SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

612 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadîs namaz vakitlerini beyân etmekte ise de Müslim sarihlerinden Ubbî’nin beyânı vecihle hiç bir namazın ilk vaktini ta'yîn etmemekde yalnız vakitlerin nerede nihayet bulduğunu bildirmektedir.

 

Görülüyor ki sabah namazının vakti güneş doğmakla sona ermektedir. Güneş doğdukdan sonra kılınan sabah namazı kaza olur. Yalnız usûl-ü fıkıh ilminde beyân edildiğine göre edâ ve kaza lâfızları birbirinin yerinde kullanılabilirler. Yâni kaza edilen bir namaza edâ lâfzı ile, edâ edilen bir namaza da kaza lâfzı ile niyetlenmek caizdir. Cumhûr-u ulemânın kavli budur. Onlara göre güneş doğmakla sabah namazının vakti sona erer. Delilleri bu hadîsdir.

 

Şâfiîler'den Ebu Saîd-i îstahrî: «Ortalık iyice aydınladıktan sonra kılınan sabah namazı kaza olur. Çünkü Cibril (Aleyhisselâm) ikinci gün sabah namazını bu zamanda kılmış ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e — dünkü vakitle o günkü vakte işaret ederek — «Şu iki vaktin arası bu namazın vaktidir;» buyurmuşdur, diyor. Fakat Hadîs-i şerif onun lehine değil aleyhine delildir.

 

Cumhûr-u ulemâ, Cibril hadîsini sabah namazının ihtiyarî vaktini yâna hamletmişlerdir. Yalnız yukarıda da görüldüğü vecîhle Hanefilere göre namaz kılarken güneş doğarsa o namaz bozulur.

 

Sabah namazının ilk vakti Fecr-i yahud Fecr-i Sani sâdık denilen hakikî aydınlıkla başlar. Bu aydınlıkdan önce ufukda şark'dan, garb'a doğru yükselen bir aydmlık görünür, buna «Fecr-i kâzip» yâni yalancı fecr derler. Ondan sonra cenûb'dan, şimâl'e doğru yayılan bir aydınlık daha zuhur eder ki buna «Fecr-i sâdık» yâni hakîki fecir denilir. İşte sabah namazının ilk vakti bununla başlar.

 

Bu hadîsde öğlenin evvel vakti bildirilmediği gibi vaktinin sonu dahî sarahaten beyân edilmemiş; yalnız ikindi vaktinin girmesîyle sona ereceğine işaret buyurulmuşdur.

 

Öğle'nin vakti güneşin zevalinden başlar.

 

Ubbî'nin nakline göre üç türlü zeval vardır. Birinci zevali yalnız Allah Teâlâ bilir. İkinciyi «Mukarrebun» denilen melekler; üçüncü zevali de insanlar bilirler. Bundan murâd, güneşin gök yüzünde en yüksek irtifâa çıkdıkdan sonra batıya doğru inmeye başlamasıdır. Bu zeval gölgenin en kısa olmasıyla bilinir. Zevali bilmek için yere bir sopa dikilir ve batı tarafta bulunan gölgesine bakılır. Gölge sabahleyin son derece uzun olur, güneş yükseldikçe kısalır, güneş gökyüzünde en yüksek dereceye varınca gölge artık durur. Kısa bir zaman için ne artar ne eksilir. İşte o an günün ortasıdır. Ona istiva derler. Sonra güneş yavaş yavaş batıya doğru inmeye başlar. İşte bu inişin ilk derecesine zeval denilir ki öğle namazının vakti bununla girer. Gölge kısala kısala zeval zamanındaki uzunluğu hesaba katılmamak şartı ile sopanın uzunluğu kadar kaldığı zaman cumhûr-u ulemâya göre öğlenin son vaktidir.

 

İmam A'zam'a göre Öğle vaktinin her şey'in gölgesi iki misli olduğu zaman çıktığını az yukarıda gönnüşdük.

 

Mâlikîlere göre vakit; İhtiyarî ve zarurî olmak üzere ikiye ayrılır. İçinde namazın edası, mükellefin ihtiyarına bırakılan vakte ihtiyarî vakitdan sonra gelene de zarurî vakit derler. Bu vakit hayız, baygınlık ve delilik gibi zaruretler erbabına mahsûs olduğu için ona zarurî demişlerdir. Zârûret sahiplerinden birisi namazı zarurî vaktinde kılmakla günahkâr olmaz. Fakat onlardan başkaları zarurî vakitde kılarlarsa günahkâr olurlar. Mâlîkiler'e göre her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman öğlenin ihtiyarî vakti çıkar; zarurî vakti girer. Zarurî vakti ikindinin ihtiyarî vaktinden başlayarak güneşin kavuşmasına yalnız ikindi namazı sığacak vakit kalıncaya kadardır.

 

İkindinin vakti İmam A'zam'a göre her şey'in gölgesi iki misli, cumhûr-u ulemâya göre bir misli olduktan sonra başlar. Zeval zamanındaki gölge burada dahî hesaba katılmaz. Ve güneşin batmasıyla sona erer.

 

Mâlikiler'e göre ikindinin zarurî vakti yere ve duvarlara vuran güneşin sarı bir renk olmasıyla başlar ve güneş kavuşuncaya kadar devam eder. Bundan evvelki vakit ikindinin ihtiyarî vaktidir.

 

Hanbelîler dahî, Mâlikîler gibi ikindinin ihtiyarî ve zarurî vakitleri olduğuna kaaildirler.

 

Mâlikîler'in meşhur olan kavline göre öğle ile ikindi arasında hazarda dört, seferde iki rek'ât namaz sığacak kadar müşterek bir vakit vardır. Acaba bu ortak mikdâr öğle'nin sonu olup, ikindi, öğlenin son vaktine girmiş mi olur yoksa ikindinin ilk vakti olup da öğle, ikindinin ilk vaktine dâhil olmuş mu sayılır. Bu husûsda dahî Mâlikîler'den iki meşhur kavil rivayet olunur. Binâenaleyh bir kimse ikindiyi, Öğlenin son vaktinde kılsa da namazını her şey'in gölgesi bir misli olduğu anda bitirmiş olsa, birinci kavle göre bu namaz sahih; ikinci kavle göre bâtıldır. Yine bir kimse öğleyi, ikindi vaktinin evvelinde kılsa, birinci kavle göre ihtiyarî vakitden sonraya bıraktığı için günahkâr olur. İkinci kavle göre günahkâr olmaz. Çünkü bu namazı öğle ile ikindi arasındaki müşterek zamanda kılmışdır.

 

Ulemâdan bir taife ile İmam Mâlik 'den başka müşterek vakte kaail olan yokdur. Öğlenin vakti çıktığı gibi ikindinin vakti girer.

 

İmam Mâlik ile ona tabî olanların delili: Cibril (Aleyhisselâm) hadîsinde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in :

 

«ikinci gün Cebrail, bana öğleyi her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakît kıldırdı; birinci gün de ikindiyi her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit kıldırdı.» buyurmuş olmasıdır.

 

 Bu hadîsin zahirine bakılırsa öğle ile ikindi vakitleri dört rek'ât namaz kılacak mikdârda müşterekdirler.

 

Cumhûr'un delili babımızın hadîsidir. Onlara göre, Cibril hadîsinin ma'nâsı: «Öğle namazını her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit bitirdi; birinci gün de ikindiyi, kılmaya her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman başlamışdı.» demekdir. Binaenaleyh aralarında müşterek vakit yoktur.

 

Rivayetlerin arasını böyle cem etmek zarurîdir. Zîrâ müşterek vakit bulunduğuna kaail omakla öğle vaktinin sonu meçhul kalır.

 

Şâfiîler'e göre ikindinin beş türlü vakti vardır. Bunlar : Fazilet vakti, İhtiyar vakti, Kerâhetsiz cevaz vakti, Kerahetle cevaz vakti ve özür vakti nâmları ile anılırlar.

 

Fazilet vakti, ihtiyarî vakit ile birlikde başlar ve her şey'in gölgesi bir misli oluncaya kadar devam eder. Cevaz vakti, bundan başlayarak güneşin sararması zamanına kadar devam eder. Kerahet ile cevâz vakti, güneşin sararmasından başlayarak kavuşmasına kadar devam eder. Özür vakti ise yolculuk veya yağmur gibi bir özürden dolayı ikindiyi, öğle zamanında, öğle ile birlikde kılmakdır. Bu beş nevî namaz hep edâ olup güneş batıncaya kadar kılınmazlarsa kazaya kalırlar.

 

Ebu Saîdi îstahrî'ye  göre her şey'in gölgesi iki misli olduğu vakit kılınan ikindi kazâ sayılır. Bu hadîs onun aleyhine delildir.

 

Akşam namazının vakdi güneş battıkdan sonra başlar, şafak kaybolmakla sona erer.

 

Hanefîler'e göre güneş kavuştukdan sonra ufukta birbiri ardına üç hâl meydana gelir. Birinci hâlde ufuk kızarır, ikincide beyazlaşır, üçüncüde de kararır. İmam A'zam'a göre şafak ufkun beyazlığıdır. Onun kaybolması da ufkun kararmasıdır. İşte akşam namazının vakti ufuktaki beyazlık sönerek karanlık çöktüğü zaman sona erer.

 

Hanefîler'den İmam Ebu Yûsuf'la İmam Muhammed şafak mes'elesinde diğer mezhep imamları ile beraberdirler. Onlara göre şafakdan murâd ufuktaki kızıllıkdır.

 

Her namaz için biri ihtiyarî, diğeri zarurî olmak üzere iki vakit isbât eden Mâlikîler akşam namazında ihtiyarî vakit olmadığına kaaîldirler. Çünkü akşam namazının devamlı vakti yokdur. Onun ancak namazın şartlarını tamamlayarak ezan ve ikaametle kılınacak kadar zamanı vardır. Namaz için hazırlığı bulunmayanlara yalnız abdest, taharet v.s. gibi hazırlıklarını ikmâl edecek kadarcık gecikme caizdir. Fakat akşam namazının zarurî vakti vardır. Bu vakit güneşin kavuşmasından başlayarak, tan yeri ağarmasına dört rek'ât namaz sığacak vakit kalıncaya kadar devam eder.

 

Şâfiîler'in zayıf bir kavline göre akşam namazının vakti, şafağın kaybolmasına kadar devam eder. Sahîh olan kavle göre ise akşam namazının vakti abdest ve taharet gibi hazırlıkları tamamlayarak ezan ve ikaametle namazı kılacak kadardır. Namazı bundan sonraya bırakmak kaza olur. Fakat Nevevî'nin beyânına göre Şâfiîyye ulemâsının muhakkıkları akşam namazını şafağın kaybolmasına yakın bir âna kadar geciktirmeyi caiz görmüşlerdir. Vaktin evvelinde kılmayıp da, o ânda kılan kimse günahkâr olmaz. Nevevî: «Sahîh olan yahut ondan başkası caiz olmayan doğru şekil budur.» diyor.

 

Gerçi Cibril hadîsinde akşam namazının her iki günde aynı zamanda yâni güneş kavuştukdan sonra kılındığı bildiriliyor. Binâenaleyh onun vaktinin şafak kavuşuncaya kadar devam etmemesi gerekirse de yine Nevevî bu hadîse üç vecîhle cevap verildiğim bildiriyor. Şöyle ki:

 

a) Hz. Cibril akşam namazı için yalnız ihtiyarî vakti beyân etmiş, cevaz vaktini ibâdetle doldurmamışdır.

 

b) Cibril hadîsi islâm'ın ilk devirlerine âiddir. Akşam namazının şafak kayboluncaya kadar kılınabileceğini gösteren bu hadîslerse Medine'de son zamanlarda vârîd olmuşlardır. Binaenaleyh onlara îtimâd etmek gerekir.

 

c) Buradaki hadîsler sened itibârı ile Cibril hadîsinden daha sahîhdirler.

 

Yatsı namazının vakti şafağın kaybolmasından başlayarak, tan yeri ağarmcaya kadar devam eder.

 

Mâlikîler'le, Hanbelîler'e göre yatsının ihtiyarî vakti kırmızı şafak kayboldukdan sonra başlayarak, gecenin üçte birinin sonuna kadar devam eder. Zarurî vakti ise Mâlikîler'e göre gecenin üçte biri bittikden sonra başlar, tan yeri ağarmasına tam bir rek'ât sığacak vakit kalıncaya kadar devanı eder. Yatsıyı özürlülerden başka hiç kimse zarurî vaktinde kılamaz. Kılarsa günahkâr olur. Hanbelîler'e göre yatsının zarurî vakti gecenin üçte biri geçtikden sonra başlar, tan yeri ağarmcaya kadar devam eder. Onlara göre sabah, öğle ve akşam namazlarının zarurî vakitleri yoktur.

 

Şâfiîler'den îstahrî 'ye göre, gece yarısından sonra kılınan yatsı kaza olur.