SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

ET’İME BAHSİ

<< 3814 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ وَعَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَا حَدَّثَنَا زَكَرِيَّا بْنُ يَحْيَى بْنِ عُمَارَةَ عَنْ أَبِي الْعَوَّامِ الْجَزَّارِ عَنْ أَبِي عُثْمَانَ النَّهْدِيِّ عَنْ سَلْمَانَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُئِلَ فَقَالَ مِثْلَهُ فَقَالَ أَكْثَرُ جُنْدِ اللَّهِ قَالَ عَلِيٌّ اسْمُهُ فَائِدٌ يَعْنِي أَبَا الْعَوَّامِ

 

قَالَ أَبُو دَاوُد رَوَاهُ حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ أَبِي الْعَوَّامِ عَنْ أَبِي عُثْمَانَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَذْكُرْ سَلْمَانَ

 

Selmân (r.a)'dan  rivayet olunduğuna göre;

 

Rasûlullah (s.a.v.)'e (çekirgenin yenilip yenilmeyeceği) sorulmuş, (bir önceki 3813. hadiste geçen) cevabının aynısını vermiş:

 

"(Çekirge) Allah ordularının en çoğu (nu oluşturmaktadır" demiş.

 

(Musannif Ebû Davud'un şeyhi) Ali (b. Abdillah) dedi ki: Ebû Avvâm'ın (ismi) Fâid'dir.

 

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis'i (bir de) Hammâd b. Seleme, Ebû’l-Avvâm'dan, o Ebû Osman'an, o da Nebi (s.a.v.)'den rivayet etti. (Hammâd bu rivayetinde) Selmân'ı anmadı.

 

 

İzah:

Cerâd: Çekirge cinsidir. Tekili cerâde gelir. Cerâde kelimesi hem   erkek,    hem   de dişi çekirge için kullanılır.

 

Bu böcekler vardıkları yerde ekin ve ot adına ne varsa yiyip bitirdikleri ve orayı ekin ve ottan soyup çırılçıplak bıraktıkları için bu ismi aldıkları söy­lenmektedir.

 

Kur'an-ı Kerim'de,"...Etrafa yayılan çekirgeler gibi"[Kamer 7] âyet-i kerime­sinde onların bu özelliğine işaret buyurulmaktadır.

 

Bir şeyden soyulan şeye de "el-cürâde" ismi verilir.

 

3812 numaralı hadis-i şerifte, "Hz. Nebi ile altı ya da yedi savaşa katıldım" cümlesindeki tereddüt ifadesi ravilerden Şu'be'ye aittir. Yani ravi Şu'be, bu hadisi kendisine rivayet eden Ebû Ya'fûr'un, "altı" kelimesini mi yoksa "yedi" kelimesini mi söylediğini iyice hatırlayamadığını belirtmek için böyle tereddüt ifade eden bir kelime kullanmıştır. Söz konusu hadisi bizzat Hz. Nebiden rivayet eden Ebû Evfâ'nın, "Biz (bu savaşlarda) kendi­siyle birlikte çekirge yerdik" anlamındaki sözünden, Hz. Nebi'in bu savaşlarda ashabıyla birlikte çekirge yediğini anlamak mümkün olduğu gibi Hz. Nebi'in bizzat çekirge yemeyip sahâbileri çekirge yerken kendisi­nin bizzat onların yanında bulunduğunu anlamak da mümkündür. Hafız İbn Hacer'in de ifade ettiği gibi, Ebû Nuaym'ın Tıb kitabında rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Nebi'in de ashabıyla birlikte çekirge yediğinden bah­sedilmesi birinci ihtimali kuvvetlendirmekte ise de, rivayetlerin ekserisinde "kendisiyle birlikte" sözü geçmediği dikkati çeken bir husustur.

 

Çekirge yemenin hükmü konusunda îmam Nevevî şöyle diyor:

 

"Müslümanlar çekirge yemenin helâl olduğunda ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafiî île İmam Ebû Hanîfe ve ulemanın büyük çoğunluğu, çekirge yemenin helâl olduğunu, bu hususta çekirgenin kesilerek başının koparılıp koparıl-maması arasında bir fark olmadığı gibi kendi kendine ölmüş olması veya bir müslüman ya da bir mecûsi tarafından avlanmış olmasının önemli olmadı­ğını söylemişlerdir. Kendi kendine veya bir sebepten dolayı ölmüş olması da bu hükmü değiştirmez.

 

İmam Mâlik'in meşhur olan kavline ve Ahmed b. Hanbel'den gelen bir kavle göre; bir tarafı koparılıp haşlanmış veya diri iken ateşe atılmak gibi bir sebeple ölen çekirgeyi yemek caizdir. Kendi kendine ölen bir çekirgeyi yemekse helâl değildir.

 

Hanefî ulemasından el-Aynî'nin açıklamasına göre; Mâlikî uleması çe­kirgenin helâl olabilmesi için kesilmiş olmasını şart koşmuşlardır. Ayrıca çe­kirgenin nasıl kesileceği de Mâlikîler arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre onun kesilmesi başının koparılmasından ibarettir. İbn Vehb, "Onun kesilmesi yakalanmasıdır" demiştir. İmam Mâlik'e göre ise yakalanıp başının kopa­rılması ya da haşlanması veya kızartılması onun kesilmesi demektir.[Aynî, Umdefü'1-Kârî, XXI, 109.]

 

Mâliki ulemasından İbnü'I-Arabî, Endülüs çekirgelerinin zararlı oldukları için yenilmelerinin caiz olmadığını söylemiştir.

 

Hz. Nebi'in, "Ben onu yemem" buyurması şer'î bir sakınca ol­duğu için yemediğini ifade etmez. Çünkü eğer çekirge yemede şer'î bir sa­kınca bulunsaydı ümmetini de bundan nehyetmesi gerekirdi.

 

Bu bakımdan Hz. Nebi'in çekirge etini yemekten çekinmesinin şer'î bir sakıncadan dolayı değil de şahsî yaratılışından ileri gelen çekirgeye karşı duyduğu isteksizlik ve tiksintiden doğduğunu kabul etmek gerekir.

 

Her ne kadar bu hadis bazen Selmân atlanarak mürsel olarak rivayet edilmişse de tabiînin mürselleri makbul olduğundan bunun önemi yoktur.

 

Hz. Nebi'in,"Çekirgeler Allah'ın ordularının sayıca en çok olanlarıdır" mealindeki sözüne gelince; gerçekten "Rabbinin ordularını an­cak kendi bilir."[Müddessir 31] âyet-i kerimesinde de açıklandığı gibi Allah'ın orduları sayılamayacak kadar çoktur. Gazap ettiği milletler üzerine bu ordularım gön­dererek onlardan intikamını alır. Çekirgeler de Allah'ın ordularındandır. Allah gazap ettiği kavimler üzerine çekirgeleri göndermek suretiyle onları açlık ve kıtlığa mahkum eder. Ancak sahih hadislerde açıklandığına göre Allah'ın yaratıkları arasında sayıca en çok olanı melekler olduğundan mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte geçen "Çekirgeler Allah'ın sayıca en çok olan ordularıdır" sözünü, "Allah'ın ordularından olan çekirgeler yine Allah'ın ordularından olan kuşlardan daha çokturlar" şeklinde anlamak gerekir.