NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مَنْصُورُ
بْنُ أَبِي
مُزَاحِمٍ
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرٍ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ
الْبَرَاءِ
بْنِ عَازِبٍ
قَالَ جَاءَ
رَجُلٌ إِلَى
النَّبِيِّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
يَسْتَفْتُونَكَ
فِي
الْكَلَالَةِ
فَمَا
الْكَلَالَةُ
قَالَ تُجْزِيكَ
آيَةُ
الصَّيْفِ
فَقُلْتُ
لِأَبِي
إِسْحَقَ هُوَ
مَنْ مَاتَ
وَلَمْ
يَدَعْ
وَلَدًا
وَلَا وَالِدًا
قَالَ
كَذَلِكَ
ظَنُّوا
أَنَّهُ كَذَلِكَ
Bera b. Azib'den
demiştir ki:
Bir adam Nebi (s.a.v.)'e
gelerek
"Ey Allah'ın Rasûlü
kelale hakkında senden fetva istiyorlar" (âyetindeki) kelâle nedir?
Dedi.(Peygamber (s.a.v.) de):
"Sana (bu hususta)
"yaz âyeti yeter" buyurdu. (Ravî Ebû Bekir) dedi ki "Ben Ebû
İshak'a -kelâle (arkasında) çocuk ve baba bırakmadan ölen kimsedir- dedim. O da
-öyledir ve (başkaları da) öyle olduğuna hükmettiler- cevabım verdi."
İzah:
Müslim, ferâiz;
Tirmizî, tefsir; İbn Mâce, ferâiz; Muvatta, ferâiz; Ahmed b. Hanbel IV-293.
Nebi s.a.v.’e kelale
hakkında soru sorduğundan bahsedilen kimse Hz. Ömer b. Hattab'dır.
Yaz âyetinden maksat;
Hattâbî'nin de açıkladığı gibi, Nisa sûresinin sonuncu âyet-i kerimesidir.
Çünkü Cenab-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'inde kelale hakkında iki âyet-i kerime
indirmiştir. Bunlardan birincisi Nisa sûresinin 12. âyet-i kerimesidir.. Fakat
bu âyet-i kerimede yeterli açıklama bulunmadığından Allah Teâlâ kelale
hakkında yeterli açıklama getiren Nisan sûresinin son âyet-i kerimesini
indirmiştir*. Bu hadis-i şerifte yaz âyeti tabiriyle kasdedilen bu âyet-i
kerimedir. Çünkü kelale hakkında inen iki âyetten biri olan bu âyet yazın
diğeri de kışın indirilmiştir. Bu âyet-i kerimede kelale hakkında yeterli
açıklama ve müctehidlerin ictihâd etmeleri için yeterli işaretler ve deliller
bulunduğunda Hz. Peygamber kendisine soru soran Hz. Ömer b. Hattâb'a ke-lale
hakkında daha fazla açıklama yapmaya lüzum görmeden onu söz konusu âyete havale
etmekle yetinmiş ve bu suretle Kur'ân-ı Kerim'in ve ahkamının hakkıyla
anlaşılamaması hususunda bu ümmetin müctehidlerine düşen icti-had görevinin
önemine işaret buyurmuştur.
Hatta MUslim'in
Sahih'inde açıklandığı üzere Hz. Peygamber kendisine kelâle hakkında soru
soran Hz. Ömer'i Nisa sûresinin son âyetine havale ederken, ona karşı sert bir
dil kullanmıştır ve parmağıyla göğsüne dürtmüş-tür. İmam Nevevî'ye göre Hz.
Peygamberdin bu meselede Hz. Ömer'e karşı böyle sert bir tavır takınmasının
sebebi; Hz. Ömer'in sadece o anda duyacağı hadise bel bağlayıp da delillerden
hüküm çıkarmayı terk edeceği ve bunun da bir adet haline gelmesi endişesidir.
Çünkü Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'-İnde "... halbuki onu Peygamber'e ve
aralarındaki yetkili kişilere götürse-lerdi içlerinden işin içyüzünü araştırıp
çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi.”[Nisa 83] buyurarak içtihadın lüzum ve
ehemmiyetini ifade buyurmaktadır.
Müctehidlerin
araştırmayı ve delillerden hüküm çıkarmayı terk etmeleri İslâm'ın ruhuna
aykırı ve İslam'ın tefekkür hayatının gelişmesi açısından son derece tehlikeli
bir tutumdur.
Hadis-i şerifte ölen
bir kimisenin kelale sayılması için aranan arkasında baba bırakmama şartı, Nisa
sûresinin son âyeti ile mevzu bahis edilmiyorsa da bu husus, âyetin nüzul
sebebinden anlaşılmaktadır. Çünkü bu âyet 2887 numaralı hadis-i şerifte
açıklandığı üzere Hz. Cabir b. Abdullah hakkında nazil olmuştur. Âyet-i kerime
indiği zaman Hz. Câbir'in hayatta çocuğu ve babası yoktu.