SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2481 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ إِسْمَعِيلَ بْنِ أَبِي خَالِدٍ حَدَّثَنَا عَامِرٌ قَالَ أَتَى رَجُلٌ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَمْرٍو وَعِنْدَهُ الْقَوْمُ حَتَّى جَلَسَ عِنْدَهُ فَقَالَ أَخْبِرْنِي بِشَيْءٍ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ

 

Âmir dedi ki; etrafında bir topluluk varken Abdullah bin Amr (r.a.)'e bir adam gelip yanına oturdu ve; Bana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittiğin bir şey söyle. dedi. Bunun üzerine (Abdullah şöyle) dedi: Ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i (şöyle) buyururken işittim; "Gerçek müslüman, müslümanların (onun), elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Gerçek muhacir de Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak kalan kimsedir."

 

 

Diğer tahric: Buhârî, İman, rikâk; Müslim, iman; Tirmizi, kıyâme; imân, Nesâi, iman; Dârimî, rikak, ; Ahmed b. Hanbel, II,  160,  163,  187, 191, 192, 195, 205, 206, 209, 212, 215, 224, 379; III, 154, 372, 440; IV,. 114, 385, VI, 21, 22.

 

AÇIKLAMA:

 

Bilindiği gibi mutlak lafız, kemaline masruf olduğundan, metinde geçen "el-müslim" kelimesiyle kâmil müs-lümanlar kasdedilmiştir. Yoksa "müslümanların elinden ve dilinden emin olmadığı kimseler müslüman değildir" demek istenmemiştir. Bazı ilim adam­ları ise, "o zaman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimse­lerin hepsinin kâmil müslüman olması icabeder" diyerek bu görüşe itiraz etmişlerse de onlara; "buradaki kâmil müslimden maksat, müslümanların elinden ve dilinden emin olmaları yanında, İslâmın diğer emirlerini de ye­rine getiren ve yasaklarından kaçınan müslüman kasdedilmiştir" diye ce­vap verilmiştir.

 

Gerçekten Araplar, "Alim Zeyd'dir", "mal devedir" dedikleri za­man; "Kâmil âlim Zeyddir", "en iyi mal devedir" demek isterler. Hadis ulemasının ileri gelenlerinden el-Hattâbî bu cümleye, "Müslümanların en faziletlisi Allah'ın hukuku ile kulların hukukunu hakkıyla edâ eden kimsedir" diye mânâ vererek bütün bu incelikleri belirtmek istemiştir.

 

Bazılarına göre ise, bu cümle ile bir kimsenin müslümanlığının alâ­metleri kasdedilmiştir. Nasıl ki "konuşunca yalan söylemek, verdiği söz­den dönmek, emânete hıyanet etmek" bir münafığı tanımaya yarayan alâmetlerse[bk. Müslim, imân] müslümanların bir kimsenin elinden ve dilinden emin olmala­rı da o kimsenin müslüman olduğunun alâmetidir.

 

Ayrıca bu cümle ile müslümanları Allah'ın emirlerini hakkıyla yerine getirmeye teşvik manası da kasdedilmiş olabilir. Çünkü kulların hakkına riâyet eden ve onları incitmeyen bir kimsenin Allah'ın hakkına öncelikle riâyet etmesinden daha tabii birşey olamaz. Binaenaleyh, bu hadiste müs­lümanların hakk ve hukukuna riâyete teşvik edilmekle, ondan daha önem­li olan Allah'ın hukukunun öncelikle yerine getirilmesi gerektiği vurgulan­mak istenmiş olabilir.

 

Metinde geçen "müslümanlar" kelimesiyle müslüman erkeklerle birlikte tağlib yoluyla bütün müslüman kadınlar ve müslümanların idaresin­de yaşayan bütün zımmîler kasdedilmiştir. Bu bakımdan kâmil bir müslü­man eliyle ve diliyle müslüman erkekleri incetmediği gibi müslüman ka­dınları ve zımmileri de incitmez. însanyı bütün duygu ve düşüncelerine tercüman olması itibariyle hadisi şerifte insanın organları içerisinden özel­likle "dil" zikredildiği gibi bütün işlerin yapılmasında kendisine en çok ihtiyaç duyulması bakımından da el zikredilmiştir.

 

Alkame'nin beyânına göre zâhirr ve batmî olmak Üzere iki türlü hic­ret vardır.

 

Zahiri hicret bir kimsenin dinini muhafaza için küfür diyarından müs­lüman diyarına göç etmesidir.

 

Batınî hicret ise, nefsi emmâresini ve şeytanın emir ve teşviklerini terkedip Allah'ın emirlerine sarılmaktır. Fahr-i kainat efendimiz, vatanını terkederek bir islam Ülkesine göçetmek isteyen kimselere, hicretin sadece yurt değiştirmekten ibaret olmadığını, aslında hicretin dini bir mânâ ifâde ettiğini ve Allah'ın emirlerine sarılmanın önemli bir görev olduğunu ha­tırlatmak maksadıyla bu hadis-i şerifte, "Gerçek muhacir Allah'ın yasak­ladığı şeylerden uzak kalan kimsedir" buyururken, aynı zamanda Mekke'­nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle hicrete fırsat bulamayan kim­seleri de teselli etmiştir. Çünkü hicretin asıl manası, Allah'ın yasakların­dan uzak kalmakla gerçekleşir.