NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
عَنْ مَالِكٍ
ح و
حَدَّثَنَا
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
الْمَعْنَى
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
عَنْ أَبِي
بَكْرِ بْنِ
مُحَمَّدِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
حَزْمٍ عَنْ
عُمَرَ بْنِ عَبْدِ
الْعَزِيزِ
عَنْ أَبِي
بَكْرِ بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
أَيُّمَا
رَجُلٍ
أَفْلَسَ فَأَدْرَكَ
الرَّجُلُ
مَتَاعَهُ
بِعَيْنِهِ فَهُوَ
أَحَقُّ بِهِ
مِنْ
غَيْرِهِ
Ebû Hureyre (r.a)'den,
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Bir adam iflas
eder de, alacaklı malının aynını, müflisin yanında bulursa, o mala,
başkalarından daha müstehaktır."
İzah:
Müslim, müsâkat;
Tirmizî, buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ahkâm; Mâlik, buyu'; Dârimî, buyu'
İflas etmek, Türkçede
kullanıldığı mananın aynıdır. Değişik tarifleri yapılabilir. Hepsinden çıkacak
sonuç; Bir kimsenin mal varlığının borçlarını karşılayamaz hale
gelmesidir."
Hadisten anladığımıza
göre; bir kimse, birisine bir mal satsa ve alıcı malın bedelini ödemeden iflas
etse, satıcı da malım -fazlasız eksiksiz- verdiği şekilde alıcının elinde
bulsa, onu almaya başka alacaklılardan daha çok hak sahibidir.
Âlimlerin konu ile
ilgili görüşleri aynı değildir. Hattâbî; bu konudaki görüşleri şöyle dile
getirmiştir:
"Bu Hz. Nebi
(s.a.v.)'in sünnetidir. Âlimlerin çoğunun mezhebi de böyledir. Hz. Osman (r.a)
bu şekilde hükmetmiştir. Aynı görüş, Hz. Ali (r.a) ve Urve b. Zübeyr'den de nakledilmiştir.
Sahâbîler arasında, farklı görüşte olan birisi bilinmemektedir. Müctehid
âlimlerden Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve İshak'ın mezhepleri de
böyledir.
İbrahim en-Nehaî, Ebû
Hanîfe ve İbn Şübrüme'ye göre; müflisin elindeki malda hak sahibi olma
açısından bütün alacaklılar eşittirler.
Bunların görüşünü
deliîlendirmek isteyenler şöyle derler: Müflisin elindeki mala, o malı satan
alacaklının daha çok hak sahibi olması, sabit asıllara aykırıdır. Çünkü bir
malı satın alan, ona mâlik olmuştur. Mal onun da-mânına girmiştir. Artık o
mülkiyeti bozmak mümkün değildir.
Bu görüş sahipleri
üzerinde durduğumuz hadisin vedîa (emanet) ve fasid alışverişlerle ilgili
olduğunu söylerler. Yani bir kimse bir başkasına mal emanet etse ve emanet
edilen kişi iflas etse, emanet eden, verdiği malı almakta başkalarından daha
çok hak sahibidir."
Hattâbî devamla şöyle
diyor:
"Hadis sahih ve
Rasûlullah'tan olduğu sabit olduğu zaman ona teslim olmaktan başka çare yoktur.
Her hadis, kendisi başlı basma bir asıldır ve kendisi hükmünde muteberdir.
Başka muhalif asıllarla ona itiraz etmek caiz değildir. Onun benzeri olmadığı
gibi özürlerle iptale yol aramak da mümkün değildir. Ortada, hakkında hadisler
varid olan hususi hükümler vardır. Bunlar, başlı başına birer asıl olmuşlardır.
Cenin hadisi, kasâme ve müsar-rât hadisleri bunlardandır..."
Hattâbî daha sonra,
bizzat Hanefîlerin bazı temel prensiplere zıt olduğu halde bundan daha zayıf
hadisleri alıp üzerine hüküm bina ettiklerini söyler ve ona misaller verir. Onların
bu hadisi vedîa (emanete) ya hamletmelerini de tenkid eder ve bunun hadisin
faidesini yok ettiğini söyler. "Çünkü, emanet bırakanın, emanet edilen
müflisin elinde malını bulduğu zaman onu almaya herkesten daha çok hak sahibi
olduğu besbellidir." der.
Yukarıya aktardığımız
hükümler, malı satan, hiçbir bedel almadığı takdirdedir. Ama malın
karşılığının bir kısmını almışsa hadisin zahiri ile amel edenler farklı
görüşler ileri sürerler.
Bu konudaki görüşler
bir sonraki hadiste gelecektir.