SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

AKDİYE BAHSİ

<< 3612 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ حَدَّثَنَا عَمَّارُ بْنُ شُعَيْثِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْبِ الْعَنْبَرِيُّ حَدَّثَنِي أَبِي قَالَ سَمِعْتُ جَدِّي الزُّبَيْبَ يَقُولُ بَعَثَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَيْشًا إِلَى بَنِي الْعَنْبَرِ فَأَخَذُوهُمْ بِرُكْبَةَ مِنْ نَاحِيَةِ الطَّائِفِ فَاسْتَاقُوهُمْ إِلَى نَبِيِّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَرَكِبْتُ فَسَبَقْتُهُمْ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْتُ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ أَتَانَا جُنْدُكَ فَأَخَذُونَا وَقَدْ كُنَّا أَسْلَمْنَا وَخَضْرَمْنَا آذَانَ النَّعَمِ فَلَمَّا قَدِمَ بَلْعَنْبَرِ قَالَ لِي نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ هَلْ لَكُمْ بَيِّنَةٌ عَلَى أَنَّكُمْ أَسْلَمْتُمْ قَبْلَ أَنْ تُؤْخَذُوا فِي هَذِهِ الْأَيَّامِ قُلْتُ نَعَمْ قَالَ مَنْ بَيِّنَتُكَ قُلْتُ سَمُرَةُ رَجُلٌ مِنْ بَنِي الْعَنْبَرِ وَرَجُلٌ آخَرُ سَمَّاهُ لَهُ فَشَهِدَ الرَّجُلُ وَأَبَى سَمُرَةُ أَنْ يَشْهَدَ فَقَالَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ أَبَى أَنْ يَشْهَدَ لَكَ فَتَحْلِفُ مَعَ شَاهِدِكَ الْآخَرِ قُلْتُ نَعَمْ فَاسْتَحْلَفَنِي فَحَلَفْتُ بِاللَّهِ لَقَدْ أَسْلَمْنَا يَوْمَ كَذَا وَكَذَا وَخَضْرَمْنَا آذَانَ النَّعَمِ فَقَالَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اذْهَبُوا فَقَاسِمُوهُمْ أَنْصَافَ الْأَمْوَالِ وَلَا تَمَسُّوا ذَرَارِيَّهُمْ لَوْلَا أَنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ ضَلَالَةَ نَمَل مَا رَزَيْنَاكُمْ عِقَالًا قَالَ الزُّبَيْبُ فَدَعَتْنِي أُمِّي فَقَالَتْ هَذَا الرَّجُلُ أَخَذَ زِرْبِيَّتِي فَانْصَرَفْتُ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَعْنِي فَأَخْبَرْتُهُ فَقَالَ لِي احْبِسْهُ فَأَخَذْتُ بِتَلْبِيبِهِ وَقُمْتُ مَعَهُ مَكَانَنَا ثُمَّ نَظَرَ إِلَيْنَا نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَائِمَيْنِ فَقَالَ مَا تُرِيدُ بِأَسِيرِكَ فَأَرْسَلْتُهُ مِنْ يَدِي فَقَامَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لِلرَّجُلِ رُدَّ عَلَى هَذَا زِرْبِيَّةَ أُمِّهِ الَّتِي أَخَذْتَ مِنْهَا فَقَالَ يَا نَبِيَّ اللَّهِ إِنَّهَا خَرَجَتْ مِنْ يَدِي قَالَ فَاخْتَلَعَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيْفَ الرَّجُلِ فَأَعْطَانِيهِ وَقَالَ لِلرَّجُلِ اذْهَبْ فَزِدْهُ آصُعًا مِنْ طَعَامٍ قَالَ فَزَادَنِي آصُعًا مِنْ شَعِيرٍ

 

Şuays b. Abdullah b. ez-Zübeyb dedi ki: Ben dedem Zübeyb (b. Sa'lebe'y)i (şöyle) derken işittim:

 

Allah'ın elçisi (Muhammed) (s.a.v.) Anber oğulları üzerine (bir) asker (î kuvvet) göndermişti. (Bu askerler) onları Tâif'in nahiyelerinden Rukbe'de yakaladılar ve Nebi (s.a.v.)'e götürdüler. (Ben de bir hayvan'a) bindim (aradan sıvışarak) onlardan önce Nebi (s.a.v.)'e geldim.

 

"Selâm sana ey Allah'ın elçisi, Allah'ın rahmet ve bereketi (senin üzerine olsun). Senin askerlerin bizi yakaladılar. Oysa biz (daha önce) müslüman olmuş ve (müslüman olduğumuzun bilinmesi için) develer(imiz)in kulaklarını kesmiştik" dedim. Anber oğulları gelince Peygamber (s.a.v.) bana:

 

"Bu günlerde yakalanmanızdan önce müslümanlığı kabul ettiğinize dair bir şahidiniz var mıdır?" diye sordu. Ben "Evet" cevabım verdim.

 

"Şahidin kimdir?" dedi.

 

Anber oğullarından Semure isimli bir adamla, başka bir adam, dedi(m ve) Nebi (s.a.v.)'e adamın ismini söyledi(m). Adam (bizim daha önceden müslümanlığı kabul ettiğimize) şahitlik etti (fakat) Semure şahitlik etmedi. Nebi (s.a.v.) (bana hitaben):.

 

"(Semure) senin lehine şahitlik etmekten kaçındı, öbür şahidin(in) şahitliğiyle birlikte sen de yemin eder misin?" dedi. "Evet" karşılığını verdim. Bunun üzerine bana yemin teklif etti. Ben de: Biz (daha önce) falanca gün müslüman olmuştuk ve develerin kulaklarını kesmiştik diye Allah'a yemin ettim.

 

Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) (oradaki sahâbilere dönerek):

 

"Haydi, gidiniz malları(nın) yarısını (onlardan alınız, diğer yarısını da) kendilerine bırakınız. Çoluk çocuklarına dokunmayınız" buyurdu. (Sonra Anber oğullarına dönerek):

 

"Eğer Allah amelleri boşa çıkarmayı sevmez olmasaydı (bu mallardan) size bir ipi dahi eksik vermezdim" (Fakat askerlerin emeğini boşa çıkarmak istemediğim, için mallarınızın bir kısmını onlara, verdim) buyurdu.

 

ez-Züheyb (sözlerine devamla şöyle) dedi:

 

"O sırada, annem beni çağırıp (askerlerden birini göstererek):

 

Bu adam benim saçaklı yaygımı aldı, diye şikâyet etti. Ben de hemen Peygamber (s.a.v.)'e gidip şikâyette butundum. (Nebi Efendimiz) bana:

 

"Onu yakala" dedi. Bunun üzerine hemen (varıp onun) yakasını topladım, bulunduğumuz yerde onunla birlikte beklemeye başladım.  O sırada Nebi (s.a.v.) bizim orada beklemekte olduğumuzu görünce (bana):

 

"Bu yakaladığın adamdan ne istiyorsun?" dedi. Ben de onu elimden bırakıverdim. Nebi (s.a.v.) karşımıza geçip o adama,hitap ederek:

 

"Bu adama annesinden aldığın saçaklı sergiyi geri ver" buyurdu. (Adam da):

 

Ey Allah'ın Rasûlü, o kadın benim elimden çıktı, dedi. Nebi (s.a.v.) de adamın kılıcını çekip aldı, bana verdi ve ona:

 

"Git, buna ilaveten bir ölçek de yiyecek ver" buyurdu. O zat bana (kılıca) ilâve olarak bir ölçek de arpa verdi."

 

 

İzah:

3608 numaralı hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, âlimlerin çoğunluğu bu babdaki hadis-i şeriflere bakarak; da­valının kendi yemini ve şahidinin şahitlik etmesiyle hâkimin onun lehine hü­küm verebileceğini söylemişlerdir.

 

Hanefî âlimlerine göre; en az iki şahit şahitlik etmedikçe hâkim davacı lehine hüküm veremez. Davacı iki şahit getiremezse.o zaman hakim davalı­ya yemin teklif eder.         

 

Alimlerin çoğunluğu, davaca durumunda olan Anber oğullarından birinin, daha önce müslüman olduklarına dair yemin etmesi ve bir şahidin de buna şahitlik etmesiyle Hz. Nebi'in Anber oğullarını serbest bıraktığını ifade eden bu hadis-i şerifin kendilerinin bu mevzudaki görüşlerine delil olduğunu söylemişlerdir.

 

Hanefî âlimlerine göre ise; Hz. Nebi, Anber oğullarımı! serbest bırakılmasına hüküm verirken davacının yeminine dayanmamıştır. Çünkü hüküm vermek için davacının yeminine müracaat edilmez. Bu bakımdan Hz. Nebi o davacıya yemin ettirirken onun yeminine dayanarak hüküm vermeyi değil, dadasında gerçekten samimi olup olmadığını tespit etmeyi düşünmüştür. Eğer bu kimse yemin etmekten caysa idi Hz. Nebi onun doğru söylemediğini anlamış olacaktı. Fakat o zat yemin edince hiçbir hü¬küm vermedi.

 

Yine Hanefî âlimlerine göre, eğer Hz. Nebi orada bu zatın yemi­ni ile onların daha önce müslüman olduklarına hüküm verseydi o zaman Hz. Nebi'in onların mallarından hiçbirini müslüman askerlere vermemesi gerekirdi. Çünkü hiçbir kimse müslümanların mallarını ellerinden alamaz.

 

Bununla beraber Hz. Nebi, Anber oğullarının gönlünü kazanmak maksadıyla, askerlerin hakkı olan ganimetlerin yarısını kendi rızalarıyla el­lerinden alıp Anber oğullarına geri verdi.

 

Hz. Nebi'in, müslüman askelerden birinin Anber oğullarından bir kadından aldığı saçaklı sergiyi kadına geri verilmesini emretmesi ve müslü­man askerin vermek istemediğini görünce ondan kılıcını alıp kadına vermesi ve üstüne de biraz yiyecek vermesini istemesi.meselesine gelince; bu mesele­de âlimlerin çoğunluğunun görüşünü destekleyecek bir durum yoktur. Çün­kü Hz. Nebi'in o askere aldığı sergiyi geri vermesini emretmesinin se­bebi, o askerin bu sergiyi ganimetlerin bölüşülmesinden ve sözü geçen kadı­nın payına düştükten sonra almış olmasıdır. Hz. Nebi'in emri üzerine ganimetler bölüşüldükten sonra, bu mallardan birinin sahibinden alınması­nın da gasbdan başka bir şey olmadığı herkesçe malumdur.

 

Askerin kendini savunmaya kalkması üzerine Hz. Nebi'in onun kılıcını alması ise, hâkimin borçlu üzerinde bulunan maldan alacaklının ala­cağı kadar alıp, alacaklıya teslim etmesinin caiz olduğuna delâlet eder ki, İmam Şafiî ile Hanefî ulemasından müteahhirînin görüşü budur.

 

Bu hadis-i şerif ayrıca, bir kimsenin gasp ettiği malın değerini sahibine ödedikten sonra o mala sahip olacağına ve mal üzerindeki tasarruflarının geçerli olacağına delâlet etmektedir.   

 

Ebû Ömer en-Nemrî, bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.