SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2575 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَابَقَ بَيْنَ الْخَيْلِ الَّتِي قَدْ ضُمِّرَتْ مِنْ الْحَفْيَاءِ وَكَانَ أَمَدُهَا ثَنِيَّةَ الْوَدَاعِ وَسَابَقَ بَيْنَ الْخَيْلِ الَّتِي لَمْ تُضَمَّرْ مِنْ الثَّنِيَّةِ إِلَى مَسْجِدِ بَنِي زُرَيْقٍ وَإِنَّ عَبْدَ اللَّهِ كَانَ مِمَّنْ سَابَقَ بِهَا

 

Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre,

 

Rasûlullah (s.a.v.) Hafyâ'da idmanlı atlar arasındaki koşuya katıldı (mü­sabakanın) bitiş yeri Seniyyetü'l-vedâ (denilen tepe) idi. İdmansız atlar arasında (yapılan) ve Seniyye (tepesin)den Beni Zureyk mescidine kadar süren koşuya da katıldı. İbn Ömer de yarış'a katılanlardandı.

 

 

İzah:

Buhari, cihâd; i'tisâm; Müslim, imâre; Tirmizi, cihad; Nesâî, hayl; îbn Mlâce, cihad ; Muvatta, cihâd; Dârimî, cihad; Ahmed b. Hanbel, II, 5, 56.

 

Hafyâ, Seniyyetü'1-Vedâ denilen yere 5-6 veya 7 mil uzaklıkta bulunan bir yerdir.

 

Seniyyetü'l-veda ise, Medine-i Münevvere'nin kenarında bulunan bir tepedir. Câhiliyye Arapları yolcularıyla burada vedâlaştıkları için bu ismi vermişlerdir.

 

Koşu atlarının idmanı için önce ona kuvvetlensin diye bol bol yem verilir, sonra yem ölçülü bir şekilde azaltılır, sonra at kapalı bir yere bıra­kılarak vücudu bir örtü ile sarılır. Hayvan burada iyice terletilir ve teri Ruruygnca cisminde muazzam bir çeviklik hasıl olur. İşte uzun mesafeli koşulara bu şekilde terbiye edilmiş atlar sokulurdu.

 

Hz. Nebi de bu tür yarışlara özel usullerle terbiye edilmiş atlar­la bizzat ve bilfiil katılarak bu yarışların cevazına ve lüzumuna işaret etmiştir.

 

Hafız İbn Hacer'in beyânına göre ulemâ ödülsüz olarak yapılan ya­rışların cevazında icma etmişlerdir.

 

Fakat İmam Mâlik ile Şafiî bu cevazın sadece at ve deve koşulan ile ok atışı yarışmalarına ait olduğunu, ulemadan bir kısmı da sadece at koşularına ait olduğunu söylemişlerdir. Ata b. Ebi Rebah ise, bu cevazın ödülsüz olarak yapılan tüm yarışlar için geçerli olduğunu söylemiştir.

 

Ancak ödül karşılığında yapılan yarışmaların caiz olabilmesi için bu ödülün yarışmacıların dışında kalan birisi tarafından konmuş olması ayrı­ca bu ödülü koyan kimsenin yarışmalara kendisi katılmadığı gibi kendisi­ne ait bir atın da katılmaması gerekir.

 

Ulemanın büyük çoğunluğuna göre ise, yarışmacılardan birisinin "Sen beni geçersen sana şu kadar mükafat vereceğim. Ben geçersem, senden birşey almayacağım" diyere kortaya koyduğu ödülü kazanmak için yapı­lan müsabakalar caiz olduğu gibi, iki kişinin karşılıklı olarak ödül koy­dukları bir yarışma da onları geçmesi mümkün olan üçüncü bir şahsın ödül koymadan yarışa katılmasıyla kumar olmaktan çıkar. Mubah olur. tki taraftan yarışı kazanan kimsenin ödülü alması her iki tarafın da ödül koyması şartıyla düzenlenen yarışmalar ise kumardır. Bunun kumar oldu­ğunda ittifak vardır. Ancak ortaya hiçbir ödül koymadan üçüncü bir şah­sın da yarışmaya .iştirak etmesiyle bu yarışma kumar olmaktan çıkmış olur.[bk. Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî V, 350, 351.] Müsabakanın haram olmaktan kurtulmasına sebep olduğu için üçüncü ata, "muhalin1" yani "helal kılan" derler. İki din âliminin ihtilâf ettikleri bir meselede, hakkında ortaya mükafat koyarak başka bir âlime müracaat etmelerinde de bu hükümler câridir. Zira cihada râci bir mânâ­dan dolayı atlar arasında müsabaka caiz olunca, ilim tahsiline teşvike me­dar olacak müsabakanın caiz hatta mendup olması evleviyyette kalır. Atış talimi ile insan koşusu gibi şeyler dahi menduptur.

 

Araya mükafat koymadan yapılan koşular mubah ise de, sırf eğlence için tertib edilen müsabakalarla, hayvanı müşteriye iyi göstermek maksadı ile yapılanlar mekruhtur.[bk. Davudoğlu Ahmed, Selâmet Yolları, IV, 157.] Tuhfetü'l-ahvezî müellifinin naklettiğine gö­re, "İki kişinin karşılıklı olarak koydukları mükafatı kazanmak için yapı­lan yarışmaların kumar olmaktan çıkması için muhallilin hayvanının onları geçip geçmeyeceği önceden kesinlikle bilinmemelidir." Şerhü's-siinne isimli eserde de şu görüşlere yer verilmektedir: "Eğer ödül, yanşa katılan taraf­ların dışında olan bir kimse tarafından konmuşsa bu ödülü kazanmak için müsabaka yapmak caiz olduğu gibi, yarışmacılardan sadece biri tarafın­dan konulan ödülü kazanmak için yapılan yarışmalar da caizdir. Fakat karşılıklı olarak her iki tarafın da koydukları ödülleri kazanmak için ya­rışmak caiz değildir. Ancak bu yarışmaya onları geçmesi mümkün olan bir yarışmacının katılmasıyla bu yarışma kumar olmaktan çıkar.

 

Bu durumda sonradan yarışa katılan ve muhallil denilen üçüncü şa­hıs, yarışta birinci gelirse her iki tarafın da koyduğu ödülleri alır. Eğer ödül koyan iki yarışmacı yarışı birlikte kazanırlar da muhallil ikinci duru­ma düşerse, kimse ödülü kazanamaz. Fakat ödül koyan yarışmacılardan birisi birinci olurken öbürü tek basma ikinci olursa ya da diğer yarışma­cıyla birlikte ikinci gelirse, birinci gelen yarışmacı hem kendi koyduğu hem de diğer yarışmacının koymuş olduğu ödülü alır. Eğer muhallil yarışmacı­lardan birisiyle beraber birinci gelirse, yansı birlikte kazandığı yarışmacıy­la birlikte diğer yarışmacının koyduğu ödülü paylaşırlar. İşu kumar sayı­lan bir yarışmayı helâl hale getiren muhaililin katıldığı yarışma bu şartlar içerisinde yapılır. Bu şartlar içerisinde yapıldığı için yarışma kumar ol­maktan kurtulur. Çünkü kumar, yanşan kimselerin ya tamamen kazan­ması ya da tamamen kaybetmesiyle olur. Üçüncü bir ihtimal yoktur. Oysa muhaililin katıldığı yarışmalarda görüldüğü gibi başka ihtimaller de bu­lunmaktadır.[bk. Mubârekfürî, Tuhfetu’l-ahvezi, V, 251.] Nitekim 2579 -numaralı hadis de bu gerçeği ifâde et­mektedir.

 

Hanefi ulemâsından Aynî'nin açıklamasına göre, Hz. Nebi at koşulan düzenlemiş, yarışmacılardan birinciye, Yemen kumaşından yapıl­mış üç elbise, ikinciye iki elbise, üçüncüye bir elbise, dördüncüye bir dinar beşinciye de bir dirhem, altıncıya da bir gümüş vermiş ve yarışmacılara bu yarışmaların hayırlı, uğurlu ve mübarek olması temennisinde bulun­muştur.