SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3557 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا مُعَاِويَةُ بْنُ هِشَامٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ حَبِيبٍ يَعْنِي ابْنَ أَبِي ثَابِتٍ عَنْ حُمَيْدٍ الْأَعْرَجِ عَنْ طَارِقٍ الْمَكِّيِّ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي امْرَأَةٍ مِنْ الْأَنْصَارِ أَعْطَاهَا ابْنُهَا حَدِيقَةً مِنْ نَخْلٍ فَمَاتَتْ فَقَالَ ابْنُهَا إِنَّمَا أَعْطَيْتُهَا حَيَاتَهَا وَلَهُ إِخْوَةٌ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ هِيَ لَهَا حَيَاتَهَا وَمَوْتَهَا قَالَ كُنْتُ تَصَدَّقْتُ بِهَا عَلَيْهَا قَالَ ذَلِكَ أَبْعَدُ لَكَ

 

Câbir b. Abdillah (r.a) şöyle demiştir:

 

Ensârdan bir kadına oğlu bir hurma bahçesi vermişti. Kadın öldü. Oğlu:

 

Onu ben hayatı müddetince vermiştim, dedi. Oğlanın kardeşleri de vardı.

 

Onun hakkında Rasûlulah (s.a.v.) şöyle hüküm verdi:

 

"O bahçe, hayatında da ölümünde de kadına aittir."

 

Oğlan: Ben bahçeyi ona sadaka olarak vermiştim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

 

"Bu (tasadduk) sana daha uzaktır, (sadakadan dönmen, hibeden dönmenden daha uzaktır)." buyurdu.

 

 

İzah:

Bu babdaki  hadisler, çeşitli şekillerde yapılan umrâ muame­lesini konu edinmektedir. "Umrâ"nın ne demek olduğunu daha babın başında, hadisleri tercemeye başlamadan önce anlatmıştık. Bu­rada o konuya girmeden çeşitli suretleri ve bunlara ait hükümler üzerinde durmak istiyoruz:

 

Âlimlerin büyük çoğunluğu genel manasıyla, ümranın caiz olduğu gö­rüşündedirler. Mâl, sağlığında kendisine verilen kişiye ait olduğu gibi öldükten sonra da vârislerine aittir. Ashabtan Câbir, İbn Abbas, Abdullah b. Ömer ve Ali b. Ebî Tâlib; daha sonrakilerden Kadı Şüreyh, Mücâhid, Tâvûs ve Sevrî de bu görüştedirler. Daha sonraki âlimlerde de bu konuda pek ihilâf yoktur. Sadece İmam Mâlik'in, "Umrâ, malın kendisinin değil, menfaati­nin temlikidir" dediği rivayet edilir. Bu görüşe göre umrâ yoluyla verilen mal, mu'merun lehin ölümü ile vârislerine geçmez. İmam Şafiî'nin ilk görü­şü de bu şekildedir.

 

İmam Nevevî, Şafiî ulemasına nisbet ederek ümranın üç şekilde yapıl­dığını söyler:

 

1- Mal sahibi, bir adama: "Şu evi (veya başka bir malı) sana umrâ yo­luyla (ömurlük) verdim. Sen öldüğün zaman da çocuklarının veya vârisleri­nin olsun" der.

 

Bu şekildeki bir temlik ihtilafsız sahihtir. Kendisine mal verilen şahıs, bu söz ile verilen mala sahip olur. Bu bir hibe demektir. Adam öldüğünde mal vârislerine intikal eder. Varisi yoksa hazineye kalır. Malı hibe eden kişi­ye iade edilmez.

 

Malın, hibe edene iade edilmeyeceği; Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlerin gö­rüşüdür. İmam Mâlik'e göre vâhibe iade edilir.

 

2- Mal sahibi karşısındakine: "Şu malı sana ömürlük verdim" der, vâ­rislerini veya çocuklarını anmaz.

 

İmam A'zam, İmam Ahmed, Süfyân-ı Sevrî, Ebû Ubeyd ve sonraki mezbehinde de İmam Şafiî, bu umrânm sahih olduğu görüşündedirler.

 

Bu konuda iki görüş daha vardır: İmam Şafiî'nin ilk mezhebine göre; kendisine mal verilen kişi ölünce mal, önceki sahibine (hibe edene) iade edi­lir. O ölmüşse vârislerine verilir. Diğer bir görüşe göre de, mal kendisine ve­rilen kişinin elinde ariyet hükmündedir. Veren kişi istediği zaman geri alabilir.

 

3- Mal sahibi karşısındakinin çocuk ve mirasçılarım anmadan; "Şu malı hayatın boyunca sana verdim, sen öldüğünde bana veya varislerime iade edilecek" demiş olabilir. Bu şekildeki bir umrânm hükmü ihtilaflıdır.

 

Şafiî ulemasının çoğunluğuna göre; bu durumdaki umrâ sahih, şart bâ­tıldır. Yani mal, hibe edenin elinden tamamen çıkmış, hibe edilenin mülkü olmuş oiur.

 

Ahmed b. Hanbel'e göre; bir vakte bağlanmadan yapılan umrâ sahih, vakitle kayıtlı olanı bâtıldır.

 

Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere umrâ; âlimlerin büyük çoğunluğuna göre malın aynını temliktir. Dolayısıyla kendisine mal verilen kişi, o malda; satmak, hibe etmek, tasadduk etmek gibi her türlü tasarrufta bulunabilir.

 

İmam Mâlik'e, Leys'e ve birinci mezhebinde İmam Şafiî'ye göre umrâ; malın aynını değil, menfaatini temliktir. Kendisine mal verilen kişi mala mâlik olamaz.

 

Kaynaklarda umrâ anlatılırken genellikle ev ve arazi misâl verilir. Za­ten hadisler de ev ve arazi hakkında varid olmuşlardır. Bu yüzden akla, aca­ba menkul mallarda da umrâ caiz midir? şeklinde bir soru gelmektedir. Men­kuldeki umrâ, ne tasavvur ne de hüküm olarak sözkonusu edilmemiştir. Ancak Şafiî âlimlerinden er-Râfiî, umrâyı anlatırken köleyi de misâl vermiştir. Bun­dan, menkul mallarda da ümranın caiz olduğu sonucuna varılmaktadır.