NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ مُرَّةَ
قَالَ
سَمِعْتُ
عَمْرَو بْنَ
مَيْمُونٍ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
رُبَيِّعَةَ
عَنْ عُبَيْدِ
بْنِ خَالِدٍ
السُّلَمِيِّ
قَالَ آخَى
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بَيْنَ رَجُلَيْنِ
فَقُتِلَ
أَحَدُهُمَا
وَمَاتَ الْآخَرُ
بَعْدَهُ
بِجُمُعَةٍ
أَوْ نَحْوِهَا
فَصَلَّيْنَا
عَلَيْهِ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا قُلْتُمْ
فَقُلْنَا
دَعَوْنَا لَهُ
وَقُلْنَا
اللَّهُمَّ
اغْفِرْ لَهُ
وَأَلْحِقْهُ
بِصَاحِبِهِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَيْنَ
صَلَاتُهُ
بَعْدَ
صَلَاتِهِ
وَصَوْمُهُ
بَعْدَ صَوْمِهِ
شَكَّ
شُعْبَةُ فِي
صَوْمِهِ
وَعَمَلُهُ
بَعْدَ
عَمَلِهِ
إِنَّ
بَيْنَهُمَا كَمَا
بَيْنَ السَّمَاءِ
وَالْأَرْضِ
Ubeyd b. Halid es-Sülemi'den;
demiştir ki:
Rasûlullah (s.a.v.) iki
adam arasında kardeşlik kurmuştu. Bunlardan biri (Allah yolunda) öldürüldü. Bir
hafta ya da bir haftaya yakın bir zaman sonra da öbürü öldü. Onun cenaze
namazını kıldık. Rasûlullah (s.a.v.), (bize onun hakkında)
"Nasıl dua
ettiniz?" diye sordu. Biz de;
Ey Allahım! Onu bağışla
ve kardeşi(nin derecesi)ne eriştir diye dua ettik dedik. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.);
(İik ölenin)
namaz(lar)ından sonra (ikinci ölenin kıldığı) namazlar), (ilk ölenin) oruç(lar)ından
sonra (ikincinin tuttuğu) oruç(lar)i- [A2] (ilk ölenin hayırlı) amel(ler)inden
sonra (ikinci ölenin işlemiş olduğu hayırlı) amelleri nerede. İkisi arasında
gök ile yerin arası kadar (fark) vardır." buyurdu.
İzah:
Nesâî, cenaiz; Ahmed b.
Hanbel, III, 500; IV, 219.
A2 Şu'be, metinde geçen
ve orucu anlamına gelen "savmihi" kelimesinde şüphe etti.
Bilindiği gibi Rasûl-i
Zişan Efendimiz Medine'ye hicret ettikten sonra üzerinde durduğu en önemli
meselelerden biri de müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sevgi ve
saygıyı tesis etmekti.
Bunun için müslümanlarm
biribiriyle din kardeşi olmaları yanında bir de her iki müslüman arasında özel
bir kardeşlik kurmak istedi. Bunun için müslümanlardan her iki kişiyi bir araya
getirip birbirleriyle manevi kardeş olduklarını ilan etti. İslam tarihinde buna
"muâhât" denir. İşte bu hadisenin bir neticesi olarak Hz. Fahr-i
kainat efendimiz, aynı yılda müslüman olmuş iki kişiyi biribiriyle kardeş ilan
etmişti. Bunlardan biri Allah yolunda savaşırken şehid edildi. Bir süre (yedi
gün kadar) yaşadıktan sonra diğeri de kendi yatağında vefat etti. Müslümanlar
bu iki kişiden Allah yolunda savaşırken şehid olan kimsenin Allah katında,
kendi yatağında ölen kimseden daha faziletli olduğunu zannediyorlardı. Çünkü
birincisi savaşta ölmüştü. Bu sebeple bunlardan kendi yatağında ölen kimse
için; "Ey Allahım! Bunu da kendinden öncevefat eden kardeşinin derecesine
ulaştır" diye dua ettiler. Rasûlü Zişan Efendimiz bunu öğrenince
müs-lümanlan uyararak sonradan vefat eden kimsenin ilk vefat eden kimseden çok
daha.faziletli olduğunu çünkü onun daha çok yaşamış olması sebebiyle daha çok
namaz kılıp, daha çok oruç tuttuğunu ve hayırlı amellerde bulunduğunu
hatırlatmıştır.
Bu hadise İmam Ahmed'in
Müsned'inde şöyle anlatılıyor: "...Bir defa beni
Uzeyr'e mensub iki adam, şerefi İslam ile müşerref ve Hazreti Talha'ya misafir
olmuşlardı. Bunların ikisi bir arada ve bir günde müslüman oldukları halde biri
ötekinde daha gayretliydi. Bu gayretli olan müslüman cihad etmiş ve cihadda şehit
olmuştu. Ötekisi ise bir sene daha yaşamış ve ondan sonra yatağında darı bakaya
intikal etmişti. Hazreti Talha rivayet ediyor ki: "Bir gün uyku aleminde
kendimi cennet kapısının, önünde gördüm. Derken o iki adamı da gördüm. Cennetin
içinden bir görevli çıkmış ve önce yatağında vefat eden zata sonra şehid olana
içeri girmeleri için izin vermişti, daha sonra bunların ikisi birden içerden
çıkarak bana; "Haydi sen geri dön, senin vaktin daha gelmedi"
dediler."
Talha bu rüya ve
müşahedesini nakletmiş, herkes yatağında ölen zatın harb meydanında şehid olan
zata tekaddüm etmesinden hayret etmişler. Mesele Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)
Efendimize aksettirildi. Rasûl-i Ekrem bu müşahedeyi ona anlatanlara; "-Ne
için hayret ediyorsunuz?" buyurmuşlar, oradakiler de;
Ya Rasülallah cennete
girmekte geri kalan zat daha çok gayretli idi, sonra şehid oldu. Bununla
beraber yatağında ölen ona tekaddüm etti, dediler. Rasûl-i Ekrem şu soruyu
sordu;
"Yatağında vefat
eden ötekinden bir sene fazla yaşamadı mı?"
Evet dediler.
"Ramazanı idrak
ederek orucunu tutmadı mı?"
Evet dediler. Sonra;
"Bu adam bu kadar
ibâdet etmedi mi?, şunu yapmadı mı, bunu yapmadı mı?" diye onun bütün
amelini saydı ve orada bulunanlar hepsine de;
Evet cevabını
verdiler. Bunun üzerine;
"O halde ikisinin
arasındaki fark yerle gök arasındaki mesafe gibidir" buyurdular.[Ahmed b. Hanbel, I,
163.]
Bu hadisle
"şehidin kabrinde görülen nur başlığı arasında bir münâsebet yokmuş gibi
görünüyorsa da Avnu'l-Ma'bud müellifi Azimâbâdî bu hadisle bab başlığı arasında
şöyle bir münâsebet kuruyor: "Şehidlerin kabri üstüne nur iner, fakat bu
hadis-i. şerifte anlatılan şehidin kabrine inen nurun görülmediği gibi, bazı
şehidlerin kabirlerine inen nur, herkes tarafından görülemez. Binaenaleyh
Azimâbâdi'nin sözünden de anlaşılıyor ki şehidlerin kabrine nur iner ama her
inen nurun her zaman ve herkes tarafından görülmesi gerekmez.