SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3374 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ وَيَحْيَى بْنُ مَعِينٍ قَالَا حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ حُمَيْدٍ الْأَعْرَجِ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عَتِيقٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ السِّنِينَ وَوَضَعَ الْجَوَائِحَ قَالَ أَبُو دَاوُد لَمْ يَصِحَّ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الثُّلُثِ شَيْءٌ وَهُوَ رَأْيُ أَهْلِ الْمَدِينَةِ

 

Câbir b. Abdullah (r.a)'den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.), (ağacın) birkaç sene (içinde vereceği meyve) yi önceden satmayı nehyetti. Âfetlerin (mahvettiği meyvelerin bedelini ise) indirdi.

 

Ebû Dâvûd dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)'den, (zararın) üçte bir olması konusunda, sahih bir haber gelmedi. Bu ancak Medinelilerin görüşüdür.

 

 

İzah:

Müslim, musâkât; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Muvatta, buyu'; Ahmed b. Hanbel, III, 309.

 

Beyu's-sinîn: Bahçe sahibinin, bahçesindeki bir veya daha fazla ağacın ya da ağaçların tümünün bir iki veya daha fazla sene zarfında vereceği meyveyi önceden satmasıdır. Bu satış şekline, "Beyu'l-mu'âveme" de denilir. Bu satışta henüz meyve ortada olmadığı gibi, ileride olacağı veya ne kadar olacağı da belli değildir. Onun için bu satış; olmayan bir şeyin (ma'dûm) satışıdır. O bakımdan bu satış türü bâtıldır. Nevevî, bu konuda ulemanın icmaı olduğunu söyler.

 

Hattâbî; beyu's-sinînin, aynın satışı olduğunu ve caiz olmayan bu satı­şın, caiz olan vasfın satışı (selem) ile karıştırılmaması gerektiğine işaret eder.

 

Kitabul-Bey'in baş tarafında da söylendiği gibi, selem; bir kimsenin sa­tıcı ile para peşin, mal vadeli olmak üzere ve malın cinsini, kalitesini, mikdarını, (taşınması masrafı gerektiren cinslerde) teslim edileceği yeri ve teslim edileceği zamanı tayin ederek pazarlık edip parayı teslim etmesidir. Bu ak-din caiz olması için, akde konu olan malın akid esnasında ve teslim edileceği zamanda piyasada bulunur olması da şarttır. Selemde, verilecek malın belir­li bir ağacın veya bahçenin meyvesi olması şart koşulamaz.

 

Üzerinde durduğumuz hadiste ise, belli bir ağacın veya bahçenin belir­lenen süre zarfında vereceği meyveyi satmak yasaklanmıştır.

 

Hadiste konu edilen ikinci bir mesele de "câiha" meselesidir.

 

Câiha: Hayvan ve meyveleri helak eden, onların kökünü kazıyan âfet­tir. Burada o âfetin sebep olduğu zarar kastedilmektedir.

 

Ebû Dâvûd'daki cümlesi, Sahih-i Müslim'de; "Rasülullah, âfetlerin (telef ettiği meyvenin karşılı­ğını müşteriden) indirmeyi emretti" şeklindedir. Hattâbî; Şafiî'nin de bu hadisi Süfyân'dan, Müslim'in rivayeti gibi şeklinde rivayet ettiği­ni söyler.

 

İbn Mâce'de "câiha" ile ilgili rivayet ise şu şekildedir: "Bir kimse (ağaç üzerindeki) meyveyi satıp da ona bir âfet gelirse kardeşinin (müşteri) malın­dan bir şey almasın. Bu durumda sizden biri müslüman kardeşinin malım neye karşılık alacaktır?!.."

 

Tahavî'de de bu rivayet aynen vardır.

 

Bu rivayetlerden anlıyoruz ki, dalında iken satılan bir meyve daha ko­parılmadan bir âfete maruz kalırsa Hz. Nebi (s.a.v.) bu âfetin verdiği zararı satıcının karşılamasını emretmiştir. Yani bu zararın karşılığının be­delden düşürülmesini istemiştir.

 

Buharîbir ta'likında; henüz salahı görünmeden satılan bir meyve âfete uğrarsa, bu zararın satıcıya ait olduğunu söyler.

 

Hattâbî; Hz. Nebi'in, âfetin doğurduğu zararın satıcı tarafından karşılanması yolundaki emrinin fakihlerin çoğu tarafından mendubluğa ham-ledildiğini söyler. Yani, "Ağaçta iken satılan meyve telef olursa, satıcının bunun parasını almaması menduptur, vacip değildir" derler.

 

Hattâbî'nin dediğine göre, bu görüşteki âlimler te'villerini şu şekilde delillendirirler:

 

Müşteri, ağaçtaki meyveyi satın aldıktan sonra ona malik olmuştur. İs­terse o meyveyi hemen satabilir, isterse bir başkasına hibe edebilir. Artık bu meyvenin satıcı ile ilgisi kalmamıştır. Böyle olduğu halde, bu malın uğrayacağı zararı satıcıya yüklememiz; müşteriye, riskine katlanmadığı bir kârı ca­iz görmemiz demektir. Halbuki Rasülullah Efendimiz, riski kabullenilme­yen bir kârı caiz görmemiştir. Sonra, eğer salahı göründükten sonra meyvenin uğrayacağı zarar satıcıya ait olsaydı, o zaman Hz. Nebi'in salahı görünmemiş olan meyveyi satmaktan nehyedişinin manası kalmazdı.

 

Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd ve hadis âlimlerinden bir grup âfetin se­bep olduğu zararın bedelden düşürülmesinin gerekli (vacip) olduğunu söy­lerler. Anlaşılıyor ki bu görüşte olanlar hadisin zahirî manasını almışlardır.

 

İmam Mâlik ise; âfetin verdiği zararın, malın üçte birinden daha az ol­ması halinde bu zararın müşteriye, üçte bir veya daha fazla olması halinde ise satıcıya ait olduğu görüşündedir.

 

Ebû Dâvûd, metnin sonunda; hadiste bu manaya gelecek bir sözün bu­lunmadığını,, bunun Medinelilere ait bir görüş olduğunu söylemiştir.

 

Sindî'nin hadisi anlama tarzı daha değişik olmuştur: Ona göre, bazı âlim­ler bu hadisteki zararın satıcı tarafından karşılanması hükmünü, âfetin mey­venin müşteriye tesliminden önce olması haline hamletmişlerdir. Müşteriye teslim edildikten sonra gelecek olan zarar ise alıcıya aittir. Şunu belirtelim ki, meyvenin müşteriye tesliminden maksat kesilip verilmesi değil, tahliye-. dir. Yani satıcının alıcıya, "İşte meyve buyur, istediğin zaman kes" deyip izin vermesidir. Çünkü her malın teslim şekli kendisine hastır.

 

Tahavî, bu konuda-varid olan iki hadisi (Ebû Dâvûd ve Müslim'deki hadis ile, İbn Mâce'den nakledip Tahavî'de de bulunduğuna işaret ettğimiz iki hadis) değişik biçimlerde yorumlar. Tahavî'ye göre:

 

Birinci hadis (Rasûluliah, âfetin telef ettiği meyvenin bedelini düşürme­yi emretti, manasındaki hadis); haracı arazilerle ilgilidir .-Yani haracı müslü-manlar için olan haracî arazilerdeki meyveler âfete maruz-kâlıp da telef olsalar haracın kaldırılması vacibdir, lâzımdır. Çünkü bu müsıümanların yararına­dır ve arazilerini ekime elverişli hale getirmeleri için tarla sahiplerine destek­tir. Bu hadis satılan meyvelerle ilgili değildir.

 

"Kardeşine bir şey satsan ve ona bir âfet dokunsa..." manasındaki ha­disten maksat ise; satıtıp da henüz müşteriye teslim edilmeyen meyvelerle il­gilidir.

 

Tahavî bu hadisi, yukarıda Sindî'den naklettiğimiz manada izah et­mektedir.

 

Buraya kadar yazılanları birkaç kelime ile özetlersek diyebiliriz ki:

 

1- Hz.Nebi Efendimiz bir bahçenin ağaçlarının ileride vereceği mey­veyi önceden satmayı caiz görmemiştir. Bu konuda âlimler arasında da bir ihtilâf yoktur. Çünkü olmayan bir şeyin satışıdır.

 

2- Bir kimse ağacındaki meyveyi satar ve meyve toplanmadan bir âfet sebebiyle telef olursa;

 

a) Âlimlerin çoğunluğuna göre; satıcının alıcının uğradığı zararı ücretten indirmesi menduptur, vacib değildir.

 

b) Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd ve bazı hadis âlimlerine göre; zararı satıcının karşılaması lâzımdır, vacibtir.

 

c) Tahavî'ye göre, bu hadis ya haracı arazilerle, ya da satılıp da henüz müşteriye teslim edilmeyen meyve ile ilgilidir.

 

d) İmam Mâlik'e göre; âfetin verdiği zarar toplam ürünün üçte birin­den azsa alıcıya, üçte bir veya daha fazla ise satıcıya aittir.