NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
نَصْرُ بْنُ
عَلِيٍّ
وَعَلِيُّ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَا
حَدَّثَنَا زَكَرِيَّا
بْنُ يَحْيَى
بْنِ
عُمَارَةَ عَنْ
أَبِي
الْعَوَّامِ
الْجَزَّارِ
عَنْ أَبِي
عُثْمَانَ
النَّهْدِيِّ
عَنْ سَلْمَانَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سُئِلَ
فَقَالَ مِثْلَهُ
فَقَالَ
أَكْثَرُ
جُنْدِ
اللَّهِ قَالَ
عَلِيٌّ
اسْمُهُ
فَائِدٌ
يَعْنِي أَبَا
الْعَوَّامِ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
حَمَّادُ
بْنُ سَلَمَةَ
عَنْ أَبِي
الْعَوَّامِ
عَنْ أَبِي
عُثْمَانَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمْ
يَذْكُرْ سَلْمَانَ
Selmân (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre;
Rasûlullah (s.a.v.)'e
(çekirgenin yenilip yenilmeyeceği) sorulmuş, (bir önceki 3813. hadiste geçen)
cevabının aynısını vermiş:
"(Çekirge) Allah
ordularının en çoğu (nu oluşturmaktadır" demiş.
(Musannif Ebû Davud'un
şeyhi) Ali (b. Abdillah) dedi ki: Ebû Avvâm'ın (ismi) Fâid'dir.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
hadis'i (bir de) Hammâd b. Seleme, Ebû’l-Avvâm'dan, o Ebû Osman'an, o da Nebi
(s.a.v.)'den rivayet etti. (Hammâd bu rivayetinde) Selmân'ı anmadı.
İzah:
Cerâd: Çekirge
cinsidir. Tekili cerâde gelir. Cerâde kelimesi hem erkek,
hem de dişi çekirge için
kullanılır.
Bu böcekler vardıkları
yerde ekin ve ot adına ne varsa yiyip bitirdikleri ve orayı ekin ve ottan soyup
çırılçıplak bıraktıkları için bu ismi aldıkları söylenmektedir.
Kur'an-ı
Kerim'de,"...Etrafa yayılan çekirgeler gibi"[Kamer 7] âyet-i kerimesinde
onların bu özelliğine işaret buyurulmaktadır.
Bir şeyden soyulan şeye
de "el-cürâde" ismi verilir.
3812 numaralı hadis-i
şerifte, "Hz. Nebi ile altı ya da yedi savaşa katıldım" cümlesindeki
tereddüt ifadesi ravilerden Şu'be'ye aittir. Yani ravi Şu'be, bu hadisi
kendisine rivayet eden Ebû Ya'fûr'un, "altı" kelimesini mi yoksa
"yedi" kelimesini mi söylediğini iyice hatırlayamadığını belirtmek
için böyle tereddüt ifade eden bir kelime kullanmıştır. Söz konusu hadisi
bizzat Hz. Nebiden rivayet eden Ebû Evfâ'nın, "Biz (bu savaşlarda) kendisiyle
birlikte çekirge yerdik" anlamındaki sözünden, Hz. Nebi'in bu savaşlarda
ashabıyla birlikte çekirge yediğini anlamak mümkün olduğu gibi Hz. Nebi'in
bizzat çekirge yemeyip sahâbileri çekirge yerken kendisinin bizzat onların
yanında bulunduğunu anlamak da mümkündür. Hafız İbn Hacer'in de ifade ettiği
gibi, Ebû Nuaym'ın Tıb kitabında rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Nebi'in
de ashabıyla birlikte çekirge yediğinden bahsedilmesi birinci ihtimali
kuvvetlendirmekte ise de, rivayetlerin ekserisinde "kendisiyle
birlikte" sözü geçmediği dikkati çeken bir husustur.
Çekirge yemenin hükmü
konusunda îmam Nevevî şöyle diyor:
"Müslümanlar
çekirge yemenin helâl olduğunda ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafiî île İmam Ebû
Hanîfe ve ulemanın büyük çoğunluğu, çekirge yemenin helâl olduğunu, bu hususta
çekirgenin kesilerek başının koparılıp koparıl-maması arasında bir fark
olmadığı gibi kendi kendine ölmüş olması veya bir müslüman ya da bir mecûsi
tarafından avlanmış olmasının önemli olmadığını söylemişlerdir. Kendi kendine
veya bir sebepten dolayı ölmüş olması da bu hükmü değiştirmez.
İmam Mâlik'in meşhur
olan kavline ve Ahmed b. Hanbel'den gelen bir kavle göre; bir tarafı koparılıp
haşlanmış veya diri iken ateşe atılmak gibi bir sebeple ölen çekirgeyi yemek
caizdir. Kendi kendine ölen bir çekirgeyi yemekse helâl değildir.
Hanefî ulemasından
el-Aynî'nin açıklamasına göre; Mâlikî uleması çekirgenin helâl olabilmesi için
kesilmiş olmasını şart koşmuşlardır. Ayrıca çekirgenin nasıl kesileceği de
Mâlikîler arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre onun kesilmesi başının
koparılmasından ibarettir. İbn Vehb, "Onun kesilmesi yakalanmasıdır"
demiştir. İmam Mâlik'e göre ise yakalanıp başının koparılması ya da haşlanması
veya kızartılması onun kesilmesi demektir.[Aynî, Umdefü'1-Kârî, XXI, 109.]
Mâliki ulemasından
İbnü'I-Arabî, Endülüs çekirgelerinin zararlı oldukları için yenilmelerinin caiz
olmadığını söylemiştir.
Hz. Nebi'in, "Ben
onu yemem" buyurması şer'î bir sakınca olduğu için yemediğini ifade
etmez. Çünkü eğer çekirge yemede şer'î bir sakınca bulunsaydı ümmetini de
bundan nehyetmesi gerekirdi.
Bu bakımdan Hz. Nebi'in
çekirge etini yemekten çekinmesinin şer'î bir sakıncadan dolayı değil de şahsî
yaratılışından ileri gelen çekirgeye karşı duyduğu isteksizlik ve tiksintiden
doğduğunu kabul etmek gerekir.
Her ne kadar bu hadis
bazen Selmân atlanarak mürsel olarak rivayet edilmişse de tabiînin mürselleri
makbul olduğundan bunun önemi yoktur.
Hz.
Nebi'in,"Çekirgeler Allah'ın ordularının sayıca en çok olanlarıdır"
mealindeki sözüne gelince; gerçekten "Rabbinin ordularını ancak kendi
bilir."[Müddessir 31] âyet-i kerimesinde de açıklandığı gibi Allah'ın
orduları sayılamayacak kadar çoktur. Gazap ettiği milletler üzerine bu
ordularım göndererek onlardan intikamını alır. Çekirgeler de Allah'ın
ordularındandır. Allah gazap ettiği kavimler üzerine çekirgeleri göndermek
suretiyle onları açlık ve kıtlığa mahkum eder. Ancak sahih hadislerde
açıklandığına göre Allah'ın yaratıkları arasında sayıca en çok olanı melekler
olduğundan mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte geçen "Çekirgeler
Allah'ın sayıca en çok olan ordularıdır" sözünü, "Allah'ın
ordularından olan çekirgeler yine Allah'ın ordularından olan kuşlardan daha
çokturlar" şeklinde anlamak gerekir.