NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
251 - (803) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا الفضل
بن دكين عن
موسى بن علي.
قال: سمعت أبي
يحدث عن عقبة ابن
عامر. قال:
خرج
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ونحن في
الصفة. فقال
"أيكم يحب أن
يغدو كل يوم
إلى بطحان أو
إلى العقيق
فيأتي منه
بناقتين
كوماوين، في
غير إثم ولا
قطع رحم؟"
فقلنا: يا
رسول الله!
نحب ذلك. قال
"أفلا يغدو
أحدكم إلى
المسجد فيعلم
أو يقرأ آيتين
من كتاب الله
عز وجل خير له
من ناقتين. وثلاث
خير له من
ثلاث. وأربع
خير له من
أربع. ومن
أعدادهن من
الإبل؟".
[ش
(الصفة) أي في
موضع مظلل من
المسجد
الشريف كان
فقراء
المهاجرين
يأوون إليه.
وهم المسمون بأصحاب
الصفة. وكانوا
أضياف
الإسلام.
(يغدو) أي يذهب
في الغدوة وهي
أول النهار.
(بطحان) اسم موضع
بقرب المدينة.
(العقيق) واد
بالمدينة. (كوماوين)
الكوماء من
الإبل
العظيمة
السنام].
{251}
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize FadI b. Dükeyn, Mûsâ b. Aliyy'den rivayet
etti. Demişki: Babamı, Ukbetü'bnü Âmir'den naklen rivayet ederken dinledim.
Ukbe şöyle demiş:
Biz sofada iken
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
(dışarı) çıkarak:
»Hanginiz her gün hiç
bir günâha girmeden ve akrabalık bağlarını kesmeden Buthân'a yahut Akîk'e
gidip, oradan iki tane iri hörgüçlü dişi deve
getirmek ister?» diye sordu. Biz :
— Yâ Resûlâllahl Bunu
(hepimiz) dileriz... dedik. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«O hâlde her birinizin
mescide giderek Allah Azze ve Celle'nin kitabından iki âyet öğrenmesi veya
okuması onun için iki dişi deveden daha hayırlıdır. Üç âyet onun için üç deveden,
dört âyet dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayılarınca develerden daha
hayırlıdırlar.» buyurdular.
İzah:
Halifât: Gebelik
müddeti yarıya varmayan develer: demekdir. Müfredi, hılfe'dir. Gebelik müddeti
yarıya varanlara, ışâr derler; müfredi uşerâ'dır.
Suffe: Mescid-i
Nebevî'nin geri tarafında, ona bitişik Olarak yapılmış bir gölgelikdir. Buna
lisânımızda da sofa yahut sundurma denir. Burası fakır muhacirlerin
"barındıkları bir yerdi. Bu zevat islâmin misafirleri olup kendilerine
ashâb-ı suffe denilirdi. Burada yatarlar, ibâdetle ve Kur'ân okumakla meşgul
olurlardı. Geçimlerini tedârik için ormandan odun toplayıp satarlardı.
Ekseriyetle vakitlerini Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in huzurunda
geçirirlerdi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin tâyin
buyurduğu muallimler, bu zevata Kur'an-ı Kerîm öğretir; dînî bilgiler verirdi.
Bu suretle yetiştirilen ashâb-ı suffe, yeni müslüman olan kabilelere Kur'ân
muallimi olarak gönderilirlerdi. Bu sebeple kendilerine kurrâ denilirdi. Mescid-i
Nebevî'nin sofasında yüzlerce kurrâ bulunurdu. Hafız Ebû Nuaym
«Hılyetü'I-Evliyâ» adlı eserinde ashâb-ı sofadan yüzden fazlasının ismini
saymaktadır. Bunlardan biri de Hz. Ebû Hureyre'dir. Ebû Hureyre (Radiyallahu
anh) Nebi {Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den hiç ayrılmaz, onun söylediklerini
can kulağı ile dinler ve bellerdi. Hele Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in duasına nail oldukdan sonra her işittiğini taşa yazar gibi beller
olmuşdu. Ashâb-ı kiram içersinde en ziyâde hadîs rivayet etmesi bundandır.
Kendisine ta'riz yollu çok hadîs rivayet ettiğini söyliyenlere şu cevâbı vermişdi: «Muhacir
kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticâretleri ile, ensâr kardeşlerimiz de
bahçelerindeki, tarlalarındaki ziraatları ile meşgul olurlarken Ebû Hureyre
boğaz tokluğuna Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın yanından ayrılmaz; bu
suretle onların bulunmadıkları meclislerde hazır bulunur ve onların
belleyemediklerini bellerdi.»
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) Ashâb-ı Suffe 'nin maişetleri ile tâlim ve terbiyeleri ile pek
yakından alâkadar olur; onları kendi ailesi efradından ileri tutardı. Ashâb-ı
Kiram'ın zenginleri de gerek yiyecek gerekse giyecek hususunda ashâb-ı suffeyi
görüp gözetirlerdi.
Buthân: Medine'ye yakın
bir yer,in ismidir. Akîk de Medîne'de bir vâdîdir. Hadisde hassaten bunların
zikredilmesi Medîne'ye en yakını ve pazarı oralarda bulunduğundandır.
Kevmâ': Büyük hörgüçlü
deve, demekdir.
Bu hadîsler, Kur'ân-ı
Kerîm'i öğrenip, Öğretmeye teşvik etmektedirler. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) ashabını fânî dünyaya değil, bakî olan âhiret kazancına teşvik etmek
istemiş: bunu onlara temsil yolu ile anlatmıştır. Yoksa bütün dünya Allah
Teâlâ'nın bir âyetine veya bir âyetinin sevabına bedel olamaz.