SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4943 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَابْنُ السَّرْحِ قَالَا حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ ابْنِ أَبِي نَجِيحٍ عَنْ ابْنِ عَامِرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو يَرْوِيهِ قَالَ ابْنُ السَّرْحِ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيَعْرِفْ حَقَّ كَبِيرِنَا فَلَيْسَ مِنَّا

 

(Hadisi Ebû Davud'a rivayet edenlerden biri olan) Ebu Bekir b. Ebi Şeybe ("Nebi buyurdu" demeden) Abdullah b. Amr'dan (diyerek) rivayet ettiği (halde; diğer ravi olan İbnu's-Serh'in rivayeti ise şöyledir: ...Abdullah b. Amr'dan Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Küçüğümüze acımayan ve büyüğümüzün hakkını tanımayan bizden değildir."

 

 

İzah:

Tirmizî, Birr

 

Hadis-i şerifte, küçüklere merhametli, büyüklere saygılı olmayan kimselerin, Hz. Nebiin sünnetini terk etmiş oldukları ve Hz. Nebiin sünnetinden kılpayı dahi ayrılmayan hass kullar zümresine giremedikleri, ifade edilmektedir. Bilindiği gibi Hz. Fahr-i âlem efendimiz, çocuklara karşı çok şefkatli idi. Yolda rastgeldiği çocukları alır, devesine bindirir, onları sevindirir, ço­cuklara sevgisinden onlara tesadüf ettikçe daima selamlardı.

 

Birgün Halid b. Said, Rasûlü Ekrem-i ziyarete gelmiş, kızını da bera­ber getirmişti. Rasûl-i Ekrem onu Habeş lisanında güzel manasına gelen bir deyimle çağırırdı. Çünkü Halid'in kızı Habeşistan'da doğmuştu. Ço­cuk Rasul-i Ekrem ile oynamış, O'nun Nebilik mührünü okşamış, babası onu bu hareketten men'etmek istemiş fakat Rasûl-i Ekrem çocu­ğun bırakılmasını söylemişti. Birgün Rasûl-i Ekrem'e müteaddit kumaş parçaları hediye edilmişti. Bunların arasında kenarları işlenmiş ve bir par­ça vardı. Rasul-i Ekrem "Bunu kime vereyim" demiş ve herkes susmuş­tu. Rasul-i Ekrem, "Halid'in kızını çağırınız" dedi ve bu parçayı ona ve­rerek çocuğu sevindirdi.

 

Rasul-i Ekrem, anne ve baba ile çocuklara dair olaylardan son derece mütehassis olur ve bunları dinlemek isterdi. Birgün fakir bir kadın, iki kı­zı ile Hz. Aişe'yi ziyaret etmiş ve Hz. Aişe onlara ikram için bir hurma­dan başka bir şey bulamamıştı. Hz. Aişe hurmayı anneye vermiş, anne, hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirmişti. Hz. Aişe bu hadiseyi Ra­sul-i Ekrem'e anlatınca Rasul-i ekrem şu sözleri söyledi: "Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak cehennemden kurtuluştur,"

 

Hz. Enes diyor ki: Rasul-i Ekrem şöyle buyurdular: "Namazımı uzat­mak niyetiyle namaza durduğum zaman bir çocuğun ağladığını du­yarsam namazımı kısaltırım. Çünkü çocuğun feryadı, arkamda na­maza durmuş olan annesini huzursuz eder."

 

Rasul-i Ekrem'in çocuklara sevgisi, yalnız müslüman çocuklarına mahsus değildi. Kendisi müşriklerin çocuklarına da aynı derecede sevgi ve şefkat gösterirdi. Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Rasul-i Ekrem, bu faciadan haberdâr olunca derinden müteessir oldu. Askerler Nebi'in teessürünü görerek: -Ya Rasûlullah neden bu kadar müteessir oluyorsunuz? Bunlar nihayet müşrik çocukları değil mi, dediler. Rasul-i Ekrem:

 

Bu çocuklar müşrik çocukları da olsa masumdurlar, dikkat edi­niz çocuk öldürmeyiniz. Zinhar çocuk öldürmeyiniz! Her can ilk ya­ratılışta tertemiz olarak yaratılmıştır" buyurmuştu.

 

Rasul-i Ekremin adeti, turfanda meyveleri en küçük çocuklara vermek­ti. Kendisi çocukları sever, okşar ve öperdi. Birgün Rasul-i Ekrem bir ço­cuğa seviyorken bir bedevî gelmiş ona:

 

Siz çocukları bu kadar seviyorsunuz, benim on torunum olduğu hal­de bir defa bile kucağıma alıp sevmedim, demiş.

 

O halde cenab-i hak seni şefkat hissinden mahrum etmiş, ceva­bını almıştır.

 

Ashabtan Cabir bin Semure diyor ki: "Bir gün Rasul-i Ekremle nama­zımı kıldım, namazdan sonra, Rasul-i Ekrem, evine gidiyordu. Ben de kendisini takib ettim. Rasul-i Ekrem yolda bazı çocuklara rast geldi. Hep­sini okşadı. Beni de onlarla beraber okşadı.

 

Hicret esnasında Medine'ye gidilirken Ensar'ın kızları Nebii karşılamağa çıkmışlar ve neşideler okumuşlardı. Nebi çocukları okşamış ve "Beni sever misiniz?" diye sormuş. Onlar da "Severiz" de­mişler, Rasul-i Ekrem'de "Ben de hepinizi severim" buyurmuştu.

 

Büyüklere Saygı: İslam insanları hakir görmeyi değil, onlara hürmet etmeyi emretmiştir. Özellikle de takdir ve saygıya lâyık iseler. İslam bü­yüğe, âlime, fazilet sahiplerine saygıyı İslam toplumunda müslümana şahsiyetini kazandıran temel ahlâkî kurallardan saymıştır. Bu özelliğini kaybeden toplum kendisini ayakta tutan en önemli değerlerden birini yi­tirmiş, asliyetinden sıyrılmış demektir. Nebiimiz şöyle buyuruyor:

 

Büyüğümüze saygı göstermeyen, küçüğümüze merhamet etmeyen ve âlimlerimizin hakkını bilmeyen benim ümmetimden değildir.[Ahmed, Taberanî.]

 

Bir toplumda büyüğe saygı gösterilmesi, o toplum fertlerinin insanî ah­lak kaidelerini anladıklarının bir işaretidir. Nefislerinin yüceliği ve terbi­yesinin bir alametidir. Bunun için Rasûlullah (s.a.v.) bu manayı müslüman-ların nefislerine yerleştirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de müslüman, İslam toplumunun temelini yükseltmiş ve ahlak direklerini de yerine oturtmuştur...

 

Görüldüğü gibi hadisi musannif Ebû Dâvûd, biri Ebu Bekr b. Ebî Şeybe, diğeri Îbnu's-Serh diye bilinen iki hocadan rivayet etmiştir. Ancak Ebu Bekr bunu, Nebi'e nisbet etmeksizin Abdullah b. Amr'a kadar ulaşan mevkuf bir rivayet olarak nakletmiş; İbnu's-Serh ise açıkça Nebie nisbet ederek, merfû' bir hadis olarak rivayet etmiştir. Hadis âlimlerimizin hadis ilmindeki şu emanetine bakınız ki; merhum musannıb, bunlardan yalnızca birini zikretmeyip her iki ravînin rivayet keyfiyetlerini açıkça belirtmiştir.

 

Biz müslümanlar, böyle bir ilmi mirastan dolayı kendimizi gerçekten bahtiyar kabul etmeliyiz.