NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
قَالَ حَدَّثَنَا
أَبُو
شِهَابٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ عَوْنٍ
عَنْ
الشَّعْبِيِّ
قَالَ سَمِعْتُ
النُّعْمَانَ
بْنَ بَشِيرٍ
وَلَا أَسْمَعُ
أَحَدًا
بَعْدَهُ
يَقُولُ
سَمِعْتُ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
يَقُولُ
إِنَّ
الْحَلَالَ
بَيِّنٌ
وَإِنَّ
الْحَرَامَ
بَيِّنٌ
وَبَيْنَهُمَا
أُمُورٌ
مُشْتَبِهَاتٌ
وَأَحْيَانًا
يَقُولُ
مُشْتَبِهَةٌ
وَسَأَضْرِبُ
لَكُمْ فِي
ذَلِكَ
مَثَلًا
إِنَّ
اللَّهَ
حَمَى حِمًى
وَإِنَّ
حِمَى اللَّهِ
مَا حَرَّمَ
وَإِنَّهُ
مَنْ يَرْعَى
حَوْلَ
الْحِمَى
يُوشِكُ أَنْ
يُخَالِطَهُ
وَإِنَّهُ
مَنْ
يُخَالِطُ
الرِّيبَةَ يُوشِكُ
أَنْ
يَجْسُرَ
Nu'man b. Beşîr
(r.a.)'dan rivayet edilmiştir; der ki: Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken
duydum:
"Şüphesiz helâl da
bellidir, haram da bellidir. (Fakat) bunlar araında (helâl mi, haram mı olduğu
belli olmayan birtakım) şüpheli şeyler vardır; ben bu konuda size bir misâl
vereceğim (bu konuyu size bir misâlle anlatacağım): Şüphesiz Allah (c.c)
(girilmesi yasak olan) bir koru kurmuştur. Biliniz ki, Allah'ın korusu haram
kıldığı şeylerdir. Şüphesiz hayvanlarını koru'nun etrafında otlatan kişi, her
an oraa dalabilir ve şüphesiz şüpheli şeylere dalan kişi de (harama) her an
cesaret edebilir.”
İzah:
Buhari, ; İman, buyu';
Müslim, müsâkât; Tirmizî, buyu'; Nesâî, bey', eşribe; İbn Mâce, fiten; Dârimî, buyu'; Ahmed b. Hanbel,
IV, 267, 269, 27O, 271.
Hayli meşhur olan bu
hadis, Kutubu Sıtte denilen altı kıta binin tamamında yer almıştır. Bu
rivayetler arasında da azı fark'ır vardır. Bunların her birine ayrı ayrı işaret
uzun süreceği için, biz sadece Buharî ve Müslim'in rivayetlerine, tercemelerini
buraya aktararak işaret etmek istiyoruz.
Buharî'nin,
Kitabu'I-İman'daki rivayetinin tercemesi şöyledir:
"Helâl da
bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasındada (birtakım)şüpheli şeyler vardır
ki çok kimseler onları bilmezler. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa ırzını
da, dinini de kurtarmış olur. Her kim de şüpheli şeylere dalarsa, koru
etrafında (hayvanlarını) otlatan bir çoban gibi, çok geçmeden içeriye
dalabilir. Haberiniz olsun ki, her kralın bir korusu olur. Bilmiş olun ki,
Allah'ın yeryüzündeki korusu, haram kıldığı şeylerdir. Yine haberiniz olusn ki,
bedenin içinde bir lokmacık et (parçası) vardır. O iyi olduğu zaman bütün
beden iyi olur, bozuk olduğu zaman da bütün beden bozuk olur. İşte o (et
parçası) kalptir."
Buharî'nin
Kitabu'l-Büyû'daki rivayeti de şöyledir:
"Helâl da
bellidir, haram da bellidir. Fakat bunlar arasında (birtakım) şüpheli şeyler
vardır. Her kim kendisince günah olma şüphesi olan bir şeyi terkederse, günah olduğu
açık olanı çoktan bırakmış demektir. Kim de günah olması şüpheli olan şeye
cür'et ederse, o da haram olduğu açık olan şeylere dalmağa yaklaşmıştır.
Günahlar, Allah'ın komşudur. Korunun etrafında hayvanlarını otlatan kişi her
an oraya dalabilir."
Müslim'in rivayeti de,
Buharî'nin önceki rivayeti ile aşağı yukarı aynıdır.
Hadisin izahına ve
âlimlerin hadisle ilgili olarak söyledikeleri şeylere geçmeden önce iki kelime
üzerinde durmak istiyoruz.
Müştebihât: Şüpheli
şeyler demektir. Bu kelime altı ayrı şekilde rivayet edilmiştir. Dipnotta da
işaret edildiği gibi bunlar; "müştebihât, müştebihet, müşebbehât,
müteşebbihât, müşebbihât ve müşbihât" dır.
Hımâ: Koru demektir.
İçerisine hayvan sokulması ya da ağacının kesilmesi, otunun yolunması yasaklanan
yani korunan yerlerdir.
Hz. Nebi (s.a.v.);
haramlığı apaçık beli olan şeyleri koruya, haram mı yoksa helâl mi olduğu
şüpheli olan şeyleri de korunun etrafına benzetmiştir.Yine Rasûlullah
(s.a.v.), günah olup olmadığı şüpheli olan şeyleri yapan kişiyi, korunun
etrafında hayvan otlatan çobana benzetmiş ve bu çobanın hayvanlarının her an
koruya girmesi muhtemel olduğu gibi, şüpheli şeyleri yapanların da her an
günaha dalabileceklerini bildirmiştir.
Âlimler bu hadisin,
İslâm dininde pek büyük yeri olan dört temel hadisten birisi olduğunu
söylerler.Bu dört hadis şunlardır:
1- Üzerinde durduğumuz
bu hadis.
2- "Ameller
niyetlere göredir..." diye başlayan hadis.[Buharî, bedü'l-vahy; Müslim,
imâre]
3- "Kişinin,
kendisini ilgilendirmeyen leyleri terketmesi, iyi bir müslüman
olmasındandır." hadisi.[Tirmizî, zühd; İbn Mâce, fiten]
4- "Sizden birisi,
kendisi için arzu ettiğini müslüman kardeşi için de istemedikçe, hakkıyla iman
etmiş sayılnaz."hadisi.[Buharî, îman; Müslim* îman; Tirmizî, kıyâme; İbn
Mâce, mukaddime]
İbnü'I-Arabî; bütün bu
hükümlerin sadece (üzerinde durduğumuz) bu hadisten çıkartılmasının mümkün
olduğunu söyler. Kurtubî de bu sözü izah sadedinde şöyle der:
"Çünkü bu hadis;
helâl, haram ve diğer hükümlere, bütün amellerin kalbe bağlı olduğuna işaret
etmektedir. Onun için bütün hükümlerin bu hadise döndürülmesi mümkündür."
Hadis-i şerif, önemine
ve ihtiva ettiği manaya uygun olarak âlimlercele alınmış ve enine boyuna
işlenmiştir. Askalânî, Nevevî, Aynî, Hattâbî ve Kadı Iyaz gibi sarihler, hadisle
ilgili olarak çok faydalı şeyler söylemişlerdir. Şimdi bunlardan istifade ile,
hadisi anlamaya çalışalım:
İbn Hacer el-Askalânî
ve Nevevî'nin belirttiklerine göre; hadis-i şerif, ahkâmın üç kısma ayrıldığına
işaret etmektedir:
1- Helâl olduğu açıkça
belli olan hükümler. Bunlar, beyana ihtiyaç duymayacak kadar açık ve herkes
tarafından bilinebilen şeylerdir. Ekmek yemek, yürümek, su içmek gibi.
2- Haram olduğu açık
olan ve haramlığı herkes tarafından bilinen şeyler. İçki içmek, zina etmek
gibi.
3- Haram veya helâl
olduğu açık olmayan şüpheli şeyler:
Haram veya helâl olduğu
şüpheli olan şeylerin nelerden ibaret olduğunda âlimler ihtilâf etmişlerdir.
Askalânî'nin belirttiğine göre, bu ihtilâfların hülasası şöyledir:
a) Şüpheli şeyler,
helâl veya haram oluşunda, ulemanın ihtilâf ettikleri; yani, kiminin helâl
kiminin ise haram dedikleridir. At etinin hükmündeki ihtilâf buna misâl
gösterilmektedir.
b) Helâl veya haram
olduğunda ihtilâf edilen şüpheli şeyler, mekruh olanlardır. Bu görüş, Maverdî'den
nakledilmektedir.
c) Haram ve helâl malı
karışık olan bir kimseyle muamele yapılmasıdır. Bu görüş de Hattâbî'ye aittir.
Bir de çarşıdan yiyecek
cinsinden bir şey almak isteyen kişiye, satıcının "tadına bak"
diyerek verdiği az bir şeyin helâl mi yoksa haram mı olduğu da şüpheli
sayılmaktadır. Çünkü, sahibinin izninin olması, o şeyin helâl olmasını
gerektirir. Sahibinin alışveriş yapılmak üzere buna müsaade etmiş olması yönü
ise haram olmasını gerektirir. O yüzden bu tür şeyler de şüphelilerden sayılmıştır.
Aynî, bunlardan farklı
olarak, şüpheli şeylerin mubahlar olduğuna dair görüşler de bulunduğunu ilâve
eder. Ancak Kurtubî, bu görüşün isabetsiz olduğunu söyleyerek reddeder.
Hattâbî, "Onlar
arasında şüpheli şeyler vardır" cümlesini izah ederken şu sözleri söyler
ki, gerçekten kayda değer:
"Yani bunlar, bazı
insanlar için karışıktır. Yoksa onlar haddizatında karışık ve şüpheli, şeriatın
aslında beyanı olmayan şeyler değildirler. Çünkü Cenab-ı Allah, hakkında hüküm
bulunması gereken hiçbir şeyi delilsiz ve beyansız bırakmamıştır. Şu var ki,
beyan; herkesin bilebileceği açık beyan ve usûl ilmine önem veren, nasların
manalarını iyice anlayan, kıyas ve istin-bât yollarını bilen ilim adamlarının
dışında kimsenin anlayamayacağı gizli beyan olmak üzere iki çeşittir. Hadis-i
şerifteki, "Onları insanların çoğu bilmezler" ifadesi, sözümüzün
sıhhatine delildir."
Hattâbî daha sonra, bir
şeyin hükmünde şüphe eden kişinin durması ve şüpheden korunması gerektiğini,
aksi takdirde harama düşebileceğini ifade eder.
İşte tesbiti zor olan
ve hükmü ancak âlimler tarafından çıkartılabilenler bunlardır. Âlimler ya
nasla, ya da başka bir delille bu tür şeylerin hükümlerini istinbât ederler.
Onu ya haram ya da helâl sınıfına ilhak ederler. Fakat bazan olur ki, müctehidin,
bir şeyin hükmünü delillerden ictihad ederek ortaya çıkarması da mümkün olmaz
ve o şey şüpheli olarak kalır. Peki bu durumda olan şeylere ne hüküm
verilecektir?
Kadı Iyaz bu konuda;
1- Bu tip şeyler
helâldir,
2- Bunlar haramdır,
3- Bunlarla ilgili
hiçbir hüküm verilemez, şeklinde üç görüşün olduğunu bildirir.
Aynîde, bu ihtilâfın
sebebinin, hakkında şeriat gelmeden önce eşyanın hükmü konusundaki ihtilâftan
kaynaklandığını söyler.
Mâzirî; "Şüpheli
olan şeylerin haram veya helâl olduklarına dair bir görüş beyan edilemez"
der.
Şüpheli şeylere tam
olarak haram veya helâl denilmemekle birlikte, bunlardan kaçınmanın takvaya
uygun olduğunda şüphe yoktur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde;
"Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.”[Buharî, buyu';
Tirmizî, kıyâme] buyurmaktadır. İmam A'zam Ebû Hanîfe ve Süfyân-ı Sevrî'nin:
"Gökten yere düşmem, benim için nebiz haramdır diye fetva vermemden daha
basittir; ama kendim onu asla içmedim ve içmem de." dedikleri riva-vet
edilir. Yine Hayâtü'l-Hayvân'da anlatıldığına göre; bir zamanlar Irak'ta bdiye
koyunları ile, Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun sahiplerinin
hakları ayırdedilemeyecek derecede birbirine girmişti. İmam Ebû Hanîfe
hazretleri, koyun cinsinin ortalama yedi sene yaşadığını öğrenmiş o ka-nşık
koyunlardan olacağı korkusuyla yedi sene et yemeyi terketmişti.
Demek oluyor ki, haram
ya da helâlliği konusunda kesin hüküm bulunmayan şeylerin haram olduğuna fetva
verilmese de onları işlemekten kanıma k takva gereğidir. Ancak, takva ile amel
edeceğim diye vesveseye düşlemek, vesvese ile takvayı birbirine karıştırmamak
gerekir. Meselâ, içine pislik karışmış olabilir diye akarsulardan abdest
almamak, iyice mutmain olmak için abdest azalarım defalarca yıkamak, saatlerce
tuvaletten çıkmamak takva değil, vesvesedir.
Hadisin bu rivayetinde
olmamakla, birlikte, bundan sonraki rivayette bulunan; Buhari ve Müslim'in
rivayetlerinde de yer alan bir cümlenin izahını da burada vermek istiyoruz. O
da Hz. Nebi'in şu sözüdür:
"Şüpheli şeylerden
sakınan, ırzını ve dinini kurtarmış olur. Şüphelere dalan da harama dalmış
olur."
Hattâbî, bu cümleleri
izah ederken söyler der:
"Bu, cerh ve
ta'dil konusunda önemli bir asıldır. Şüphelerden sakınmayan kişinin, ırzını ve
dinini ayıplanmaya ve dedikodulara hedef olmaya arzettiğine delildir."
Buna göre; şüpheli
şeylerden sakınan kişi; dini açısından noksanlıktan, rzı açısından da ayıplanma
ve dedikodudan korunmuş olur. Buradaki din iözü, Allah'a; ırz sözü de insanlara
taalluk eden şeylerle ilgilidir.
"Şüpheli şeylere
dalan, harama da dalmış olur." sözünün manası, zaidinden anlaşıldığı gibi
değildir. Çünkü öyle olsaydı, şüpheli şeyle haram arasında fark olmaması
gerekirdi. Âlimlerin açıklamasına göre, bu sözün iki nanaya ihtimali vardır:
1- Şüpheli şeyleri âdet
haline getirip onları devamlı yapan kişi nihayet ıaramları işlemeye cesaret
eder ve haram işler.
2- Böyle bir kimse
dikkatsizliği âdet edinir ve yavaş yavaş haramlara Jalar.
Alimler, mekruhu çok işleyenin
harama düşeceğini söylerler. Bu hadisin sonundaki, "Şüpheli şeylere dalan
kişi, harama da cesaret eder." sözü de, yukarıda söylenenlere delildir.