NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرٌو عَنْ
بُكَيْرِ
بْنِ
الْأَشَجِّ
عَنْ
الْحَسَنِ
بْنِ عَلِيِّ
بْنِ أَبِي
رَافِعٍ
أَنَّ أَبَا
رَافِعٍ أَخْبَرَهُ
قَالَ
بَعَثَتْنِي
قُرَيْشٌ
إِلَى رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَلَمَّا
رَأَيْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أُلْقِيَ
فِي قَلْبِي
الْإِسْلَامُ
فَقُلْتُ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
إِنِّي
وَاللَّهِ
لَا أَرْجِعُ
إِلَيْهِمْ
أَبَدًا
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنِّي لَا
أَخِيسُ
بِالْعَهْدِ
وَلَا
أَحْبِسُ الْبُرُدَ
وَلَكِنْ
ارْجِعْ
فَإِنْ كَانَ
فِي نَفْسِكَ
الَّذِي فِي
نَفْسِكَ
الْآنَ فَارْجِعْ
قَالَ فَذَهَبْتُ
ثُمَّ
أَتَيْتُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَسْلَمْتُ
قَالَ
بُكَيْرٌ
وَأَخْبَرَنِي
أَنَّ أَبَا
رَافِعٍ
كَانَ
قِبْطِيًّا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هَذَا كَانَ
فِي ذَلِكَ الزَّمَانِ
فَأَمَّا
الْيَوْمَ
فَلَا يَصْلُحُ
Ebû Rafı dedi ki:
Kureyş (halkı) beni
Rasûlullah (S.A.V.)'e (elçi olarak) gönderdi. Rasûlullah (S.A.V.)'i görünce
kalbime İslam (a girme arzusu) düştü. Bunun üzerine:
"Ey Allah'ın
Rasûlü, Allah'a yemin olsun ki ben Kureyşlilere asla bir daha
dönmeyeceğim" dedim. Rasûlullah (S.A.V.):
"Ben ahdimi bozmam
ve (bana gelen) elçilere baskı yapmam. Fakat sen (Kureyşe) geri dön. Eğer şu
anda kalbine gelen (İslam'a girme arzusu orada yine) kalbine gelecek olursa (o
zaman buraya) dön gel" buyurdu. Bunun üzerine (gerisin geriye Mekke'ye)
gittim. Sonra Peygamber (s.a.v.)'e (tekrar) geldim ve müslüman oldum.
(Bu hadisin
ravilerinden) Bekir dedi ki: (Hasen b. Ali) bana Ebû Rafi'nin (islam'a girmeden
önce) kıpti olduğunu bildirdi.
Ebu Davud der ki: Bu
(hüküm, Hz. Peygamberin yaşadığı) zamanda (geçerli) idi. Bu gün (için bu hüküm)
uygun değildir.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, VI, 8.
Devlet başkanına elçi
olarak geldiği halde İslam ülkesinde müslümanlığı kabul eden bir kimsenin,
İslam ülkesine sığınma isteğinin kabul edilmeyip onun gerisin geriye kendi
ülkesine gönderilmesi, sadece Hz. Peygamber zamanına ait bir uygulamadır.
Hatta böyle bir uygulama sadece Hz. Peygambere ait özel bir uygulamadır.
Fakat günümüzde böyle
bir uygulama geçerli ve doğru olamaz. Çünkü Hz. Peygamber, karşısında bulunan
kimselerin durumunu Allah'ın bildir-mesiyle biliyordu. Nitekim sığınma hakkı
isteyen Ebû Rafi'nin Kureyş'e döndükten sonra, İslam'a girme arzusuyla tekrar
Medine'ye geleceğinden kesinlikle emindi. Bu nedenle onun sığınma hakkını
reddederek Kureyş'e dönmesini, isterse tekrar kendisine geri dönmesini tavsiye
etti. Gerçekten de Hz. Ebû Rafi, Mekke'ye gittikten sonra bir süre sonra
Medine'ye gelerek müslüman oldu.
Eğer Hz. Peygamber, Hz.
Ebû Rafi'nin sığınma isteğini kabul edip onu Mekke'ye göndermeseydi, bu
uygulama düşmanların "Muhammed, elçilere baskı yapıyor, insan haklarını
çiğniyor, inanç hürriyetine saygı duymuyor milletlerarası siyasi teamüllere
uymuyor" şeklinde aleyhte propaganda yapmalarına sebep olur ve bu yüzden
de İslamın geniş kitlelere yayılmasına büyük bir engel teşkil ederdi. Bu
yüzden Hz. Fahr-i alem, bir elçi olarak huzuruna gelen, Hz. Ebû Rafi'nin
sığınma isteğini reddetmiştir. Musannif Ebu Davud'da bu görüştedir.
İbn Teymiyye Müntekâ'l-Ahbar isimli eserinde, Hz. Ebû Rafi'nin bu sığınma
talebinin Hudeybiye musalahasının yürürlükte olduğu zamana rastladığı için
kabul edilmediğini iddia etmişse de bu doğru değildir. Çünkü Hz. Ebû Rafi,
Bedir, savaşından önce müslüman olmuş Uhud savaşıyla ondan sonraki savaşların
tümüne katılmıştır.