NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا
أَبُو عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الْمُقْرِئُ
حَدَّثَنَا
سَعِيدٌ
يَعْنِي
ابْنَ أَبِي
أَيُّوبَ عَنْ
بَكْرِ بْنِ
عَمْرٍو عَنْ
مُسْلِمِ بْنِ
يَسَارٍ
أَبِي
عُثْمَانَ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ أَفْتَى
ح و
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
حَدَّثَنِي
يَحْيَى بْنُ
أَيُّوبَ
عَنْ بَكْرِ
بْنِ عَمْرٍو
عَنْ عَمْرِو
بْنِ أَبِي
نُعَيْمَةَ
عَنْ أَبِي
عُثْمَانَ
الطُّنْبُذِيِّ
رَضِيعِ
عَبْدِ الْمَلِكِ
بْنِ
مَرْوَانَ
قَالَ
سَمِعْتُ أَبَا
هُرَيْرَةَ
يَقُولُ
قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَنْ
أُفْتِيَ بِغَيْرِ
عِلْمٍ كَانَ
إِثْمُهُ
عَلَى مَنْ أَفْتَاهُ
زَادَ
سُلَيْمَانُ
الْمَهْرِيُّ
فِي
حَدِيثِهِ
وَمَنْ
أَشَارَ
عَلَى أَخِيهِ
بِأَمْرٍ
يَعْلَمُ
أَنَّ
الرُّشْدَ
فِي غَيْرِهِ
فَقَدْ
خَانَهُ
وَهَذَا
لَفْظُ سُلَيْمَانَ
Ebû Hureyre (r.a)'den, rivayet
olduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimseye,
ilimsiz olarak fetva verilirse, bu fetva (ile amel etme) nin günahı onu veren
kimsenin üzerine olur."
Süleyman el-Mehrî
(yukarıdaki hadise) ilâve olarak şunları da rivayet etti: "Her kim
(kendisine danışan din) kardeşine bir işte gerçek olmadığını bildiği halde bîr
şeyi tavsiye ederse (tavsiyede bulunduğu) kardeşine ihanet etmiş olur."
Süleyman'ın (rivayet
ettiği) hadisin metni budur.
İzah:
İbn Mâce, mukaddime
Bu hadis-i şerif, fetva
verme ehliyetine sahip olmayan bir kimsenin verdiği yanlış fetvalarla yapılan
amellerin günahının, bu fetva ile amel eden cahil kimselere değil, bizzat bu
fetvayı veren ehliyetsiz kimseye ait olduğunu ifade etmektedir.
Bu bakımdan hadis-i
şerif, ehliyetsiz oldukları halde fetva vermeye cüret eden kimseler hakkında
çok büyük bir tehdidi ihtiva etmektedir. Fahr-i Kâinat Efendimiz başka bir
hadisinde de, "Sizin fetvaya en cüretliniz ateşe atılmaya en cüretkâr
olanınızdır"[Dârimî] buyurmuştur.
Binaenaleyh dinî bir
mesele hakkında kendisinden fetva istenen bir kimse, o meselenin cevabı
hakkında şer'î bir esasa dayanmadan, bu husustaki dinî hükümlere lâyıkıyla
muttali olmadan asla cevap vermemelidir.
Bazıları bu hadise,
"Vebali bu fetva ile amel eden kimseye olur" diye mana vermişlerse de
birinci mana daha doğrudur.[Bk. Aliyyü'l-Kârî, Mirkât, XV, 235-236.]
Ehliyetsiz olduğu halde
dinî meselelerde fetva veren bir kimse; din adına büyük iftirada bulunmuş,
şer'î hükümlere karşı laubali davranmış, müslümanların mukaddesatına karşı
tecavüzkâr bir tavır takınmıştır.
Bu fetvayı alan kimse
ise, aldığı fetvanın yanlışlığını bildiği halde yine de bu fetva ile amel
edecek olursa, amelinden doğacak olan vebalin bir misli de kendi defterine
yazılır.
İctihad ehliyetini haiz
olan kimselerin ictihadlanndan doğan hatalar ve onların hatalı fetvaları ile
amel etmek ise bu hükme girmez. Çünkü onların davranışlarında en küçük bir
laubalilik olmadığı gibi doğruyu bulmak için gerekli ilimleri tahsil etmiş ve
olanca güçlerini sarfetmiş olmaları açısından, onlardan daha fazlasını
beklemek, güçlerinin yetmediği şeyi istemek gibi bir haksızlık olur.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerifte, din kardeşine bile bile yanlış bir tavsiyede bulunan kimsenin,
emanet vasfını kaybedip hainlik vasfını kazanmış olduğu açıklanmaktadır. Bir
hadis-i şerifte, "Kendisine danışılan zat emindir"[Bk. Ebû Dâvûd,
edeb] buyurulduğundan, bir meselede kendisiyle istişare edilen kimse, kendisi
hakkında ne kadar iyilik düşünüyorsa kendisine danışan kimse hakkında da o
kadar iyilik düşünmelidir. Aksi takdirde hainler sınıfına girmiş olur.
Başkalarıyla istişare
ihtiyacı duyan bir kimse de istişare için, fikirlerine ve doğruluklarına
güvenilen dürüst, mütefekkir ve emin kimseleri seçmelidir.