İMAM
NEVEVİ ŞERHİ |
197, 198, 199 NOLU HADİSLER İÇİN
Temim
ed-Dari (r.a.)'dan rivayetegöre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Din nasihattır ... ve bütün Müslümanlara." Bu hadis pek
muazzam bir hadistir. Şerhinde açıklayacağımız üzere İslam onun etrafında dönüp
durmaktadır. İlim adamlarından çeşitli toplulukların söylediği bu İslam'ın
dörtte biridir sözlerine gelince, İslam'ın emirlerini kapsayan dört hadisten
biridir demek olup, durum dedikleri gibi değildir. Aksine İslam yalnızca bunun
etrafında dönüp durmaktadır. Bu hadis Müslim'in tek başına rivayet ettiği
(efrad) hadislerindendir. Temim ed-Dari'nin Buhari'nin Sahihinde Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)' den gelen herhangi bir hadisi olmadığı gibi,
Müslim' de de bundan başka bir hadisi bulunmamaktadır. Kitabın mukaddimesinin
son taraflarında Temim'in nesebi hakkındaki görüş ayrılıkları ve bunun
nispetinin Dari yahut Diri olduğu kaydedilmiş idi.
Nasihat Hadisinin Önemi
Bu
hadisin şerhine gelince, İmam Ebu Süleyman el-Hattabi (rahimehullah) dedi ki:
Nasihat kapsamlı bir kelimedir. Kendisine nasihat edilen kimsenin bir pay
sahibi olmasını sağlamak demektir. Oldukça veciz isimlerden ve son derece özlü
sözlerden birisi olduğu söylenir. Arap dilinde bu kelimenin anlamını yeteri
kadar anlatabilecek tek bir kelime daha yoktur. Nitekim felah hakkında da: Arap
dilinde dünya ve ahiret hayrını ondan daha kapsamlı ifade eden bir kelime
yoktur denilmiştir.
Nasihatın Anlamı
Nasihatin
"(...): Adam elbisesini dikti" tabirinden alındığı da söylenmiştir.
Böylelikle nasihat edenin nasihat ettiği kimsenin iyiliği için araştırıp
bulduğunu, elbise diken kimsenin elbisedeki boş ve açık yerleri kapatması işine
benzetmişlerdir. Yine bu kelimenin balın mumdan süzülmesini anlatmak üzere
kullanılan "(...): Balı süzdüm" tabirinden alındığı da söylenmiştir.
Böylelikle nasihat esnasında söylenen sözlerin aldatmaktan arındırılmasını balı
n diğer karışımlardan arındırılmasına benzetmişlerdir.
(Hattabi
devamla) dedi ki: Hadisin anlamı da şudur: Oinin direği ve ayakta durması
nasihat iledir. "Hac Arafat'tır" buyruğuna benzemektedir. Yani haccın
ana direği ve pek büyük kısmı Arafat'ta vakfe etmek demektir. (2/37)
Nasihatın
ve türlerinin açıklaması ile ilgili olarak da Hattabi ve daha başka alimler bu
hususta son derece değerli açıklamalarda bulunmuşlardır. Ben muhtasar bir
şekilde bunları bir arada vermeye gayret edeceğim. İlim adamları der ki:
Aııah'a Nasihat
Yüce
Allah hakkında nasihatın anlamı ona iman, onun ortakslZ olduğunu kabul etmek,
sıfatları hususunda ve onu bütün kemal ve cemal sıfatlarıyla nitelendirmekle ve
ilhadı (doğruluktan uzaklaşmayı) terk etmek, zat-ı bariyi bütün eksikliklerden
tenzih edip, ona itaatin gereklerini yerine getirmek, ona isyan etmekten uzak
durmak, yalnız onun için sevmek, yalnız onun için buğz etmek, ona itaat
edenleri veli ve dost edinmek, ona isyan edenlere düşmanlık etmek, onu inkar
edenlerle cihad etmek, onun nimetlerini itiraf edip, nimeti dolayısıyla ona
şükretmek, bütün amellerinde ihlaslı olmak, sözü geçen bütün bu hususlara
başkalarını da çağırmak ve bunlara sahip olmaya teşvik etmek, bu hususta bütün
insanlara ya da mümkün olanlara karşılütufla muamele etmek ile olur.
Hattabi
(rahimehullah) dedi ki: İşte bu izafetin (Allah'a nasihatın) gerçeği aslında
kulun kendi kendisine nasihat etmesidir. Çünkü yüce Allah'ın nasihat edenin
nasihatına ihtiyacı yoktur.
Aııah'ın Kitabına Nasihat
Yüce
Allah'ın kitabına nasihata gelince, bu da onun yüce Allah'ın kelamı ve onun
indirdiği kitabı olduğuna, yaratılmışların hiçbir sözünün ona benzemediğine,
yaratılmışlardan hiçbir kimsenin benzerini ortaya koyamayacağına iman etmek
sonra da onu tazim etmek ve onu hakkıyla, güzel ve huşu ile okumak, harflerini
dosdoğru telaffuz etmek, tahrif edenlerin yanlış yorumlarına, dil uzatanların
hücumlarına karşı onu korumak, içindekileri tasdik etmek, hükümleri ile
birlikte hareket etmek, ilimIerini, verdiği misalleri iyice kavramak,
öğütlerinden ibret almak, akılları şaşırtan buyrukları üzerinde tefekkür etmek,
muhkem hükümleriyle am el edip, müteşabih olanına teslimiyet göstermek, hangi
buyruklarının umum, hangilerinin husus ifade ettiğini, nasihini mensuhunu
araştırmak, ilimIerini yaymak, ona ve ona nasihat olduğunu söylediğimiz
hususlara çağırmak.
Aııah Rasulüne Nasihat
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)' e nasihat etmeye gelince, risaletini tasdik
etmek, bütün getirdiklerine iman etmek, emir ve yasaklarında ona itaat etmek,
hayatta iken de, vefatından sonra da onun yardımına koşmak, ona düşmanlık
edenlere düşmanlık etmek, onu dost bilenleri dost edinmek, hakkının azametinin
farkında olmak, ona gereken tazimi göstermek, onun yolunu ve sünnetini
canlandırmak, davetini yaymak, şeriatını yaygınlaştırmak, şeriata yapılan ith
am ları reddetmek, onun ilimierini üstün tutmak, getirdiği şeriatın anlamlarını
derinlemesine anlayıp, öğrenmek (tefakkuh), o şeriata çağırmak, onu öğrenip
öğretmekte incelikli hareket etmek, onu tazim edip, yüceltmek, o şeriatı
okurken edebe riayet etmek, bilgisizce hakkında söz söylemekten uzak durmak,
şeriat ehlini ona intisapları dolayısıyla büyük görmek, onun (Allah Rasulünün)
ahlakıyla ahlaklanmak, edebiyle edeplenmek, ehli beytini ve ashabını sevmek,
sünnetine dair bid' atler ortaya koyan ya da ashabından birisine dil uzatan
kimselerden ve benzerlerinden uzak durmak.
Müslümanların
Yöneticilerine ve ilim Adamlarına Nasihat Müslümanların imamlarına
(yöneticilerine) nasihata gelince, hak yolda onlara yardımcı olmak, hakta
onlara itaat etmek, onlara hakkı emretmek, yumuşaklıkla ve incelikle onları
uyarıp, onlara hatırlatıp öğüt vermek. Müslümanların fark etmedikleri ve
kendilerine ulaşmayan haklarını kendilerine bildirmek, onlara karşı çıkmayı
(hurueu) terk etmek, onlara itaat için insanların kalplerini ısındırmak.
Hatlabi
(rahimehuııah) dedi ki: Onların arkasında namaz kılmak, onlarla birlikte cihad
etmek, zekatları onlara verip, bir haksızlıkları ya da kötü bir muameleleri
görülecek olursa kılıçla onlara karşı çıkmamak, yalan övgülerle onların
aldanmalarına sebep olmamak, onların ıslah olmaları için dua etmek de onlara nasihatın
kapsamı içerisindedir.
Bütün
bu açıklamalar Müslümanların imamlarından kastın halifeler ve onların adına
Müslümanların işlerini idare eden diğer yöneticilerin kastedilmesi anlamına
göredir. Meşhur olan da budur, bunu aynı zamanda Hatlabi de nakletmiştir.
(2/38)
Sonra
Hatlabi şöyle diyor: Bu din alimlerinin kendileri olan "imamlar/
önderler" diye de tevil edilebilir. O takdirde onların nakletlikleri
rivayeti kabul etmek, hükümlerde onları taklit etmek, onlar hakkında güzel zan
beslemek de onlara nasihatın kapsamı içerisine girer.
Bütün Müslümanlara Nasihat
Yöneticilerin
dışında kalan kimseleri teşkil eden genelolarak Müslümanlara nasihata gelince,
bu da dünya ve ahiretlerinde onların faydasına olanları kendilerine göstermek,
onlara eziyet etmekten uzak durmakla olur. Bunun için dinlerinden
bilmediklerini onlara öğretir, sözüyle, ameliyle bu hususta onlara yardımcı
olur. Kusurlarını örter, gediklerini kapatır, onlara gelebilecek zararları
önler, faydalarına olan işleri gerçekleştirmelerine yardımcı olur,
yumuşaklıkla, ihlasla onlara iyiliği emredip, onları kötülükten uzaklaştırır,
onlara şefkat gösterir, büyüklerine saygı, küçüklerine merhamet eder. Güzel bir
şekilde onlara öğüt verir, onları aldatmaz, kıskanmaz. Kendisi için sevdiği
iyilikleri onlar için de sever, kendisi için hoşlanmadığı hususlardan onlar
için de hoşlanmaz. Onların mallarını, namus, şeref ve haysiyetlerini ve bunun
dışındaki diğer hallerini sözüyle, fiiliyle himaye eder. Sözünü ettiğimiz bütün
bu nasihat türlerini de ahlak haline getirmek için onları teşvik eder,
itaatleri işlemek için gayretlerini harekete getirir. Selef (r.anhum) arasında
nasihatı sebebiyle dünyasına zarar görmek noktasına gelenler dahi vardı. Allah
en iyi bilendir.
İşte
nasihat ile ilgili açıklamaların özeti bunlardır. İbn Battal (rahimehullah) bu
hadis hakkında şöyle diyor: Nasihat' a din ve İslam da denilir. Din ise söz
hakkında kullanıldığı gibi, amel hakkında da kullanılır. Nasihat gereğini
yerine getirenlerin yeterli olacağı türden bir farzdır (farz-ı kifayedir.)
Diğerlerinden sakıt olur. Nasihatta bulunacak kişi öğüdünü n kabul edilip,
emrine itaat edileceğini bilip, hoşlanılmayacak hallerin başına gelmeyeceğinden
emin olması şartıyla gücü kadar yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür.
Şayet kendisine bir eziyet geleceğinden korkarsa nasihatı terk etmek ruhsatı
vardır. Allah en iyi bilendir.
Cerir
(r.a.)' ın rivayet ettiği: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)' e: Bey'at
ettim" (2/39) ile diğer rivayetteki: Dinleyip itaat etmek şartıyla (bey'at
ettim). O da bana gücünün yettiği kadarıyla diye telkin etti"
denilmektedir.
Yalnızca
namazı ve zekatı sözkonusu etmesi bunların iki karine olmalarından, şahadet
kelimelerinden sonra İslam rükünlerinin en önemli ve en açık yapılanlarından
olmaları dolayısıyladır. Oruç ve diğer rükünleri zikretmeyişlerinin sebebi ise
bunların da itaat etme kapsamı içerisine girmeleridir. Allah Resulünün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Gücünün yettiği kadanyla" şartını
telkin etmesi yüce Allah'ın: 'Yıllah hiçbir nefse gücünün yettiğinden fazlasını
yüklemez. " (Sakara, 286) buyruğuna uygundur. Rivayet muhatap (ikinci
şahıs) için olmak üzere te harfi fethalıdır. Allah Resulünün ona bu telkinde
bulunması ise şefkatinin mükemmelliğinden dolayıdır. Çünkü bazı hallerde kişi
aciz düşebilir. Eğer gücünün yettiği kadarı ile itaati kayıtlamayacak olursa
bazı hallerde üzerine aldığı yükümlülüğü yerine getirmeyebilir. Allah en iyi
bilendir.
Cerir'in
rivayet ettiği hadis ile ilgili hususlardan birisi de HaflZ Ebu'lKasım
et-Taberani'nin isnadı ile rivayet ettiği Cerir'e ait bir menkıbe ve bir şeref
payesi ihtiva eden şu hadistir. Kısaca şöyledir: Cerir kölesine kendisine bir
at satın almasını emretmişti. O da ona üç yüz dirheme bir at satın aldı. Satın
aldığı atı ve parasını ödemesi için de atın sahibini getirip, yanına geldi.
Cerir
atın sahibine: Senin atın beş yüz dirhemden daha çok eder, sen bunu dört yüz
dirheme satar mısın dedi. Adam: Ey Ebu Abdullah bu sana kalmış bir şeydir,
dedi. Cerir: Senin atın bundan fazlasını eder, sen bunu beş yüz dirheme satar
mısın, dedi. Sonra değerini yüzer yüzer arttırıp durdu, sahibi de buna rıza
gösteriyor, Cerir ise hayır senin atın bundan daha değerlidir deyip durdu
sonunda sekiz yüz dirheme kadar ulaştı ve atı sekiz yüz dirheme aldı. Bu husus ona
söylenince kendisi: Ben Rasfılullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e her
müslümana nasihat etmek şartı ile bey'at ettim, dedi. Allah en iyi bilendir.
Başlığın Senetleri
Bu
başlıkla ilgili olarak söylenenlere gelince (196) senedinde Umeyye b.
Bistam
vardır. Mukaddime' de bu kelimenin munsarıf olup olmadığına dair açıklamalarla
Bistam'ın be harfinin meşhur okuyuşa göre kesreli olduğunu el-Metali sahibinin
aynı zamanda fethalı (Bestam) diye okunacağını belirtmiş idik. (198) diğer
rivayette Ziyad b. İlaka vardır. Ayn harfi kesreli ve kaf harfi iledir. (199)
diğer hadiste Sureyc b. Yunus vardır. Ayrıca (Yakub) ed-Devraki de vardır.
Mukaddime' de bu nispet ile ilgili açıklama geçmişti. Allah en iyi bilendir. Müslim'in
(197): "Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti. .. Cerir'den" Bu
senedindeki ravilerin hepsi Kufelidir.
"Bize
Sureyc ve Yakub tahdis edip dediler ki ... Cerir'den" diye senedi
zikrettikten sonra Müslim hadisin sonunda: "Yakub" rivayetinde
"dedi ki:
Bize
Seyyar tahdis etti" ibaresinde ince bir noktaya dikkat çekmektedir. O da
Huşeym'in tediis yapan bir ravi oluşudur ve burada "Seyyar"dan diye
an lafzıyla rivayette bulunmuştur. Tediis yapan ravi ise "an" dediği
takdirde başka bir cihetten semaı sabit olmadıkça rivayeti delil gösterilmez.
İşte Müslim (rahimehullah) onun rivayet ettiği bu hadisi iki hocadan rivayet
etmiştir ki bunlar Sureyc ve Yakub' dur. Sureye: Bize Huşeym, Seyyar' dan
tahdis etti derken, Yakub: Bize Huşeym tahdis edip dedi ki: "Bize Seyyar
tahdis etti" demiştir. Böylelikle Müslim (rahimehuIJah) ravinin onun
ibaresini nakletmelerindeki farklılıklarını açıklamış ve her ikisinden de
netice itibariyle hadisinin muttasıl olduğu sonucu ortaya çıkmış oldu. Müslim
(rahimehullah) yalnızca iki rivayetten birini zikretmekle yetinmedi. Bu ise
Müslim'in işi son derece sağlam tutmasından, oldukça dikkatli incelemesinden ve
güzel bir şekilde ihtiyatlı hareket etmesinden ileri gelir. Allah ondan razı
olsun. (2/40) "Seyyar" isminde
ise sin, ye' den öncedir. Doğruyu en iyi bilen yüce Allah'tır.