NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
مُعَاِويَةُ
بْنُ هِشَامٍ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ حَبِيبٍ
يَعْنِي ابْنَ
أَبِي
ثَابِتٍ عَنْ
حُمَيْدٍ
الْأَعْرَجِ
عَنْ طَارِقٍ
الْمَكِّيِّ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ قَضَى
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي
امْرَأَةٍ مِنْ
الْأَنْصَارِ
أَعْطَاهَا
ابْنُهَا حَدِيقَةً
مِنْ نَخْلٍ
فَمَاتَتْ
فَقَالَ ابْنُهَا
إِنَّمَا أَعْطَيْتُهَا
حَيَاتَهَا
وَلَهُ
إِخْوَةٌ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
هِيَ لَهَا
حَيَاتَهَا
وَمَوْتَهَا
قَالَ كُنْتُ
تَصَدَّقْتُ بِهَا
عَلَيْهَا
قَالَ ذَلِكَ
أَبْعَدُ لَكَ
Câbir b. Abdillah (r.a)
şöyle demiştir:
Ensârdan bir kadına oğlu
bir hurma bahçesi vermişti. Kadın öldü. Oğlu:
Onu ben hayatı
müddetince vermiştim, dedi. Oğlanın kardeşleri de vardı.
Onun hakkında Rasûlulah
(s.a.v.) şöyle hüküm verdi:
"O bahçe, hayatında
da ölümünde de kadına aittir."
Oğlan: Ben bahçeyi ona
sadaka olarak vermiştim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):
"Bu (tasadduk) sana
daha uzaktır, (sadakadan dönmen, hibeden dönmenden daha uzaktır)."
buyurdu.
İzah:
Bu babdaki hadisler, çeşitli şekillerde yapılan umrâ
muamelesini konu edinmektedir. "Umrâ"nın ne demek olduğunu daha
babın başında, hadisleri tercemeye başlamadan önce anlatmıştık. Burada o
konuya girmeden çeşitli suretleri ve bunlara ait hükümler üzerinde durmak
istiyoruz:
Âlimlerin büyük çoğunluğu
genel manasıyla, ümranın caiz olduğu görüşündedirler. Mâl, sağlığında
kendisine verilen kişiye ait olduğu gibi öldükten sonra da vârislerine aittir.
Ashabtan Câbir, İbn Abbas, Abdullah b. Ömer ve Ali b. Ebî Tâlib; daha
sonrakilerden Kadı Şüreyh, Mücâhid, Tâvûs ve Sevrî de bu görüştedirler. Daha
sonraki âlimlerde de bu konuda pek ihilâf yoktur. Sadece İmam Mâlik'in,
"Umrâ, malın kendisinin değil, menfaatinin temlikidir" dediği
rivayet edilir. Bu görüşe göre umrâ yoluyla verilen mal, mu'merun lehin ölümü
ile vârislerine geçmez. İmam Şafiî'nin ilk görüşü de bu şekildedir.
İmam Nevevî, Şafiî
ulemasına nisbet ederek ümranın üç şekilde yapıldığını söyler:
1- Mal sahibi, bir
adama: "Şu evi (veya başka bir malı) sana umrâ yoluyla (ömurlük) verdim.
Sen öldüğün zaman da çocuklarının veya vârislerinin olsun" der.
Bu şekildeki bir temlik
ihtilafsız sahihtir. Kendisine mal verilen şahıs, bu söz ile verilen mala sahip
olur. Bu bir hibe demektir. Adam öldüğünde mal vârislerine intikal eder. Varisi
yoksa hazineye kalır. Malı hibe eden kişiye iade edilmez.
Malın, hibe edene iade
edilmeyeceği; Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlerin görüşüdür. İmam Mâlik'e göre
vâhibe iade edilir.
2- Mal sahibi
karşısındakine: "Şu malı sana ömürlük verdim" der, vârislerini veya
çocuklarını anmaz.
İmam A'zam, İmam Ahmed,
Süfyân-ı Sevrî, Ebû Ubeyd ve sonraki mezbehinde de İmam Şafiî, bu umrânm sahih
olduğu görüşündedirler.
Bu konuda iki görüş
daha vardır: İmam Şafiî'nin ilk mezhebine göre; kendisine mal verilen kişi
ölünce mal, önceki sahibine (hibe edene) iade edilir. O ölmüşse vârislerine
verilir. Diğer bir görüşe göre de, mal kendisine verilen kişinin elinde ariyet
hükmündedir. Veren kişi istediği zaman geri alabilir.
3- Mal sahibi
karşısındakinin çocuk ve mirasçılarım anmadan; "Şu malı hayatın boyunca
sana verdim, sen öldüğünde bana veya varislerime iade edilecek" demiş
olabilir. Bu şekildeki bir umrânm hükmü ihtilaflıdır.
Şafiî ulemasının
çoğunluğuna göre; bu durumdaki umrâ sahih, şart bâtıldır. Yani mal, hibe
edenin elinden tamamen çıkmış, hibe edilenin mülkü olmuş oiur.
Ahmed b. Hanbel'e göre;
bir vakte bağlanmadan yapılan umrâ sahih, vakitle kayıtlı olanı bâtıldır.
Yukarıda da işaret
ettiğimiz üzere umrâ; âlimlerin büyük çoğunluğuna göre malın aynını temliktir.
Dolayısıyla kendisine mal verilen kişi, o malda; satmak, hibe etmek, tasadduk
etmek gibi her türlü tasarrufta bulunabilir.
İmam Mâlik'e, Leys'e ve
birinci mezhebinde İmam Şafiî'ye göre umrâ; malın aynını değil, menfaatini
temliktir. Kendisine mal verilen kişi mala mâlik olamaz.
Kaynaklarda umrâ
anlatılırken genellikle ev ve arazi misâl verilir. Zaten hadisler de ev ve
arazi hakkında varid olmuşlardır. Bu yüzden akla, acaba menkul mallarda da
umrâ caiz midir? şeklinde bir soru gelmektedir. Menkuldeki umrâ, ne tasavvur
ne de hüküm olarak sözkonusu edilmemiştir. Ancak Şafiî âlimlerinden er-Râfiî,
umrâyı anlatırken köleyi de misâl vermiştir. Bundan, menkul mallarda da
ümranın caiz olduğu sonucuna varılmaktadır.