NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
وَمُسَدَّدٌ
قَالَا
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ ثَابِتٍ
عَنْ أَبِي
رَافِعٍ عَنْ
أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ
امْرَأَةً
سَوْدَاءَ أَوْ
رَجُلًا
كَانَ
يَقُمُّ
الْمَسْجِدَ
فَفَقَدَهُ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَسَأَلَ
عَنْهُ
فَقِيلَ مَاتَ
فَقَالَ أَلَا
آذَنْتُمُونِي
بِهِ قَالَ
دُلُّونِي عَلَى
قَبْرِهِ
فَدَلُّوهُ
فَصَلَّى
عَلَيْهِ
Ebû Hureyre'den;
(rivayet olunmuştur) demiştir ki:
Siyah bir kadın -yahutta
bir erkek- mescidi süpürürdü. Peygamber (s.a.v.) (bir gün) o'nu göremeyince
(halk'a) sordu; "öldü" denildi. Bunun üzerine (Nebi (s.a.v.):
" Bana haber
verseydiniz ya!" dedi, (sonra): "Beni o'nun kabrine götürünüz"
buyurdu. (Oradakiler) kendisini (o'nun) kabrine götürdüler, kabir üzerine
cenaze namazı kıldı.
İzah:
Buhârî, sala, cenâiz;
Müslim cenâiz; İbn Mâce, cenâiz; Nesâi, cenâiz; Muvatta cenâiz; Ahmed b. Hanbel, II, 353,-388; III,
444; IV, 388; V, 406.
Mescidin kayyımlığını
yaparken vefat eden zâtın siyah bir kadın mı, yoksa bir erkek mi olduğu kesin
değildir.
Bu meseledeki şüphe
hadisin râvisi Sâbit'e yahut ta Ebû Râfi'e ait rivayetteki tereddütten
kaynaklanmaktadır. Buhârî'nin bir rivayetinde ölen zatın siyahi bir erkek
olması ihtimalinden bahsedilirken[Buhârî, salâ] diğer bir rivayetinde erkeğin
siyâhiliğinden bahsedilmiyor.[Buhârî, cenâiz] Buhârî'nin diğer bir rivayetinde,
ravi Hammâd, bu zat'ın kesinlikle kadın olduğunu söylüyor, Beyha kî'nin
rivayetinde bu kadının Ümmü Mihcen olduğu, İbn Mendeh'in rivayetinde Harkaa
olduğu söyleniyor. Bu rivayetlerden vefat eden kişinin Har-kaa ismiyle anılan
Ummü Mihcen ismiyle tanınan bir kadın olduğu anlaşılmaktadır. Müslim'in
rivayetinde şu ilâveler de vardır: "Galiba sahâbiler bu kadını
önemsememişler (de onun için öldüğünü Hz. Nebie haber vermemişlerdi). Ashab,
(zatın) kabrini gösterdiler. O da kabrin üzerine cenaze namazını kıldı. Sonra
"Şüphesiz ki bu kabirler, sahipleri için karanlıklarla doludur. Allah
(azze ve celle) benim namazım sebebiyle kabirleri onlara aydınlatır"
buyurdu."
Beyhaki'nin diğer bir
rivayetinde de Rasûlü Ekreme cevap veren kimsenin Ebû Bekir Sıddîk (r.a)
olduğu ifade ediliyor.
Bu mevzuda rivayet edilen
hadis-i şerifler cenaze namazında bulunmayan bir kimsenin cenazenin kabrine
giderek kabrin üzerine namaz kılmasının caiz olduğunu ifâde etmektedir. İbn
Sirin'le, Şâfiilerin görüşü de budur. Ancak bu müddetin ne kadar devam ettiği
mevzuunda ulema ihtilâfa düşmüştür. Bazıları "Rasûlullah (s.a.v.)
(Medine'de) yok iken Sa'd'in annesi öldü ve gelince ona cenaze namazı kıldırdı.
Aradan bir ay geçmişti"[Tirmizi, cenâiz] mealindeki hadis-i şerifi delil
getirerek bu sürenin bir ay devam ettiğini söylemişlerdir. Hanbeliler de bu
görüştedirler.
Bazılarına göre cenaze
tamamen çürümedikçe kabri üzerine cenaze namazı kılınabilir. Bazılarına göre
ise, bu süre için bir sınır yoktur, her zaman kılınabilir. Çünkü cenaze namazından
maksat ölüye duadır. Dua için sınırlı bir süre düşünülemez.
İshâk'a göre bu süre,
cenaze vukubulduğu zaman orada bulunamayıp ta başka bir memlekette bulunan
kimseler için bir ay, orada bulunduğu halde cenazeye katılamayan kimseler için
de üçgün devam eder.
Hanefilere göre ise,
namazı kılınmadan defnedilen bir kimsenin, henüz cesedinin çürüyüp
dağılmadığına zann-ı galib hasıl olursa, onun kabri üzerine namaz kılınır.
Fakat cesedin çürüdüğüne kanaat getirilirse kabri üzerine asla namaz kılınamaz.
İmâm Ebû Yûsuf'a göre
definden sonra üç gün kabir üzerine namaz kılınabilir. Ancak daha önce cenaze
namazına katılan bir kimse o cenazenin kabri üzerine namaz kılamaz. Fakat o
cenazenin namazını kıldırma hakkı olan veli bundan müstesnadır. Bu veli imamın
arkasında cenaze namazını kıldıktan sonra gidip ayrıca o cenazenin kabri
üzerine namaz kılınabilir. Fakat bu namazı kılarken kendisine uyulup arkasında
cemaat olunamaz.
Malikiler'e göre ise:
Namazı kılınmadan defnedilmiş olan bir cenazenin dağılacağından korkulmazsa
kabrinden çıkarılıp namazının kılınması farzdır. Eğer kabirden çıkarırken
vücudunun dağılacağından korkulmakla birlikte cesedin henüz çürüyüp
dağılmadığına hükmedilmişse kabri üzerine namaz kılınması yine farzdır. Namazı
kılanarak defnedilmiş olan bir cenazenin kabri üzerine namaz kılmaksa
mekruhtur.
Nehâi'ye göre kabir
üzerine asla namaz kılınamaz. Bu görüş İmâm Mâ-lik'den de rivayet olunmuştur.
Bu görüşte olan ulemaya göre; Hz. Fahr-i Kâinat Efendimizin bazı kimselerin
kabri üzerine namaz kılması O'na mahsus özel bir durumdur. Ve "şüphesiz
ki bu kabirler, sahipleri için karanlıklarla doludur. Allah (azze ve celle)
benim namazım sebebiyle kabirleri onlara aydınlatır.[Müslim, cenâiz]
mealindeki hadiste geçen "Benim namazım sebebiyle" anlamındaki
lafızlar bu özelliğe delâlet etmektedirler.
Ancak kabir üzerine
namaz kılmanın Hz. Nebi'e ait özel bir durum olduğu görüşü, "Bu durumun
Hz. Nebi'e ait özel bir durum olmadığı, Hz. Nebiin kabir üzerine cenaze namazı
kılan ashabını bundan men etmemesinden anlaşılmaktadır. Çünkü eğer bu, Hz.
Nebidin sadece kendisine ait özel bir durum olsaydı ashabını kabir üzerine
namaz kılmaktan nehyederdi." denilerek reddedilmiştir. Nitekim 3196
numaralı hadis-i şerif Hz. Nebi'in ashabını kabir üzerine namaz kılmaktan menetmediğini
açıkça ifade etmektedir.
Ayrıca Şevkani'nin
Neylü'l-Evtâr'da, Hafız İbn Hacer'den naklettiğine göre Müslim'in Sahih'inde
geçen ve kabir üzerine namaz kılmanın Hz. Peygamber'e ait özel bir durum
olduğunu söyleyenlerin delilini teşkil eden cümle Hz. Nebi'in sözü değil râvi
Sabit tarafından bu hadise sokuşturulmuş (müdrec) bir cümledir.