır, sonra at kapalı bir yere bırakılarak vücudu bir örtü ile
sarılır. Hayvan burada iyice terletilir ve teri Ruruygnca cisminde muazzam bir
çeviklik hasıl olur. İşte uzun mesafeli koşulara bu şekilde terbiye edilmiş
atlar sokulurdu.
Hz. Nebi de bu tür
yarışlara özel usullerle terbiye edilmiş atlarla bizzat ve bilfiil katılarak
bu yarışların cevazına ve lüzumuna işaret etmiştir.
Hafız İbn Hacer'in
beyânına göre ulemâ ödülsüz olarak yapılan yarışların cevazında icma
etmişlerdir.
Fakat İmam Mâlik ile
Şafiî bu cevazın sadece at ve deve koşulan ile ok atışı yarışmalarına ait
olduğunu, ulemadan bir kısmı da sadece at koşularına ait olduğunu
söylemişlerdir. Ata b. Ebi Rebah ise, bu cevazın ödülsüz olarak yapılan tüm
yarışlar için geçerli olduğunu söylemiştir.
Ancak ödül karşılığında
yapılan yarışmaların caiz olabilmesi için bu ödülün yarışmacıların dışında
kalan birisi tarafından konmuş olması ayrıca bu ödülü koyan kimsenin
yarışmalara kendisi katılmadığı gibi kendisine ait bir atın da katılmaması
gerekir.
Ulemanın büyük
çoğunluğuna göre ise, yarışmacılardan birisinin "Sen beni geçersen sana şu
kadar mükafat vereceğim. Ben geçersem, senden birşey almayacağım" diyere
kortaya koyduğu ödülü kazanmak için yapılan müsabakalar caiz olduğu gibi, iki
kişinin karşılıklı olarak ödül koydukları bir yarışma da onları geçmesi mümkün
olan üçüncü bir şahsın ödül koymadan yarışa katılmasıyla kumar olmaktan çıkar.
Mubah olur. tki taraftan yarışı kazanan kimsenin ödülü alması her iki tarafın
da ödül koyması şartıyla düzenlenen yarışmalar ise kumardır. Bunun kumar olduğunda
ittifak vardır. Ancak ortaya hiçbir ödül koymadan üçüncü bir şahsın da
yarışmaya .iştirak etmesiyle bu yarışma kumar olmaktan çıkmış olur.[bk.
Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî V, 350, 351.] Müsabakanın haram olmaktan
kurtulmasına sebep olduğu için üçüncü ata, "muhalin1" yani
"helal kılan" derler. İki din âliminin ihtilâf ettikleri bir meselede,
hakkında ortaya mükafat koyarak başka bir âlime müracaat etmelerinde de bu
hükümler câridir. Zira cihada râci bir mânâdan dolayı atlar arasında müsabaka
caiz olunca, ilim tahsiline teşvike medar olacak müsabakanın caiz hatta mendup
olması evleviyyette kalır. Atış talimi ile insan koşusu gibi şeyler dahi
menduptur.
Araya mükafat koymadan
yapılan koşular mubah ise de, sırf eğlence için tertib edilen müsabakalarla,
hayvanı müşteriye iyi göstermek maksadı ile yapılanlar mekruhtur.[bk. Davudoğlu
Ahmed, Selâmet Yolları, IV, 157.] Tuhfetü'l-ahvezî müellifinin naklettiğine göre,
"İki kişinin karşılıklı olarak koydukları mükafatı kazanmak için yapılan
yarışmaların kumar olmaktan çıkması için muhallilin hayvanının onları geçip
geçmeyeceği önceden kesinlikle bilinmemelidir." Şerhü's-siinne isimli
eserde de şu görüşlere yer verilmektedir: "Eğer ödül, yanşa katılan tarafların
dışında olan bir kimse tarafından konmuşsa bu ödülü kazanmak için müsabaka
yapmak caiz olduğu gibi, yarışmacılardan sadece biri tarafından konulan ödülü
kazanmak için yapılan yarışmalar da caizdir. Fakat karşılıklı olarak her iki
tarafın da koydukları ödülleri kazanmak için yarışmak caiz değildir. Ancak bu
yarışmaya onları geçmesi mümkün olan bir yarışmacının katılmasıyla bu yarışma
kumar olmaktan çıkar.
Bu durumda sonradan
yarışa katılan ve muhallil denilen üçüncü şahıs, yarışta birinci gelirse her
iki tarafın da koyduğu ödülleri alır. Eğer ödül koyan iki yarışmacı yarışı
birlikte kazanırlar da muhallil ikinci duruma düşerse, kimse ödülü kazanamaz.
Fakat ödül koyan yarışmacılardan birisi birinci olurken öbürü tek basma ikinci
olursa ya da diğer yarışmacıyla birlikte ikinci gelirse, birinci gelen
yarışmacı hem kendi koyduğu hem de diğer yarışmacının koymuş olduğu ödülü alır.
Eğer muhallil yarışmacılardan birisiyle beraber birinci gelirse, yansı
birlikte kazandığı yarışmacıyla birlikte diğer yarışmacının koyduğu ödülü
paylaşırlar. İşu kumar sayılan bir yarışmayı helâl hale getiren muhaililin
katıldığı yarışma bu şartlar içerisinde yapılır. Bu şartlar içerisinde
yapıldığı için yarışma kumar olmaktan kurtulur. Çünkü kumar, yanşan kimselerin
ya tamamen kazanması ya da tamamen kaybetmesiyle olur. Üçüncü bir ihtimal
yoktur. Oysa muhaililin katıldığı yarışmalarda görüldüğü gibi başka ihtimaller
de bulunmaktadır.[bk. Mubârekfürî, Tuhfetu’l-ahvezi, V, 251.] Nitekim 2579
-numaralı hadis de bu gerçeği ifâde etmektedir.
Hanefi ulemâsından
Aynî'nin açıklamasına göre, Hz. Nebi at koşulan düzenlemiş, yarışmacılardan
birinciye, Yemen kumaşından yapılmış üç elbise, ikinciye iki elbise, üçüncüye
bir elbise, dördüncüye bir dinar beşinciye de bir dirhem, altıncıya da bir
gümüş vermiş ve yarışmacılara bu yarışmaların hayırlı, uğurlu ve mübarek olması
temennisinde bulunmuştur.