DEVAM: 89- ALLAH
TEALA'NIN: "AŞİRETİNİ, EN YAKIN AKRABANI UYAR." (Şuara, 214) BUYRUĞU
HAKKINDA BiR BAB
355 - (208) وحدثنا
أبو كريب محمد
بن العلاء.
حدثنا أبو أسامة
عن الأعمش، عن
عمرو بن مرة،
عن سعيد بن جبير،
عن ابن عباس؛
قال: لما نزلت
هذه الآية:
{وأنذر عشيرتك
الأقربين}
[26/الشعراء/
الآية-214] ورهطك منهم
المخلصين. خرج
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
حتى صعد
الصفا. فهتف
"يا صباحاه!"
فقالوا: من
هذا الذي
يهتف؟ قالوا:
محمد.
فاجتمعوا
إليه، فقال
"يا بني فلان!
يا بني فلان!
يا بني فلان!
يا بني عبد
مناف! يا بني عبدالمطلب!"
فاجتمعوا
إليه فقال
"أرأيتكم لو
أخبرتكم أن
خيلا تخرج
بسفح هذا
الجبل أكنتم مصدقي؟"
قالوا: ما
جربنا عليك
كذبا. قال
"فإني نذير
لكم بين يدي
عذاب شديد".
قال فقال أبو
لهب: تبا لك!
أما جمعتنا
إلا لهذا؟ ثم قام.
فنزلت هذه
السورة: {تبت
يدا أبي لهب و
قد تب} [111/المسد/
الآية-1]. كذا
قرأ الأعمش
إلى آخر
السورة.
[:-507-:] Bize Ebu Küreyb Muhammed b. El Ala'da rivayet etti.
(Dediki): Bize Ebu Usame, A'meş'ten, o da Anır b. Murra'dan, o da Sa'id b.
Cübeyr'den, o da İbni Abbas'tan naklen rivayet etti. İbn Abbas dedi ki:
Şu: ''Aşiretini, en
yakın akrabanı" ve onların arasından en seçkin olanlarını
"uyar." (Şuara, 214) ayeti nazil olunca, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) dışarı çıkıp, Safa tepesinin üzerine çıktı.
"Sabah baskınına
uğradık" diye seslendi. Bu bağıran kim, dediler. (Bir kısmı) Muhammed'dir
diye cevap verdiler. Bunun üzerine onun yanına gelip toplandılar.
Allah Resulü: "Ey
filan oğulları, ey filan oğulları, ey filan oğulları, ey Abdi Menaf oğulları,
ey Abdulmuttalib oğulları" diye seslendi. Onun yanına gelip toplandılar.
O: "Ne dersiniz,
ben size bu dağın alt taraflarından birtakım atlıların çıkıp gelmekte olduğunu
haber verecek olursam benim doğru söylediğimi kabul eder miydiniz"
buyurdu.
Etrafındakiler: Senin
yalan söylediğini hiç görmedik, dediler. Bu sefer:
"O halde şunu bilin
ki, şüphesiz ben size oldukça şiddetli bir azabın öncesinde sİzi uyarıp,
korkutan birisiyim" buyurdu.
(İbn Abbas) dedi ki: Bu
sefer Ebu Leheb: yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın, dedi ve
kalktı. Bunun üzerine şu: "Kurusun Ebu Leheb'in iki eli, kendisi de
-kesinlikle- helak oldu zaten" (Tebbet, 1) suresi nazil oldu. A'meş bu şekilde surenin sonuna kadar okudu.
Diğer tahric: Buhari,
1394 -muhtasar olarak-, 3526, 4801, 4971, 4972, 4973 -muhtasar oIarak-;
Tirmizi, 3363; Tuhfetu'I-EşrM, 5594
356 - (208) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. قالا:
حدثنا أبو
معاوية عن الأعمش،
بهذا الإسناد.
قال: صعد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ذات يوم
الصفا فقال
"يا صباحاه!"
بنحو حديث أبي
أسامة. ولم يذكر
نزول
الآية:{وأنذر
عشيرتك
الأقربين}.
[:-508-:] Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip
dediler ki: Bize Ebu Muaviye, A'meş'ten bu isnad ile tahdis etti. (İbn Abbas)
dedi ki: Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safa tepesine çıktı
ve: "Sabah baskınına uğradık" dedi ve: Bir önceki Ebu Üsame'nin hadisine
yakın olarak hadisi rivayet etti ama o bu rivayetinde: "Aşiretini, en
yakın akrabam uyar." (Şura, 214) ayetinin inişini sözkonusu etmedi.
Tahric bilgisi 507 ile
aynı
NEVEVİ ŞERHİ: "İbn Abbas (radıyal1ahu anh) dedi ki: Şu ... ayeti
nazil olunca" İbn Abbas'ın ifadelerinden "onlar arasından en seçkin
olanlarını" anlamındaki lafızlar Kur'an'ın indirilmiş lafızları iken,
sonradan tilavetinin nesh edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Buhari'nin
rivayetlerinde bu fazlalık yer almamıştır.
"Sefhu'l-cebel"
dağın alt tarafı, eteği demektir. Yan tarafı anlamında olduğu da söylenmiştir.
"Bunun
üzerine şu ... suresi nazil oldu. A'meş bu şekilde surenin sonuna kadar
okudu." Yani A'meş meşhur kıraatten farklı olarak "kad" lafzını
(tercümede:-kesinlikle- kelimesiyle buna işaret etmek istedik)eklemiştir.
"Surenin som.:na kadar" sözü de surenin geri kalan kısmını ise
herkesin okuduğu gibi oku)'up bitirdi, demektir.
"Sure"
kelimesinin-İbn Kuteybe'nin naklettiğine göre- biri hemzeli (su're şeklinde),
diğeri hemzesiz (sure) şeklinde olmak üzere iki söyleyişi vardır. Ancak meşhur
olan hemzesiz okuyuştur. Şehrin etrafındaki sur gibi yüksekliği nden ötürü bu
ismi almıştır. Hemzeli söyleyenlere göre de "su' re" yiyecek ve
içecekten artana benzetilerek Kur'an-ı Kerim'in bir bölümünün adı olur.
Ebu
Leheb'in bir diğer söyleyiş şekli de he harfi sakin olarak "Ebu
Lehb"dir. Asıl adı Abduluzza'dır.
Kadı
İyaz dedi ki: Bu sure kafire künye vermenin caiz oluşuna delil gösterilmiştir.
Halbuki ilim adamları bu hususta farklı kanaatlere sahiptir. Kafire künye
vermek hususunda caiz ve mekruh olduğu şeklinde İmam Malik'ten farklı rivayet
gelmiştir. Bazıları da şöyle demektedir: Kalbini ısındırmak maksadıyla ona
künye vermek caizdir, değilse caiz olmaz; çünkü künye vermekte tazim ve büyütmek
vardır. Yüce Allah'ın Ebu Leheb'den künyesi ile söz etmesi ise bu türden
değildir. Onun adı Abduluzza ise bu isim batıl bir isimlendirme olduğundan
ötürü isminin yerine künyesi sözkonusu edildiğinden bunun delil gösterilecek
bir tarafı yoktur. (3/83) Şöyle de açıklanmıştır: O bu künye ile tanınan birisi
idi. Bununla birlikte "Ebu Leheb"in künye değil, lakap olduğu da
söylenmiştir. Künyesi ise Ebu Utbe idi. "Ebu Leheb"in sözdeki
mücanese (cinas) için kullanıldığı da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Ebu Bekr İsmaili: yukarıdaki Ebu Hureyre rivayetiyle
buradaki îbni Abbas rivayeti hakkında söz etmiş ve: «Ebu Hureyre'nin bu
rivayeti ile İbni Abbas'ın rivayeti mürseldirler. Çünkü bu ayet Mekke'de nazil
olmuştur; İbni Abbas o zaman küçüktü Ebu Hureyre ise Medine'de müslüman
olmuştur.» demişse de kendisine cevap verilmiş ve: «Onlar bu hadisi ya Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den yahut bir sahabîden işitmiş olabilirler.»
denilmiştir.
Nevevî
diyor ki: İbni Abbas hadisinin, zahirine bakılırsa «Ve onlardan en seçkin
kabileni» ibaresi ayet olarak nazil olmuş sonra tilaveti neshedilmiştir.
Buharî'nin rivayetinde bu ziyade yoktur.
A'meş
«Mesed» suresini sonuna kadar okumuş yalnız meşhur olan kıraetin hilafına
tahkik edatı olan «Kad» kelimesini ziyade etmiştir. «Sure» kelimesi hemze ile
«Su're» şeklinde okunabilir. Fakat meşhur kıraeti hemzesiz olanıdır. Sure
okunduğuna göre kelime yükseklik manasına gelen sur'dan alınmıştır. Su're ise
su'rdan alınmış olup bakiyye manasına gelir.
Ebu
Leheb, kelimesi Ebu Lehb şeklinde de okunur. Ebu Lehb'in ismi Abdul Uzza b.
Abdulmuttalib'tir. Yani bu adam Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in
Nesebce amcası dır. Bazıları kendisine Ebu Leheb künyesinin verilmesi Leheb
adında bir oğlu olduğu içindir demişler bir takımları yanaklarının pek kırmızı
olduğu için daha başkaları yüzü pek güzel olup alev gibi parladığı için
kendisine Ebu Leheb' (Yani Alemin babası) denildiğini söylemişlerdir. Ona bu
künyenin verilmesi akibetinede muvafık düşmüştür. Çünkü ebedî olarak cehennemin
alevli ateşinde azab görecektir. Ebu Leheb Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
'in en büyük düşmanlarından biridir. Bu düşmanlığı ölünceye kadar devam.
etmiştir. Hatta Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e «Yazıklar olsun sana
bizi bunun için mi topladin?» demesi de bu eziyetler cümlesindendir.
Ayet-i
kerimede Ebu Leheb hakkında: «Elleri kurudu» buyurulmuştur. Bundan murad helak
oldu demektir. Mezkur ayet surede iki defa tekrar edilmiştir. Bunlardan
birincisi Ebu Leheb'in helaki için beddua ikincisi hakikaten helak olduğunu ihbardır. Kaadi îyaz diyor ki: «Bu sure île
kafire künye verilmesinin caiz olduğuna istidlal edilmiştir. Bu hususta
ulemanın ihtilafı vardır. İmam-ı Malik'ten bir rivayete göre caiz bir rivayete
göre de mekruhtur. Bazıları kafirin kalbini yatıştırmak: için ona künye
verilebilir. Aksi takdirde verilemez. Çünkü künyede ta'zim ve hürmet vardır.
Allah Teala'nm Ebu Lehebe künye vermesi bu kabilden değildir. Demişlerdir.
İsminin Abdul Uzza olması hususunda hiç bir delil yoktur. Bu tesmiye batıldır.
Onun için de künyesi ile anılmıştır. Bazıları Ebu Leheb onun künyesi değil
lakabıdır. Künyesi Ebu Utbedir, derler.
Ona Ebu Leheb denilmesi ayet sonlarındaki kelimelerin mücaneseti içindir
diyenler de vardır.