NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
أَيُّوبَ
يَعْنِي
الْمَقَابِرِيَّ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
يَعْنِي ابْنَ
جَعْفَرٍ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَمْرٍو
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ نَافِعِ بْنِ
عَبْدِ
الْحَارِثِ
قَالَ
خَرَجْتُ مَعَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حَتَّى
دَخَلْتُ
حَائِطًا
فَقَالَ لِي
أَمْسِكْ
الْبَابَ
فَضُرِبَ
الْبَابُ
فَقُلْتُ مَنْ
هَذَا
وَسَاقَ
الْحَدِيثَ
قَالَ أَبُو دَاوُد
يَعْنِي
حَدِيثَ
أَبِي مُوسَى
الْأَشْعَرِيِّ
قَالَ فِيهِ
فَدَقَّ
الْبَابَ
Nâfi Abdil Haris'den
demiştir ki:
(Birgün) Rasûlüllah
(s.a.v.)'le birlikte (Medine'nin bahçe aralarına) çıkmıştım. (Yine Rasûlullah
(s.a.v.)'le birlikte) bir bahçeye girdim. Bana "Kapıyı (içeriden sıkı) tut
(da kimse izinsiz giremesin)" buyurdu. Hemen arkasından kapı çalındı.
"Kim. o?" dedim. (Nâfi b. Abdil Haris sözlerine devam ederek bir
önceki 5187.) hadisi rivayet etti.
Ebu Davud dedi ki: Ebu
Musa el-Eş'arî hadisini [Müslim, Fedail] kast ederek dedi ki: Hz. Ebu Musa bu
hadiste "kapıyı çaldı" kelimesini rivayet etti.
İzah:
Bu hadis-i şeriflerden
anlaşılıyor ki ziyaretçiler, misafir
olarak gittikleri evin kapısını zamanın ve örfün gereği şekilde ya elle veya
zil varsa zile basmak suretiyle çalarak izin istemelidirler. Asr-ı saadette, evler
hurma dallarından ve çoğunlukla tek katlı basit yapılardan olduğu için o zaman
halk birikirlerinin kapılarını ya elle çalarak veya evdelilerin duyabileceği
bir sesle 'Aselâmün aleykum girebilir miyim" demek suretiyle ev sahibini
haberdar ediyorlardı. Zamanımızda binalar ve kapıları asr-ı saadettekine
benzemediği ve o şekilde selamlayıp sesi işittirme mümkün olamayacağı için
''bugün de her yerde izin alma şekli aynıdır" demek mümkün değildir. Şu
halde şartlar neyi gerektiriyorsa o şekilde ve kimseyi rahatsız etmeyecek
tarzda ev sahibini haberdar etmelidir.
Eve sahibi içerden
"kim o?" diyecek olursa buna verilecek cevap da önemlidir. Sadece
"ben" demek kendini tanıtmaya kafi gelmeyebilir. Bu nedenle
Rasûlüllah (s.a.v.) bu şekildeki mücerred "ben" lafızıyla tanıtma şeklinden
hoşlanmamiştır.
Binaenaleyh kapıyı
çalan kişinin "kim o" sorusuna sadece "ben" diyerek cevap
vermekle yetinmeyip bu kelimeye ismini, o da yetmezse künyesini veya lakabını
da eklemesi gerekir. Aksi takdirde güya kendisini tanıtmak için söylenen
"ben" kelimesi sahibini tanıtmaya yetmeyeceği için anlamsız bir
kelime hükmünde kalır. Hz. Nebiin bu cevabı beğenmemesinin sebebi de budur.
Gerçi bazan insan ev
sahibiyle çok yakın bir tanışıklığı olduğu için ev sahibi onu sesinden
tanıyabilir. Bu durumda sadece "benim" diye cevap vermek yeterli
olabilir. Hz. Cabir'in Hz. Nebi kendisini sesinden tanıdığı için böyle sadece
"ben" kelimesiyle cevap vermiş olduğu düşünebilir.
Böyle olduğunu kabul
ettiğimiz takdirde, Hz. Nebiin onun bu cevabını beğenmemesi ona izin alma
edebini öğretmek istemesine bağlanabileceği gibi, Hz. Cabir'in "ben"
cevabını vermeden önce selam vermeyi terk etmesine de bağlanabilir.
Bu mevzuda İmam Nevevî
şöyle diyor: "İnsanın kapısını çaldığı ev sahibine kendini tanıtmak için
dışarıdan "ben" diye seslenmesi kendini tanıtıcı ve mübhemliği
giderici hiçbir mana taşımadığından dışarıdan kendini tanıtmak için bu şekilde
cevap vermek mekruhtur. Bu gibi durumlarda insanın ismini söyleyerek "ben
falancayım" şeklinde cevap vermesi gerekir. Bunu söyledikten sonra Hz.
Ümmühani'in yaptığı gibi kendini künyesiyle tanıtmasında[Buhârî, istizan] bir
sakınca olmadığı gibi, çok meşhur olan bir unvanıyla tanıtmasında da bir
sakınca yoktur. "Ben rriüfti Ahrned'im", "Kadı Mehmedim."
"Şeyh Ali'yim"... gibi.[Nevevî, Şerhu Müslim, XIV. 135.]