NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
وَعُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
الْمَعْنَى
قَالَا
حَدَّثَنَا
يَعْلَى بْنُ
عُبَيْدٍ عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
ظَبْيَانَ
حَدَّثَنَا
أُسَامَةُ
بْنُ زَيْدٍ
قَالَ
بَعَثَنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سَرِيَّةً
إِلَى
الْحُرَقَاتِ
فَنَذِرُوا
بِنَا
فَهَرَبُوا
فَأَدْرَكْنَا
رَجُلًا
فَلَمَّا
غَشِينَاهُ
قَالَ لَا
إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ
فَضَرَبْنَاهُ
حَتَّى قَتَلْنَاهُ
فَذَكَرْتُهُ
لِلنَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ مَنْ
لَكَ بِلَا
إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
فَقُلْتُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنَّمَا
قَالَهَا
مَخَافَةَ
السِّلَاحِ
قَالَ
أَفَلَا شَقَقْتَ
عَنْ
قَلْبِهِ
حَتَّى
تَعْلَمَ مِنْ
أَجْلِ
ذَلِكَ
قَالَهَا
أَمْ لَا مَنْ
لَكَ بِلَا
إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
فَمَا زَالَ
يَقُولُهَا
حَتَّى
وَدِدْتُ
أَنِّي لَمْ
أُسْلِمْ
إِلَّا
يَوْمَئِذٍ
Usame b. Zeyd'den
demiştir ki:
"Rasûlullah
(s.a.v.) bizi bir seriyye olarak el-Hurakat (denilen kabileler) üzerine
gönderdi. Onlar (bizim kendilerine yaklaşmakta olduğumuzu, bizim kendilerine
saldırıya geçeceğimizi) hissederek kaçtılar (bunlardan) bir adam'a yetiştik.
Biz üzerine çullanınca adam, "Lâ ilahe illallah" deyiverdi. Biz ona,
öldürünceye kadar (kılıçlarımızla) vurduk. Sonra bunu Nebi (s.a.v.)'e anlattım.
"Kıyamet gününde
(bu adam'ın söylediği) lâ ilahe illallah (kelimesi) karşısında senin için
(yardımcı olabilecek) kim vardır?" buyurdu. Ben de:
Ey Allah'ın Rasûlü o
bunu ancak silah korkusuyla söyledi, dedim.
"Bari onun kalbini
yarsaydın da (kalbinin) bu sözü korkudan dolayı söyleyip söylemediğini (iyice
bir) bilseydin. (Yarın) kıyamet gününde "lâ ilahe illallah" (sözü)
karşısında senin için (yardımcı olabilecek) kim vardır?" buyurdu. Bu sözü
(tekrar tekrar) söylemeye o kadar devam etti ki (daha önce) müslüman olmayıp ta
o gün müslümanlığa (yeni) girmiş olmamı arzu ettim."
İzah:
Buharî, meğazî, dİyât;
Müslim, imân; İbn Mâce, fîten; Ahmed b.Hanbel IV, 339; V, 207.
Hadis-i şerifte söz
konusu edilen hadisenin cereyan ettiği bu savaş hicretin yedinci senesinde vuku
bulmuştur. Siyer sahiplerinin rivayetlerine göre bu seriyye emir kumandasında
yapılan ve hicretin yedinci senesinde vuku bulan seriyyedir. Ancak Hakim'in
iklîlinde bu seriyyenin, hicretin sekizinci senesinde vuku bulan bir seriyye
olduğu ve yedinci senedeki seriyyenin başka bir seriyye olduğu
bildirilmektedir.
Rivayetin birine göre
hazreti Usame r.a. birinci seriyyeye iştirak etmişti. Bu seriyye Emir Galib'in
kumandasında idi. İkinci seriyye de ise Hazreti Usame'nin bizzat kumandayı ele
aldığı anlaşılmaktadır. Yani bu Huraka seriyyesinde, kumandanın Usame r.a. da
olduğu Buhari'nin, yine bu seriyyenin hicretin yedi veya sekizinci senesinde
vuku bulduğu da Hakimin rivayetinden anlaşılmaktadır.[Edip Eşref, Nebiimizin
ashabı, III, 217.]
Her ne kadar Buhari bu
seriyye ile ilgili özel bir bab açmışsa da, seriyyede Usame'nin kumandanlık
yaptığına delalet eden bir hadis rivayet etmemiştir.
"Ey inananlar, Allah
yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin, size selam verene, dünya
hayatının geçici menfaatini gözeterek -sen müzminlerden değilsin-
demeyin." [Nisâ 99] ayet-i
kerimesi de bu savaşta inmiştir.[Aynî, Umdetu'l-kârî, XVII, 272.]
İbn-i Hişam'ın
rivayetine göre Usame r.a.'in bu savaşta öldürdüğü adam’ın ismi Mirdas b.
Nehlik'dir.
Metinde geçen, "La
ilahe illallah (sözü) karşısında senin için (yardımcı olabilecek) kim
vardır?" uyarısı "Eğer La ilahe illallah sözü kıyamet gününde bir
insan suretine girerek karşısına çıkarsa o zaman, o kadar güçlü kuvvetli bir
düşmanla karşılaşmış olursun ki hiçbir yaratık seni onun elinden
kurtaramaz." anlamında kullanılmıştır. Rasûl-i zişan s.a.v. efendimiz bu
sözüyle kelime-i tevhidin değerini, kafirin ağzından bile çıkmış bu yüce
ifâdeye karşı gösterilecek saygıyı ve sahibine karşı takınılacak tavrı ifade
etmek istemiştir.
Fakat, Usame r.a.'in
zaten el-Hurakat kabilesini öldürmek üzere göndirilmiş olması ve,
"Azabımızı gördükleri zaman iman etmeleri onlara fayda verecek
değildir."[Nahl; 85.] âyet-i kerimesine bakarak kelime-i tevhid okumasının
o anda müslüman sayılabilmesi için yeterli olamayacağı zannıyla adamı öldürmüş
olması gibi sebeplerle Rasûlullah (s.a.v.) kendisini mazur görmüş, onu kısas ya
da diyet cezalarından biriyle cezalandırmaya lüzum görmemiştir. Metinde geçen
"daha önce müslüman olmayıp ta o gün müslü-manlığa yeni girmiş olmamı arzu
ettim." temennisi hakkında Kirmanı, "daha önce müslümanlığa girmemiş
olmayı temenni etmek nasıl doğru olabilir?" ve bu soruyu yine kendisi
şöyle cevaplıyor: "Hz. Üsame bu temennisiyle o güne kadar İslamiyete
girmemiş olmayı değil içinde hiçbir günah bulunmayan bir islamî hayat yaşamış
olmayı temenni etmiştir." Üsame'nin temennisi bu büyük cinayetten salim
kalmak içindir. Yani işlemiş olduğu suçun büyüklüğü karşısında, daha önce
müslüman olarak işlediği salih amelleri küçük görmüş gibidir. Üsame (r.a.)'ın
bu temennisi hakikat değil mecazdır. Çünkü hakikatte küfür üzere kalmayı,
istemek caiz değildir. O bu sözle Nebi (s.a.v.)'in şiddetli tekdirinden son
derece korktuğunu ifade etmiştir. Hatta bu hadiseden sonra hiç bir müslümanla
mukatele etmeyeceğine yemin etmiş; Sıffın vak'asında Hz. Ali (r.a.)'ye yardım
etmemiştir.[Davudoğlu A.Sahih-i Müslim tercüme ve şerhi I, 400.]