NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ مُوسَى
أَخْبَرَنَا
ح و
حَدَّثَنَا
حَيْوَةُ
بْنُ شُرَيْحٍ
حَدَّثَنَا
بَقِيَّةُ
عَنْ بَحِيرٍ عَنْ
خَالِدٍ عَنْ
أَبِي
زِيَادٍ
خِيَارِ بْنِ
سَلَمَةَ
أَنَّهُ
سَأَلَ
عَائِشَةَ عَنْ
الْبَصَلِ
فَقَالَتْ
إِنَّ آخِرَ
طَعَامٍ
أَكَلَهُ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ طَعَامٌ
فِيهِ بَصَلٌ
Ebû Ziyâd Hıyar b.
Seleme'den rivayet olunduğuna göre; Kendisi Âişe (r.anha)'ya soğanı sormuş da
(Hz. Âişe):
"Rasûlullah
(s.a.v.)'in yediği son yemek, içinde soğan olan bir yemekti" cevabını
vermiş.
İzah:
Her ne kadar Arapçada,
"Şecer" kelimesinin gövdesi ve dalı olan ağaçlar için kullanıldığı
bilinmekte ise de efsahu'l-fusahâ olan Fahr-i Kâinat Efendimiz'in bu kelimeyi
soğan ve sarmısak için de kullanması; bu kelimenin gövdesi, dalı budağı olmayan
sarmısak ve soğan gibi bitkilere de şamil olduğunu gösterir.
"Bedr"
kelimesi ise, aslında dolunay anlamına geldiği halde burada ay gibi yuvarlak
olması sebebiyle mecazen "tabak" anlamında kullanılmıştır.
kelimesi, "göğsü
isâbe, yani sargı ile sarılı" demektir.
İbnü'l -Esîr'in
en-Nihâye isimli eserinde açıkladığı gibi, araplar acıkıp da açlıklarını
giderecek bir çare bulamadıkları zaman karınlarına bir sargı bağlayıp sargının
altına birtaş koyarlardı. Aşağıda da açıklayacağımız gibi burada karnı sanlı
denmeyip göğsü sanlı dendiğine göre bu sargıyı sarmanın sebebinin karın açlığı
olmayıp tansiyon yükselmesi gibi kalp atışlarının düzensizliği ile ilgili bir
rahatsızlık olması gerekir. Nitekim Fahr-i Kâinat Efendimizin, "Senin
mazeretin var" buyurması da bunu gösterir.
Hafız İbn Hacer'in açıklamasına
göre, 3822 numaralı hadis iki ayrı hadisi ihtiva etmektedir. Ancak her iki
hadis de birbiri ile ilgili oldukları ve ravileri de aynı olduğu için bir arada
ve bir senet altında rivayet edilmişlerdir.
Aslında hadisin
başından kelimesine kadar olan kısımda zikredilen olay Hayber'de; daha aşağı
kısımda zikredilen olay da hicretin ilk zamanlarında olmuştur ki iki olay
arasında en az altı yıl vardır.
Bu, hicretin ilk
zamanlarında Hz. Nebi'e sarmısak yemenin hükmü ile ilgili olarak soru
yöneltilmesi hadisesi Hafız İbn Hacer'e göre Hz. Nebidin Ebû Eyyub
el-Ensârî'nin evinde kaldığı sırada ve onun evinde olmuştur.
Görüldüğü gibi bu gelen
hadisler sarmısak yemenin yasaklandığını İfade etmektedirler.
Ancak hadisler bazı
Zâhirîlerce farklı anlaşıldıklarından onlar sarmısak yemenin hükmü konusunda
farklı bir neticeye vararak çiğ sarmısak yemenin haram olduğunu
söylemişlerdir. Bunların dışında kalan fıkıh ulemasına göre, çiğ sarmısak yemek
haram değil mekruhtur. Bu kerahatin illeti insanlan rahatsız eden kokusudur.
Hatta Câbir'den gelen, "İnsanların rahatsız olduğu şeyden melekler de
rahatsız olur"[Müslim, mesâcid] meâlindeki hadis-i şerifte de ifade
edildiği üzere bu koku sadece insanlara ulaşmakla kalmaz meleklere kadar
ulaşır.
Nitekim 3822 numaralı
hadis-i şerifte geçen, "Çünkü ben senin konuşmadığın kimselerle
konuşurum" mealindeki cümlede meleklerin sarmısak kokusundan rahatsız
oldukları ifade edilmektedir.
'Sarımsağın haram
olmadığının delili ise, "Ey cemaat, Allah'ın bana helâl kıldığı bir şeyi
haram etmek benim elimde değildir. Şu var ki ben bu bitkinin kokusundan
hoşlanmıyorum[Müslim, mesâcid] meâlindeki hadistir.
Çiğ sarımsağın hükmü
böyle olmakla beraber pişmişi mekruh değildir. Nitekim 3827-3829 numaralı
hadislerin üçü de bunu açıkça ifade etmektedir. Merhum Ahmed Naim Efendi'nin
açıklamasına göre, "soğan, pırasa, turp gibi fena kokulu sebzeler de
sarmısak gibidir."[Ahmed Naim, Tecridi Sarih, II, 751.] Nil.ekim 3822 numaralı
hadis ile, "Rasûlullah (s.a.v.) soğan ve pırasa yemeyi yasakladı"[Müslim,
mesâcid] mealindeki hadis-i şerif ve Tabaranî'nin Câbir'den rivayet ettiği bir
hadis-i şerif[el-Müttakî, Kenzu'l-Ummâl, XV, 270. Hadis No: 40928.] de bunu
ifade etmektedir.
İmam Mâlik'den rivayet olunduğuna
göre, turp kokusu duyulursa sarmısak gibidir. Mâlikî fukahasından Kadı Iyâz,
"geğirme ile kokusu çıkarsa" kaydını koymuştur.
Binaenaleyh sarmısak
gibi çirkin kokulu sebzeleri çiğ olarak yemek mekruhtur. Bunları yiyenler
kokuları kayboluncaya kadar, mescide giremezler. Zâhirİyye ulemasına göre, bu
gibi sebzeleri yemek cemaati terke sebebiyet vereceğinden haramdır.
Sarmısak gibi fena
kokulan yiyen kimselerin, bu koku kendilerinden gidinceye kadar mescide
gitmeleri caiz olmadığı gibi, ilim ve zikir meclisi gibi toplantılara
gitmeleri de caiz değildir. Mescidin çevresi de bu mevzuda mescid gibidir.
Ancak bu nehiy sokağa, çarşı ve pazara şamil değildir.
Kadı Iyaz,
"Cemaatte hazır olanların hepsi de bu gibi sebzeleri yemiş iseler bu
kerahat kalkar" demiş ise de aslında mescid boş olsa bile melâike-ye
hürmet etmek gerekir.
Bu gibi sebzeleri
yiyenlerin mescide girmelerinin yasaklanması sebebi, oradaki insanları ve
melekleri rahatsız etmek olduğundan, kıyas yoluyla; ağzı ve yarası ağır
kokanların, kasap, balıkçı, cüzzâmlı, alaca hastalığına yakalanmış kimselerin
cemaata devam etmemelerine fetva verilmiştir.[Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih, II,
751-752 (Hadis no: 472).]
3824 ve 3825 numaralı
hadislerde sarmısak yiyenin mescidlerden uzak durması emredildiğinden
mescidlerle ilgili bu emrin sadece Hz. Nebi'in mescidine mahsus olmayıp bütün
mescidlere şamil olduğu anlaşılır.