NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
خَالِدِ بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
مَوْهَبٍ
الْهَمْدَانِيُّ
حَدَّثَنَا
الْمُفَضَّلُ
عَنْ رَبِيعَةَ
بْنِ سَيْفٍ
الْمَعَافِرِيِّ
عَنْ أَبِي
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الْحُبُلِىِّ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
الْعَاصِ قَالَ
قَبَرْنَا
مَعَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَعْنِي
مَيِّتًا
فَلَمَّا
فَرَغْنَا
انْصَرَفَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَانْصَرَفْنَا
مَعَهُ
فَلَمَّا
حَاذَى بَابَهُ
وَقَفَ
فَإِذَا
نَحْنُ
بِامْرَأَةٍ
مُقْبِلَةٍ
قَالَ أَظُنُّهُ
عَرَفَهَا
فَلَمَّا
ذَهَبَتْ
إِذَا هِيَ
فَاطِمَةُ
عَلَيْهَا
السَّلَام
فَقَالَ
لَهَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا
أَخْرَجَكِ
يَا فَاطِمَةُ
مِنْ
بَيْتِكِ
فَقَالَتْ
أَتَيْتُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَهْلَ هَذَا
الْبَيْتِ
فَرَحَّمْتُ إِلَيْهِمْ
مَيِّتَهُمْ
أَوْ
عَزَّيْتُهُمْ
بِهِ فَقَالَ
لَهَا
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَعَلَّكِ
بَلَغْتِ
مَعَهُمْ
الْكُدَى
قَالَتْ مَعَاذَ
اللَّهِ
وَقَدْ
سَمِعْتُكَ
تَذْكُرُ
فِيهَا مَا
تَذْكُرُ
قَالَ لَوْ
بَلَغْتِ
مَعَهُمْ
الْكُدَى
فَذَكَرَ
تَشْدِيدًا
فِي ذَلِكَ
فَسَأَلْتُ
رَبِيعَةَ
عَنْ
الْكُدَى
فَقَالَ الْقُبُورُ
فِيمَا
أَحْسَبُ
Abdullah b. Amr b.
el-As’dan demiştir ki:
Rasûlullah (s.a.v.)'le
bir ölü'yü kabre koymuştuk. (Bu işi) bitirince Rasûlullah (s.a.v.) (oradan)
ayrıldı. Kendisiyle birlikte biz de ayrıldık. Bir kapının karşısına varınca
(orada) durdu. Bir de baktık ki karşısında bir kadın var. O kadın'ı tanıdığını
zannettim. (Oysa tanıyamamış ancak) kadın (kendisine doğru) yürüyünce bir de
baktı ki Fatıma (R.ANHA) imiş. Ona
"Ey Fatıma, seni
evinden çıkaran (sebep) nedir?" diye sordu. Oda
"Ey Allah'ın Rasûlü
şu ev halkına geldim, onlara ölüleri için rahmet okudum." Yahut da
"sabır tavsiye ettim" cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.):
"Herhalde onlarla
birlikte kabristana da gittin" buyurdu. (Hz. Fatıma da)
“Allah korusun,
gerçekten ben seni, bu mevzudaki söylediklerini söylerken dinle(miş)tim"
dedi (Hz. Nebi de):
"Eğer sen onlarla
birlikte oraya gitmiş olsaydın" buyurdu ve bu mevzuda (çok) şiddetli
tehdidde bulundu. (Ravi Mufaddal) dedi ki:
Ben Rabia'ya (metinde
geçen) "Elkiidâ"yı sordum da zannedersem "kabirler” diye cevap
verdi.
İzah:
Nesaî, cenaiz
Metinde geçen "O
kadını tanıdığını zannettim" anlamına gelen cümle Nesâî'nin nüshalarında
üç şekilde bulunmaktadır.
1. Kadın, Rasûlullah'ın
kendisini tanıyamadığını zannetti, şeklinde
2. Rasûlullah'ın o kadını
tanıyamadığı zannediliyordu.
3. Biz, Rasûlullah'ın o
kadını tanıyamadığını zannediyorduk.
Her ne kadar Rasûl-ü
Zişan Efendimizin kadınların kabir ziyareti hakkındaki şiddetli tehditlerinin
nasıl olduğu metinde açıklanmışsa da, Nesâî'nin rivayetinde bu tehdit şu
manaya gelen lafızlarla açıklanmıştır: "Eğer onlarla beraber kabristana
gitseydin babanın dedesinden önce cenneti göremezdin."
Bu mevzuda İmam Nesâî
Süneninde şu görüşlere yer veriyor:
Bu hadiste kadınların
cenaze ile beraber kabristana gitmeleri meselesi mevzubahis ediliyor. Kadınları
cenaze ile mezarlığa gitmekten nehyeden daha başka hadisler de vardır. Fakat
sahih isnadlara dayanmadığı iddia edilmiştir. Âlimlerin bu husustaki görüşleri
de farklıdır. Bu hususta en kuvvetli ictihad tenzihen mekruh olduğudur.
Bazıları Rasûlullah (s.a.v.)'tn son sözlerinin "bir daha cennet yüzü
göremezsin" manasına geldiği kanaatindedirler. Fakat bu doğru değildir.
Bir kadının, cenaze ile beraber kabristana gitmesi, ebediyyen cehennemde
kalmayı mucib küfür olamaz. Rasûlullah (s.a.v.)'ın "Eğer onlarla beraber
kabristana gitseydin, babanın dedesinden önce cennet yüzü göremezdin."
buyurması, bu fiilin sahibinin azab görmesine sebep olacak büyük günahlardan
olduğunu gösterir. Ehl-i sünnet âlimleri, Rasûlullah'ın günahı kebair
işleyenler hakkında "Onlar cennete giremezler." Hadisini hiç azab
görmeden ilk önce cennete girenlerle beraber giremezler diye te'vü ediyorlar.
Yukarıdaki hadisde de bu kastedilerek "Cennete ilk girenlerle beraber
cenneti göremezdin. Daha önce işlediğin bu günah sebebiyle azab olunurdun."
buyuruluyor. Hadisteki babanın dedesi kelimesi ile Abdülmutta-lib kasdedilİyor.
Abdülmuttalib ise,
ehl-i fetrettendir. Fukaha nezdinde Fetret; Hz. isa ile Hz. Muhammed (s.a.v.)
arasında geçen zamandır. Fetret döneminde yaşayanların durumu muhteliftir.
Şöyle ki, bir kısmı ne müşrik ne de muvahhit olmayıp, kendisi için bir şeriat
ve din icad etmeyenlerdir. Bunların ehl-i din ve İslâm oldukları kabul olunur.
Üçüncü grub ise şirki kabul edenlerdir. Rasûiullah (s.a.v.)'m ecdadına gelince,
onlardan hiç biri müşrik değildir. Zira Rasûiullah (s.a.v.) "Ben
mütemadiyen teiniz babaların sulbünden, temiz anaların rahmine nakloluna
geldim." buyuruyor. Kur'ân'da ise "Şüphesiz ki müşrikler necistir."[Tevbe
28] buyurulduğuna göre ecdad-ı nebi müşrik değildir.[Büyükçınar A. Muhtar,
"Sünen ün-Nesâî," IV-420, 421.]