NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ
سُهَيْلِ
بْنِ أَبِي
صَالِحٍ
قَالَ
خَرَجْتُ
مَعَ أَبِي
إِلَى الشَّامِ
فَجَعَلُوا
يَمُرُّونَ
بِصَوَامِعَ
فِيهَا
نَصَارَى
فَيُسَلِّمُونَ
عَلَيْهِمْ
فَقَالَ
أَبِي لَا
تَبْدَءُوهُمْ
بِالسَّلَامِ
فَإِنَّ
أَبَا
هُرَيْرَةَ
حَدَّثَنَا
عَنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَا
تَبْدَءُوهُمْ
بِالسَّلَامِ
وَإِذَا
لَقِيتُمُوهُمْ
فِي
الطَّرِيقِ
فَاضْطَرُّوهُمْ
إِلَى
أَضْيَقِ
الطَّرِيقِ
Süheyl b. Ebi Salih'den
demiştir ki:
Babamla birlikte (bir
kafile ile) Şam (yolculuğun)a çıkmıştım. (Yolculuğumuz esnasında kafilede
bulunanlar) içerisinde Hıristiyan (rahip)lerin bulunduğu manastırların yanından
geçerken onlara selam vermeye başladılar. Bunun üzerine babam, şöyle dedi:
Onlara selam'a (önce)
siz başlamayınız. Çünkü Hz. Ebu Hureyre, Rasûlullah (s.a.v.)'i:
"Onlarla yolda
karşılaştığınız zaman onları yolun en dar yerine sıkıştirın"buyurduğunu
söyledi.
İzah:
Müslim, selâm; Tirmizî,
istizan, siyer; Ahmed b. Hanbel. II-263. 459, 525.
Bu hadis-i şerifte
yolda İslam diyarında yaşayan ehl-i kitap
ile jçarşjiaşıldığı zaman, onlardan önce selâm vermek yasaklanmakta ve
onların yolun ortasında rahat gitmelerine izin vermeyip, yolun sağında veya
solunda bulunan en dar yerine sıkıştırılmaları emredilmektedir. Yolun en dar
yerinden maksat, duvara bitişk olan bir yolun duvardan yana kalan kısmıdır.
Eğer "yolun en dar kısmı" kelimesiyle yolun sağ veya sol tarafı
kasdedilmiş olsaydı, onların hak yol olan İslâmın ortasında girmeyi terk edip
sağ veya sol tarafına sapmalarına bir ceza olmak üzere yolun ortasından
gitmelerine izin vermeyip onları yolun sağ veya sol kenarından gitmeye mecbur
etmemiz emre di lirdi.
Aslında kâfirleri
katletmek vâcibtir. Fakat ehl-i kitabın cizye vererek hayatlarını kurtarmaları,
onlara bir hak olarak tanındığından cizye ödeyerek İslam diyarında yaşayan bir
ehl-i kitabı öldürmek caiz değildir. Ancak bir hayrın tijmü ele geçirilemeyince
ele geçirilmesi mümkün olanı da bi-rakıvermek, doğru olmadığı gerçeğinden
hareket ederek, cizye karşılığında hayatlarını kurtarmış olan bu kâfirleri
yollarda karşılaşıldığı zaman, hiç değilse yolun en dar yerine sıkıştırmak
suretiyle manevi bir ölüme mahkûm etmek mümkün olduğundan, müslümanlar onlarla
yolda karşılaştıkları zaman bu şekilde muamele etmekle emrolunmuşiardır. İmam
Nevevî Müslim Şerh'inde şöyle demektedir: "Her ne kadar bizim Şafiî
ulemasından bazıları onlara, onlardan önce davranarak selâm vermenin haram
değil mekruh'olduğunu söylemişlerse de bu görüş zayıftır. Çünkü bu hadisteki
nehy (yasaklama), tahrim (haram kılma) için olduğundan, onlar, selâm vermeden
önce onlara selâm vermek haramdır. Doğrusu budur. Kadı îyaz'ın açıklamasına
göre, ulemadan bazıları bir zaruret veya bir ihtiyaç zuhur etmesi halinde
onlar selâm vermeden Önce onlara selâm vermenin caiz olduğunu ve Alkame ile
en-Ne-haî'nin bu görüşte olduklarını söylemişlerdir. İmam Evzâî de:
"Eğer onlarla
selâmlaşmakta, onlardan önce davranirsan, şunu bilki sâlih-lerden de böyle
yapanlar olmuştur. Fakat selâmlaşmakta onlardan Önce dav-ranmayıp önce onların
selâm vermesini beklersen, şunu iyi bilki, salihbrden bir kısmı da böyle
hareket etmişlerdir. Bununla beraber şunu da iyi bil ki bid'atçiye kendisinden
Önce davranarak selâm vermek, bir mazeret ve t ^ılike sözkonusu olmadıkça caiz
değildir. Kişi selâm verdikten sonra, onun müslü-man olmadığını anlarsa onu
tahkir için selamını geri istemesi müstehabiır." Eğer bir yahudi,
Hıristiyan veya bu mecûsi bir müslümana selâm verirse onu almakta, bir sakınca
yoktur. Fakat "ve aleyke"den başka bir ifade kullanmayacaktır.
Hanefilerde de hüküm böyledir. Eğer böyle bir zımnîye (azınlığa) tebcil
maksadıyla selâm verirse, küfre girmiş olur. Çünkü kâfiri tebcil ve tazim
küfürdür. Eğer bir mecusiye tebcil niyetiyle "Ey usta;" dese küfre
girmiş olur. el-Eşbah'da da hüküm böyledir. el-Eşbah da gu hüküm de vardır:
Eğer bir azınlığa - Allah senin ömrünü uzatsın- derse ve kalbinden de, belki
müslüman olur, diyorsa veya zelil olarak yaşadığı sürece müslümanlara haraç
verir, diyorsa bu sözde bir sakınca yoktur.