NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ مُوسَى
الرَّازِيُّ
حَدَّثَنَا
هِشَامٌ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
بَحِيرٍ عَنْ
هَانِئٍ
مَوْلَى
عُثْمَانَ
عَنْ
عُثْمَانَ بْنِ
عَفَّانَ
قَالَ كَانَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا فَرَغَ
مِنْ دَفْنِ
الْمَيِّتِ
وَقَفَ
عَلَيْهِ فَقَالَ
اسْتَغْفِرُوا
لِأَخِيكُمْ
وَسَلُوا
لَهُ بِالتَّثْبِيتِ
فَإِنَّهُ
الْآنَ
يُسْأَلُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
بَحِيرٌ
ابْنُ
رَيْسَانَ
Osman b. Affan'dan (r.a)
demiştir ki:
Nebi (s.a.v.) cenazeyi
defnetme işini bitirince, (cenazenin kabrinin) başında durup:
"Kardeşiniz için
(Allah'dan) af dileyiniz. O'nun için (kabir sualine cevap vermekte)
muvaffakiyet isteyiniz. Çünkü o, şu anda sorguya çekiliyor." buyurdu.
Ebû Dâvud der ki: Bahir,
Reysan 'in oğludur.
İzah:
Taberanî'nin Ebû
Ümame'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Hz. Nebiin
"Kardeşlerinizden biri vefat ettiğinde, üstünü toprakla örttüğünüz zaman
biriniz onun kabrinin başında dursun" buyurduğu ifade edilmektedir. Kabrin
başında durmaktan maksat, cenazenin başının üzerine basacak şekilde kabrin
üzerine çıkmak değil, kabrin ba-şucuna yakınca durmaktır. Çünkü şu hadis-i
şerifle Hz. Nebi kabirleri çiğnemeyi yasaklamıştır: "And olsun ki: Bir
ateş parçası veya bir kılıç üzerinde yürümem ya da ayakkabımı ayağımla dikmem
bir müslümanın kabri üzerinde yürümemden bana daha sevimlidir. Ha kabirlerin
ortasına abdest bozmuşum, ha çarşının ortasına. Bence bunlar arasında
(çirkinlik yönünden) bir fark yoktur."[İbn Mace, cenâiz]
Taberanî'nin Evsat-i
Kebir'in'de hasen bir isnadla Abdullah b. Mes'ud'-dan rivayet ettiği bir
hadis-i şerif şu mealdedir: "Bir ateş parçası üzerine basmam bana bir
müslumanın kabrini çiğnememden daha sevimlidir,"
Metinde geçen
"Onun için muvaffakiyet isteyiniz" cümlesinden maksat: "Onun
kabir sorularına yanılmadan başarıyla cevap verebilmesi için Allah'a dua
ediniz." demektir. Nitekim bu cümlenin hemen arkasından gelen "Çünkü
o şu anda sorguya çekiliyor." cümlesi de bu manâya delalet etmektedir.
Bilindiği gibi kabirde
insana "Rabbinin kim olduğu, dini ve Nebii" sorulur. Bu mevzuda
rivayet edilen bir hadis-i şerif şu mealdedir:
"Kul (ölüp de)
kabre konulduğunda ve yakınları onu yalnız bıraktıklarında o, gidenlerin ayakkabılarının
seslerini duyar. Daha sonra iki melek gelir, onu oturturlar ve ona: Muhammed
(s.a.v.) için:
"Şu adam hakkında
ne dersin bakalım?" diye sorarlar. Eğer o kimse mü'minse:
"Şehadet ederim
ki: O Allah'ın kulu ve Rasûlüdür" der. Bunun üzerine melekler tarafından
ona:
"Ey mü'mift,
cehennemdeki yerine bak. Yüce Allah bunun yerine sana cennetten bir makam
verdi" denir. O da bu yerlerin ikisini birden görür. Fakat o kimse münafık
veya kâfirse (melekler tarafından ona):
"Bu adam hakkında
(dünyada) ne diyordun?" diye sorulur. O da: "Onun hakkında bir şey
bilmiyorum. Halkın onun hakkında söylediklerini (onlara uyarak) ben de
söylüyordum" der. Bunun üzerine (Bu iki melek tarafından ona) "Hay
anlamaz ve uymaz olaydın " denilir. Sonra ona demirden çekiçlerle
vurulur. O kimse öyle bir feryad eder ki bu feryadı insanlar ve cinlerden
başka ona yakın olan herşey duyar." [Buhârî, cenâiz; Müslim, cenne; Ebû
Dâvud, sünne; Nesaî, cenâiz; Ahmed b. Hanbel III-126.]
Bazı haberlerde ifade
edildiği üzere, kişinin sağlığında işlediği güzel ameller kendisini kabir
azabından kurtarır. Taberanî'nin Evsafında, İbn Hib-ban'ın da Sahih'inde Ebû
Hureyre'den naklen rivayet ettikleri bir hadis-i şerif şu mealdedir: "Hz.
Nebi (şöyle) buyurmuştur: Ölü kabre konulduğu zaman kabirden dönüp gitmekte
olan kimselerin ayak seslerini işitir. Eğer bu kişi mü'minse (hayatında kılmış
olduğu) namaz başına, (tutmuş olduğu) oruç sağma (vermiş olduğu) zekat soluna
(nafile olarak işlemiş olduğu) namaz, sadaka, insanlara iyilik gibi güzel
ameller ise ayak ucuna durur.
Bu kimseye baş
tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman (orada bulunan) namaz, "Bu kişiye
benim bulunduğum taraftan yaklaşmak için bir geçit yoktur" der. Sonra sağ
tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman da oruç dile gelerek: "Bu kişiye
benim bulunduğum taraftan yaklaşılmak istenir. O zaman zekat dile gelerek
"Bu kimseye yaklaşmak için benim tarafımdan bir geçit yoktur." der.
Sonra ayak tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman da nafile olarak işlediği
sadaka, namaz ve halka iyilikte bulunma gibi hayırlar dile gelerek "Benim
bulunduğum tarafta bu adama yaklaşılacak bir geçit yoktur" derler. O zaman
bu adama "otur" denilir. Adam da oturur. O zaman kendisine güneş
batmaya yaklaşmış halde gösterilerek "Bu size (Peygamber olarak
gönderilen) kimsedir. Onun hakkında ne dersin ve nasıl şahitlik edersin"
denir. O da "Bırakın ben (ona) salavat getireyim" der. Ona "Sen
bunu yaparsın. Sen şimdi bize onun hakkında soracaklarımıza cevap ver."
denir ve "Size gönderilen bu adam hakkında ne diyorsun ve nasıl şa-hidlik
edersin?" diye sorulur.
O da "O
Muhammed'dir. Ben onun Allah'ın Rasûlü olduğuna ve bize Allah'dan doğruyu
getirdiğine şahitlik ederim." der. Bunun üzerine ona "Zaten sen bu
inançla yaşadın. Bu inançla öldün. İnşaallah bu inançla diriltileceksin."
denir. Sonra ona cennet kapılarından bir kapı açılır ve "İşte senin
cennetteki makamın ve Allah'ın cennette senin için hazırladığı yer burasıdır."
denir. Sonra ona cehennem kapılarından bir kapı açılır ve "İşte burası
senin cehennemdeki kalacağın yerdi. Allah cehennemde senin için burayı hazırlamıştı.
Eğer Allah'a isyan etseydin burada kalacaktın." denir. Adamın cennetteki
yerine kavuşma arzusu ve sevinci daha da artar. Sonra kabri seksen arşın
genişler ve kabri nurla dolar. Sonra cesedi (toprak olup) ilk haline dönerken
ruhu da cennetteki ağaçlara konmuş olan kuş şeklindeki bahtiyar ruhların
arasına konur. Nitekim Yüce Allah "Allah, inananları, dünya hayatında da,
ahirette de sağlam sözle tesbit eder (o sözden asla ayrılmazlar, daima o tevhid
sözüyle Allah'ın birliğini haykırırlar.) Allah, zalimleri de saptırır ve Allah
dilediğini yapar."[İbrahim 124] buyruğuyla bu gerçeği dile getirir.
Eğer bu kişi kâfir ise
kendisine kabir sorusu sormak üzere baş tarafından veya sağından veya solunda
yahut da ayak ucunda kendisine yaklaşılmak istendiğinde etrafında buna mani
olacak hiç bir ameli bulunmaz ve kendisine kolayca yaklaşılarak
"otur" denir. Adam korkuyla oturur ve kendisine "Sizin içinizde
Nebi olarak bulunan şahıs hakkında ne dersin ve hakkında nasıl şahitlik
edersin?" diye sorulur. O da "Hangi adam?" der ve ismini
bilemez. Bunun üzerine "Muhammed'den bahsediyoruz" denir.
Bu sefer o adam
"Bilmiyorum. Ama halkın onun hakkında bir şeyler söylediğini işitmiştim.
Ben de onun hakkında (halka uyarak) onların dediğini demiştim." der.
Bunun üzerine kendisine "Zaten sen böyle yaşamış ve böyle ölmüştün.
İnşaallah bu şekilde diriltileceksin" denir. Sonra kendisine cehennemden
bir kapı açılır ve "İşte senin cehennemdeki yerin burasıdır. Allanın
cehennemde senin için hazırladığı yer burasıdır." denir. Adamın hayreti
son derece artar. Sonra ona cennet kapılarından bir kapı açılır ve "Eğer
Allah'a itaat etseydin Allah'ın cennette senin için hazırladığı yer
burasıydı." denilir. Adamın hayreti daha da artar. Sonra kabir her
tarafından daralarak onu sıkmaya başlar. İşte yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerİm'inde
"Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse onun için de dar bir geçim
vardır."[Taha 124] mealindeki âyeti kerimesinde bahsettiği "dar bir
geçim"den maksat budur. İnşaallah bu mevzu Sünnet bölümünün
"azab-ul-kabr" babında tekrar ele alınacaktır.