SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

418 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadîsi Buhârî yedi yerde, yani «Kitâbul-Vudu'», «Salât» in iki yerinde; «Hibe», «Megazi», «Tıb» ve «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in Hastalığı» bahislerinde; Nesaî «İşratü'n-Nisâ'» ve «Nebiimizin Vefatı» bahislerinde; Tirmiz! dahi «Cenâiz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Hadîsin bir çok muhtelif rivayetleri vardır. Bunların bazılarında Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Hz. Hafsa'ya, âit bakırdan bir leğen içinde yıkandığı, sonra dışarı çıkarak Allah'a hamdü Senâ'da bulunduğu- Uhud harbinde şehit düşenler için istiğfar ettiği, diğer bazılarında Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in başı Hz. Âişe'nin dizindeyken bayıldığı, Hz. Âişe'nin ona şifâ duasında bulunduğu; ayıldığı vakit Hz. Âişe'ye:

 

«Şifâ için dua etme! Allah'dan Cebrail, Mikâil ve İsrafil (A.A.) il» birlikte Refîk-i A'lâ'yı iste» buyurduğu kaydedilmektedir. Bir rivayette Hz. Âişe:

 

Onu, başı göğsüme dayalı olarak:

 

Yâ Rabbi beni mağfiret eti Bana rahmet buyur ve beni refik-ı A'la'ya ilet» derken işittim.» demiştir.

 

Hadîsin metninde Şu'be ile Zaide'nin rivayetleri birbirine muhalif düşmüştür. Şu'be'nin rivayetinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cemâat olarak oturduğu yerde namaz kılmış; Zâide rivayetinde ise, oturduğu yerden cemaata imam olmuş. Arkasındaki cemâat ayakta kılmışlardır. Şu'be ile Zâide'nin ikisi de büyük birer hadîs imamıdırlar. Zahiren rivayetleri arasında tezâd görülürse de hakikatte hiç bir. tezâd olmadığı gibi rivayetler arasında nâsih ve mensuh da yoktur. Yalnız rivayetler mücmeldir. Hadîsin muhtelif rivayetleri ile izah olunurlar. Rivayetlerin mec'muundan anlaşılan mânâ şudur: Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastalığı esnasında iki defa namaz kılmış; bunların birinde imam, diğerinde cemâat olmuştur. Nitekim rivayetlerin birinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimizin Hz. Abbâs ile Ali (Radtyallahu anhuma)'nin kollarına girerek mescide çıktığı, başka bir rivayetinde ise Büreyde ile Nüvebe'nin yardımları ile çıktığı bildirilmektedir. Bu rivayetler vakanın iki defa cereyan ettiğini gösterirler. Ebu Hatim'in rivayetine göre Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki cariyenin arasında kapıya kadar çıkmış. Kapıdan kendisini Abbâs ile Ali (R.A.) almışlardır. Dâre Kutnî'nin rivayetinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in kollarına giren zevatın Usame ile Fâdl (R.A.) oldukları bildiriliyor. Bâzıları Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'i mescide götürmek için Ashabı Kirâm'ın nöbetle kollarına girdiklerini söylerler. Hz. Aişe'nin yalnız Abbâs (R.A.) 'ı zikretmesi, daimî surette Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in elinden tutan o olduğu içindir. Fahr'i Kainat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimizin evi ile mescidi arasında uzun mesafe olmadığı halde, Ashabı Kiramın nöbetleşerek kollarına girmeleri ona ziyadesiyle ikramda bulunmak, yahut mübarek ellerinden bereket almak içindir.

 

Hadîsin bir rivayetinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'\n İmam olduğu ve Ebu Bekir'in okuduğu sureyi onun bıraktığı yerden okuduğu bildirilmiştir.

 

Ebu Dâvud 'un tahrîc ettiği Abdullah b. Zem'a hadîsinde:

 

«Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Ebu Bekir'e emredin de cemaata namazı kıldırsın» dediği vakit Abdullah b. Zem'a dışarıya çıktı. Cemâatin arasında Ömer'i gördü. Ebu Bekir yoktu. Bu sebeple; Yâ Ömer, kalk ta cemaata namazı kıldır, dedi. O da ileri geçti» Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun sesini işitince:

 

— Ebu Bekir nerede? Bunu Allah ve Müslümanlar kabul etmez : buyurdular.

 

Bunun üzerine Ebu Bekir'e haber gitti. Fakat o, Ömer namazı bitirdikten sonra geldi. Cemaata namazı kıldırdı.» denilmektedir. Bâzı rivayetlerde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in hastayken mescitte kıldığı namazın öğle, bazılarında ikindi olduğu kaydedilmiştir. Daha başka namaz olduğunu söyleyenler de vardır.

 

Hz. Âişe'nin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in kollarına giren iki zâtdan birinin Abbâs (R.A.) olduğu tasrîh ettiği halde, diğerinin Hz. Ali olduğunu söylememesi bazılarına göre kalben ona dargın olduğundandır. Zira iik hadîsinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisiyle istişare ettiği vakit Hz. Ali: «Ondan başka kadınlar, çoktur.» diyerek boşanmasına işaret etmişti. Fakat sâir ulemâ buna ihtimâl vermemişlerdir. Onlara göre bir kolundan daima Hz. Abbâs, öteki kolundan ise sıra ile Ali, Usame ve Fadıl (R.A.) hazerâtı yardımlaşmışlardır. Hz. Âişe'nin yalnız Abbâs (R.A.)'ı zikretmesi bundandır.

 

Yine Hz. Âişe'nin tekrar tekrar Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'e müracaat ederek babasını imam yapmamağa çalışması, iki vecihle îzah olunur; Birinci vecih, rivayetlerde beyân edildiği gibi halkın Ebu Bekir'i sevmeyeceklerinden ve onunla teşe'üm edeceklerinden endişe etmesidir. İkinci veche göre halk Hz, Ebu Bekir'in hilâfete en elverişli bir zât olduğunu bildikleri için, onu imam görünce Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in vefatı yakın olduğunu anlayacaklardır. İşte Hz. Âişe bu endişeyle babasının imamlığına mâni olmağa çalışmıştır.

 

«Sîz Yusuf (A.S.) zamanının kadınlarısınız» sözünde bir teşbihi beliğ vardır. Bununla Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zevcelerini bir şeyde fazla ısrar hususunda Yusuf (A.S.) zamanı kadınlarına benzetmiştir. Çünkü Hz. Ebu Bekir'i imam yapmamak hususunda Âişe ile Hafsa (R.A.) fazla İsrar etmişlerdir. Bazılarına göre Yusuf Aleyh'sselâm) zamanı kadınlarından murâd: Mısır melikinin karısı Züleyhâ'dır. Züleyhâ'nın Hz. Yusuf'a karşı ısrarı' meşhurdur. Buradaki hitapta yalnız Âişe (Radiyallahu anha)'ya mahsustur. Bu takdirde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Âişe'ye :

 

«Sen bu ısrarlarınla Mısır melikinin kansı Zuleyhâ'ya benziyorsun» demek istemiş olur.

 

Hz. Âişe'nin babası hakkında ileriye sürdüğü özür, onun son derece yumuşak kalpli olmasıdır. Bizzat Ebu Bekir (R.A.) dahi: «Yâ Ömer! Cemaata namazı sen kıldır.» diyerek kendisinin bu özrüne işaret etmiştir. Nevevî'nin beyânına göre ulemâdan bazıları Hz. Ebu Bekir'in bu sözü tevâ'zu için söylediğini iddia etmişlerse de, Aynî bunun doğru olmadığını, Ebu Bekir (R.A.) 'in bu sözü kendisi yumuşak kalpli olduğu ve çok ağladığı için sesinin duyulmaması endişesiyle söylediğini kaydediyor. Bazıları: «îhtimal ki Hz. Ebu Bekir küçük imamlığa takdiminden ileride büyük imamlık olan Halifeliğe seçileceğini anlamış, o büyük vazifeyi yüklenmenin ehemmiyetini ve böyle bir vazifede Hz. Ömer'in daha muktedir olduğunu bildiği için onu seçmiştir. Nitekim Bey'at zamanında dahi Ashabın ya Hz. Ömer'i, yahut Ebu Ubeyde-tebnül-Cerrah'ı seçmelerini tavsiyede bulunması da bunu teyîd eder.» demişlerdir.