NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
قُسَيْطٍ
الرَّقِّيُّ
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
عَمْرٍو عَنْ
زَيْدِ بْنِ
أَبِي
أُنَيْسَةَ عَنْ
عَدِيِّ بْنِ
ثَابِتٍ عَنْ
يَزِيدَ بْنِ
الْبَرَاءِ
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ
لَقِيتُ عَمِّي
وَمَعَهُ رَايَةٌ
فَقُلْتُ
لَهُ أَيْنَ
تُرِيدُ قَالَ
بَعَثَنِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِلَى رَجُلٍ
نَكَحَ
امْرَأَةَ
أَبِيهِ
فَأَمَرَنِي
أَنْ أَضْرِبَ
عُنُقَهُ
وَآخُذَ
مَالَهُ
Yezid b. el-Berâ,
babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir.
Amcamla karşılaştım.
Beraberinde bir bayrak vardı. Ona:
" Nereye
gidiyorsun?" dedim.
"Rasulullah
(s.a.v.) beni, babasının karısı ile nikahlanan bir adama gönderdi. Bana, onun
boynunu vurmamı ve malını almamı emretti." dedi.
İzah:
Tirmizî, ahkâm; Nesâî,
nikâh; İbn Mâce, hudûd; Dârimî, nikâh
Tirmizî bu hadis için
" hasen-ğarib" demiştir.
Berâ b. Azib'ten
rivayet edilen bu hâdise farklı birkaç şekilde anlatılmıştır. Yukarıdaki iki naklin
yanı sıra, Tirmizi'nin rivayetinde Berâ b. Azib, dayısı Ebû Bürde b. Nigâr ile
karşılaştığım söylemiştir. Yine Tirmizi'nin bir rivayeti ile, İbn Mâce'nin
rivayetinde dayısı ile karşılaştığı ifâde edilmekte, ama dayısının adı Haris b.
Amr olarak geçmektedir. Berâ (r.a) den gelen başka bir rivayette de:
"Bize, giden in-/ sanlar uğradılar" denilmektedir.
Rivayetler arasındaki
bu lâfzî bazı ihtilâflara rağmen, hadisin sıhhati konusunda herhangi bir
tenkide rastlamadık. Şevkâni, bu hadisin birçok isnâdla, rivayet edildiğini, bu
senedlerden bir kısmındaki râvîlerin, sahih hadislerin râvileri olduğunu
söyler.
İslâmdan önceki
cahiliye döneminde insanlar babalan öldüğü zaman geride kalan üvey annelerini
bir miras olarak kabul ederler ve onlarla evlenmeyi meşru haklan olarak
görürlerdi. Ancak İslâm bunu yasaklamış, üvey anne ile evlenmenin caiz
olmadığını beyân etmiştir. Bir ayeti kerimede: "Babalarınızın evlendiği
kadınlarla evlenmeyiniz..." Duyurulmuştur.[Nisa 22]
Bu yasağa rağmen, -
yasak oluşunu bilerek mi, yoksa bilmeden mi olduğunu bilemiyoruz- Bedevilerden
birisi, Ölen babasının karısı ile evlenmiş ve Rasulullah (s.a.v.) bu adamı
öldürmek ve mallarını müsadere etmek üzere bir heyet göndermiştir. Bazı
rivayetlerde, Rasulullah'in bu vazife için, Berâ b. Âzib'in amcası yada
dayısını gönderdiği bildirmektedir.
Hafız İbn Hacer
el-Askalanî'nin, el-Isâbe'de ve İbnu'l-Cevzi'nin Telkih'ta bildirdiklerine
göre, hadiste anlatılan (babasının karısı ile evlenen) adam, Manzur b. Ebân,
kadın da Melike binti Hârize'dir. Ancak bu iddia tenkid edilmektedir. Çünkü
babasının karısıyla evlenen şahıs, Rasulullah devrinde öldürülmüştür. Halbuki,
Manzûr b. Ebân, Hz. Nebi (s.a.v)'den sonra yaşamıştır.
Bu hadisin zahiri,
babasının hanımı veya başka bir mahremi ile evlenen kişinin cezasının ölüm
olduğuna delâlet etmektedir. Müctehidlerin bazıları da bu görüşe sahip
olmuşlardır. Bazıları ise, her ne kadar kişinin mahremiyle evlenmesi caiz
değilse de, bir nikâh şüphesi olduğu için, had olarak Öldürülmeyeceğini, başka
bir şekilde cezalandırılacağını, bu hadisteki Öldürme olayının, mahremi ile
evlenmeyi helal sayan kişi ile ilgili olduğunu söylerler.
Şimdi, bu konuya hayli
uzun yer veren Hattâbî'nin sözlerini özetlemek ve mezheplerin görüşlerine
işaret etmek istiyoruz.
Hattâbî özetle şöyle
der:
"Bu nikâhın şüphe
ile olduğu, bu yüzden haddin düştüğü yolundaki iddia, gerçekten çok uzaktır.
Çünkü şüphe, bazı yönlerden helâla benzeyen bir şeyde söz konusudur. Mahrem
olanların nikâhı ise hiçbir şekilde helâl değildir. Her ne kadar buna nikâh
denilmekte ise de bu, zinadır. Bu, bir câriye kiralayıp da onunla zina etmeye
benzer. Buna icâre denilmesi, onu zina olmaktan çıkarmaz ve ondan haddi
düşürmez.
Bâzıları, Rasulullah*ıh
adamı, babasının karısıyla evlenmeyi helâl gördüğü için öldürülmesini
emrettiğini zannederler. Üveyannesi ile evlenmeyi mubah görerek evlenen
kişinin dinden çıkacağını ve cezasının riddet-ten ötürü ölüm olduğunu
söylerler.
Bu tevil fasiddir. Üvey
annesi ile evlenenin öldürülmesini bu şekilde tevil etmek caiz ise, zina edip
de recmedilen başkalarını da bu şekilde te'vil mümkün olur. Rasulullah onu,
zinayı helâl gördüğü için recmettir-miştir, denilebilir.
Bu şekildeki bir
tevilin fasid olduğu açıktır. Rasulullah üvey annesi ile evlenen kişiyi- zina
ettiği ve annesi hakkındaki hürmeti çiğnediği için oldürtmüştür.
Bazı âlimler, mahremini
öldürene diyeti artırmışlardır. Bu, Hz. Osman’dan rivayet edilmiştir. Hz.
Ali'nin de, ramazanda içki içen birisine hadde ilâveten bu mübarek ayda haram
işlediği için yirmi deynek daha vurduğu rivayet edilmiştir.
Alimler, mahremi ile
evlenen kişiye verilecek ceza konusunda ihtilâf etmişlerdir.
Hasenü'l-Basrî, bu
şahsa zina haddi gerektiğini söyler. Mâlik b. Enes ve İmâm Şafiî'nin görüşü de
böyledir.
Ahmed b. Hanbel'e göre adam
öldürülür ve malı elinden alınır. İshak b. Râheveyh de aynı görüştedir.
Süfyân'a göre evlenme
şahidler huzurunda olmuşsa ondan had düşürülür.
İmâm Ebû Hanife, adama
had uygulanmayacağını, ta'zir cezası verileceğini söyler. Ebû Hanifenin iki
arkadaşı (Ebû Yûsuf ve Muhammed) ise, haram olduğunu bile bile evlenmişse
haddin uygulanacağı görüşündedirler."
İbn Kûdâme; mahremi ile
evlenenin nikâhının bâtıl oluşunda icmâ olduğunu ve onunla ilişki kurması
hâlinde de ulemânın çoğunluğuna göre had gerektiğini söyler. İbn Kudâme haddi
gerekli gören âlimlerden bazılarının isimlerini sayar. Bunlar, Hasen, Câbir b.
Zeyd, Mâlik, Şafiî, Ebû Yûsuf, Muhammed, İshak, Ebû Eyyûb, ve İbn Ebî
Hayseme'dir. Yukarıda, Hattâbî'den naklettiğimiz gibi, İbn Kûdâme de Ebû Hanife
ve Sevrî'ye göre, şüpheden dolayı haddin icabetmediğini kaydeder.
Haddi gerekli
görmeyenlere göre şüphe, cinsî teması mubah kılan şeyin sureten varlığıdır. O
da, nikâhtır. Her ne kadar nikâh batılsa da, haddi düşürecek bir şüphe vücuda
getirir. Ancak, şiddetli bir şekilde cezalandırılır.