NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُعَاذٍ
الْعَنْبَرِيُّ
حَدَّثَنَا
أَبِي حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ أَبِي
بِشْرٍ عَنْ
عَبَّادِ
بْنِ
شُرَحْبِيلَ
قَالَ
أَصَابَتْنِي
سَنَةٌ
فَدَخَلْتُ
حَائِطًا
مِنْ حِيطَانِ
الْمَدِينَةِ
فَفَرَكْتُ
سُنْبُلًا فَأَكَلْتُ
وَحَمَلْتُ
فِي ثَوْبِي
فَجَاءَ صَاحِبُهُ
فَضَرَبَنِي
وَأَخَذَ
ثَوْبِي فَأَتَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَهُ
مَا عَلَّمْتَ
إِذْ كَانَ
جَاهِلًا
وَلَا أَطْعَمْتَ
إِذْ كَانَ جَائِعًا
أَوْ قَالَ
سَاغِبًا
وَأَمَرَهُ
فَرَدَّ
عَلَيَّ
ثَوْبِي
وَأَعْطَانِي
وَسْقًا أَوْ
نِصْفَ
وَسْقٍ مِنْ
طَعَامٍ
Abbad b. Şurahbîl'den;
demiştir ki: Ben yoksul ve açtım. Bunun üzerine Medine'nin bahçelerinden bir
bahçeye girip, bir (mikdar) başağı ovalayıp yedim. (Bir kısmını da) elbisemin
içerisine koydum. Az sonra bahçenin sahibi çıkageldi, beni döğdü ve elbisemi aldı.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'e vardım (durumu o'na haber verdim) Bunun
üzerine (Hz. Nebi) O'na (hitaben):
"Sen (bu adam'a)
bir şey öğretmedin; o cahildi. Ve o'nu doyurmadın, O açtı." dedi ve o'na
elbisemi bana geri vermesini emretti. (Bahçe sahibi de) bana bir vesk, yahut da
yarım vesk buğday verdi"
İzah:
Nesâi, adabü'l-kudât;
İbn Mâce, ticare; Ahmed b. Hanbel, VI, 167.
Sene: Halka isabet eden
umûmî açlık ve kıtlık için kullanılan bir kelimedir, İbn Mâce'nin rivayetinde
bu kelime, "açlık ve kıtlık yılı" anlamına gelen kelimesi vardır. Burada
anlaşılıyor ki olay bir kıtlık yılında cereyan etmiştir.
Râvi bu hadisi rivayet
ederken Hz. Nebiin “ç" anlamına gelen, kelimesini mi, yoksa yine aynı
manaya gelen kelimesini mi kullandığını kesinlikle hatırlayamadığından, bu
tereddüdünü, ıil. ju y wu Jtf liifeCai iken yahut da sağib iken"
cümlesiyle ifade etmiştir. Bir başka ifadeyle bu cümledeki tereddüt, Hz. Nebie
değil, âviye aittir.
Hz. Nebi bahçe
sahibine; "Sen ona bir şey öğretmedin. O da cahil idi. Sen onu doyurmadın
o aç idi.”özleriyle; "Senin bahçene giren bu adam, sadece bahçeye giren aç
bir adamın, bahçenin ürünlerinden yiyebileceğini biliyordu. Fakat yedikten
sonra kalan kısmı yanında götüremeyeceğini bilmiyordu. Bunu kendisine öğretmen
gerekirdi. Oysa sen bunu yapmadığın gibi o fakiri doyurmaya da
yanaşmadın" demek istemiştir. Daha sonra bahçe sahibine sözü geçen fakirin
elbisesini geri vermesini emretmiş. Bunun üzerine bahçe sahibi fakire
elbisesini geri verdiği gibi bir yahut da yarım vesk buğday vermiştir.
Bilindiği gibi bir vesk altmış sa'dır.[bk. 1560 numaralı hadis; ibn Mâce,
zekât] ltmış sa\ 62.400 dirhem mikdarıdır.[bk. Bilmen Ö.N., Hukuki Islâmiyye,
IV, 126.]
Bir dirhem, 3,2 gram
olduğuna göre bir vesk 19 kilo 960 gram ağırlığa eşittir. Ebû Davud'un
rivayetinde bu buğdayı bahçe sahibinin verdiği ifade edilirken Nesai'nin
rivayetinde Hz. Nebiin verdiği ifade edilmektedir. Nitekim İbnü'l-Esir'in
Usdü'1-ğâbe isimli eserindeki rivayette Ne-sâî'nin rivayetini te'yid etmektedir.
Bu farklı rivayetler
için Bezlu'l-mechûd yazarı şunları söylüyor, "Bahçe sahibi bu buğdayı sözü
geçen fakire Hz. Nebiin emriyle verdiği için, Nesai'nin ve İbnü'l-Esir'in
buğdayı sanki Hz. Nebi vermiş gibi rivayet etmiş olmaları ayrıca Hz. Nebiin bahçe
sahibiyle birlikte beytü'l-mâle giderek bu buğdayı fakire vermek üzere ona
teslim ettiği bu yüzden de râvilerden bir kısmı, bu verme işini Hz. Nebie isnad
ederken bir kısmının da bahçe sahibine isnadettiği ve aslında bu rivayetler
arasında bir çelişki bulunmadığı söylenebilir."
Bir önceki hadisin
şerhinde de açıkladığımız gibi ekili bir bahçeye ya da tarlaya uğrayan bir
kimsenin zaruret olmadıkça oranın meyvelerinden veya sebzelerinden yemesi caiz
değildir. Zaruret halinde ise, kıymetini ödemek şartıyla yiyebilir. Cumhur-u
ulemanın ve imam Şâfiînin görüşü budur. Seleften bazılarına göre ise, zaruret
halinde olan bir kimsenin uğramış olduğu bir bahçeden yediği meyve ya da
sebzelerin parasını ödemesi gerekmez.
İmam Ahmed'den gelen en
sahih rivyete göre bir kimse etrafı duvarla veya çitle çevrili olmayan bir
bahçenin yaş meyvelerinden zaruret olmasa bile yiyebilir.
İmam Ahmed'den gelen
ikinci bir rivayete göre ise, ancak zaruret halinde yiyebilir. Her iki halde de
bu kimseye yediği meyvelerin veya sebzelerin bedelini ödemesi gerekmez.
İmam Şafiî bir kimsenin
uğramış olduğu herhangi bir bahçenin meyvelerinden zaruretsiz olarak yiyip
içmesinin, caiz olup yediğinin bedelini de borçlanmamasını, bu görüşe temel
teşkil eden hadislerin sıhhatine bağlamış ve "Eğer buna cevaz veren hadis
sahihse bu fetva da sahihtir." demiştir. Beyhaki'nin açıklamasına göre bu
hadisten maksat şu hadistir: "Meyve bahçesine giren (meyvelerden) yesin
ve (fakat) eteğini doldurmasın."[bk. Tirmizi, buyu] Her ne kadar Beyhakî
bu hadisin ğarib olduğunu söylemişse de Hafız İbn Hacer bu mevzuda gelen
hadislerin tümünü bir arada mütalaa ederek bu hadisin sahih olduğu kanaatine
varmıştır.[bk. Mubârekfüri, Tuhfetü-ahvezİ, IV, 510-511.]
Hanefi uleması ise bu
cevazın, i s lamın ilk yıllarına ait olduğu fakat sonradan neshediidiği
görüşündedir. Hanefî ulemâsının bu mevzudaki görüşü cumhur-ı ulemânın görüşü
gibidir. Binaenaleyh, Hanefilere göre bir kimse zaruret hali olmadan başkasının
bahçesine giremez. Zaruret halinde başkasının bahçesine giren kimse de
yediğinin parasını borçlanır. Bütün bu görüşlerin delillerini bir önceki
hadisin şerhinde kısaca anlatmış bulunuyoruz.