NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
عُبَيْدٍ عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
سُفْيَانَ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنْ عِشْتُ
إِنْ شَاءَ
اللَّهُ
أَنْهَى أُمَّتِي
أَنْ
يُسَمُّوا
نَافِعًا
وَأَفْلَحَ
وَبَرَكَةَ
قَالَ
الْأَعْمَشُ
وَلَا أَدْرِي
ذَكَرَ
نَافِعًا
أَمْ لَا
فَإِنَّ الرَّجُلَ
يَقُولُ
إِذَا جَاءَ
أَثَمَّ بَرَكَةُ
فَيَقُولُونَ
لَا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَى أَبُو
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
عَنْ
النَّبِيِّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَحْوَهُ
لَمْ
يَذْكُرْ
بَرَكَةَ
Hz. Cabir'den (rivayet
edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"inşallah, eğer
ömrüm olursa ümmetime Nâfi, Eflah ve bereket isimlerini koymalarını
yasaklayacağım."
(Bu hadisin
ravilerinden) A'meş (burada bir parantez açarak -bu hadisi bana naki eden Ebu
Süfyan gerçekten) Nâfi ismini de zikretti mi, zikretmedi mi, (iyice)
bilmiyorum, dedi.
(Câbir'in rivayetine
göre Hz. Nebi şöyle sözlerini tamamlamıştır:) .
"Çünkü (kölesini
sormak üzere) geldiği zaman:
Bereket burada mı? diye sorar.
(Orada bulunanlar da:)
Hayır! cevabını
verirler.
Ebû Dâvud der ki: (Bu
hadisin) bir benzerini Hz. Câbir yoluyla Ebu Zübeyr de rivayet etti. (Fakat)
Bereket ismini rivayet etmedi.
İzah:
Müslim, edeb
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerifler çocuklara Yes&r (kolaylık Rebah (üretmek), Necih (gayesine
ermeye muvaffak olan), Eflah (gayesine erişen), nâfi (faydalı) bereket (artma,
fazlalaşma mutluluk) isimlerini koymanın caiz olmadığını ifade etmektedir.
Yine bu hadis-i
şerifler, çocuklara sözü geçen isimleri vermenin uygunsuzluğunun sebebini
şöyle açıklamaktadırlar: Çünkü kolaylık, kâr, muvaffakiyet, bereket ifade eden
bu isimleri alan kimselerin bir mecliste olup olmadığı sorulduğu zaman orada
bulunanlar, yanlarında bulunmadığını ifade etmek için "burada başarı,
bereket, kâr... yoktur" diye cevap vereceklerdir. Tabii ki o mecliste
hayır ve bereket olmadığını dile getiren bu ifâde, o mecliste bulunanların
hoşuna gitmeyeceği gibi aynı zamanda buna bu isimlerden birini taşıyan
kimsenin sebep olduğunu düşünerek, onun hakkında kötü düşünmeye ve hatta onun
uğursuz olduğuna, inanmaya
başlayacaklardır.
Binaenaleyh bir
müslüman, çocuğunun şahsiyetini zedeleyecek ve onu toplum arasında küçük
düşürecek isimler vermekten kaçındığı gibi, onun karakterine, halet-i
ruhiyesine (psikolojisine) olumsuz yönde te'sir edecek, ondaki isyankârlık
duygusu, küçüklük ya da büyüklük kompleksi doğuracak isimler koymaktan da
sakınmalı, Allah ve Rasûlünün tavsiye ettiği kulluk, Allah yolunda hizmet gibi
ulvi duygular ilham eden isimler koymalıdır. Musannif Ebu Davud'un mevzumuzu
teşkil eden (4960) numaralı hadisin sonuna ilave ettiği talikin tamamı,
Müslim'in Sahih'inde şu manaya gelen lafızlarla rivayet edilmiştir:
Bize Muhammed b. Ahmed
b. Ebi Halef rivayet etti (dedi ki:)
Bize Rahv rivayet etti
(dedi ki:) Bize İbn Cüreyc rivayet etti (dedi ki): Bana Ebu'z-Zübeyr haber
verdi; ki kendisi Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken işitmiş: Nebi (s.a.v.)
Ya'la, Bereket, Eflah, Yesar, Nafi ve buna benzer isimler koymaktan nehyetmek
istedi. Sonradan bunlardan sükût buyurduğunu gördüm. Artık hiçbir şey
söylemedi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bundan nehyetmeden dünyadan gitti.
Bilahere Ömer bunları yasak etmek istedi. Sonra o da bıraktı.[Müslim, edeb]
Bu mevzuda İmam Nevevî:
"Bundan dört isme kıyas ve onlara kendi manalarında ki bazı isimlen katmak
men'edilmiş değildir. Ulemamız diyor ki: Bu hadiste zikredilen isimleri ve o
manada başka isimleri koymak mekruhtur. Kerahet yalnız bu dört isme mahsus
değildir. Hem bu kerahet, kerahet-i tahrimiyye değil kerahet-i tenzihiyyedir.
Kerahetin illetini Peygamber (s.a.v.)'ûı: "Çünkü sen orada mı, dersin o
da hayır der" kavliyle beyan buyurmuş, bu cevaptaki çirkinliği kerih
görmüştür.Çok defa bu cevap bazı insanları teşe'üme sevk eder" demiştir.
Nebi (s.a.v.)'in bu
isimleri koymaktan men'etmek isteyip sonra vazgeçmesinin manası: Haram kılmak
istemiş, sonra bundan vazgeçmiş demektir. Kerahet-i tenzihiyye ifade eden,
başka hadislerde de vardır.[A.Davudoğlu, Sâhih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX,
532.]