NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
ابْنُ
مُعَاذٍ
حَدَّثَنَا
أَبِي
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ حَبِيبٍ
عَنْ عَطَاءٍ
عَنْ
عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ عَنْهَا
قَالَتْ
سُرِقَ لَهَا
شَيْءٌ
فَجَعَلَتْ
تَدْعُو
عَلَيْهِ
فَقَالَ
لَهَا رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا
تُسَبِّخِي
عَنْهُ
Âişe (r.anha)'dan
(rivayet edildiğine göre bir gün); kendisinin bir şeyi çalınmış da çalan
kimseye beddua etmeye başlamış. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):
"(Böyle beddua
ederek) onun günahını hafifletme" buyurmuş.
İzah:
Ebu Davud, vitr; Ahmed
b. Hanbel. VI, 45, 136, 215.
Fethü'l-Vedûd yazarının
açıklamasına göre Hz.Nebi, Hz. Âişe'yi bir eşyasının çalınmış olmasından dolayı
öfkeli bir halde hırsıza beddua ederken görünce, ona bedduayı terk etmeyi
tavsiye etmiştir. Çünkü bir insanın bir insanı üzüp öfkelendirmesi,
öfkelendiren kimsenin kıyamet gününde cezaya çarptırılmasını gerektirir.
Öfkelenen kimsenin beddua etmesi ise bu günahı hafifletir. Öyleyse zarara
uğrayan kimsenin uğradığı zarardan dolayı kendisini zarara uğratan kimseye
beddua etmesinin hiçbir yararı yoktur.
Hz. Nebiin, bu sözden
maksadı suçlunun günahının azalmasını önlemek ve kesinlikle azaba
çarptırılmasını sağlamak değil, beddua etmenin lüzumsuzluğunu açıklamaktır.