NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
11 - (905) حدثنا
محمد بن
العلاء
الهمداني.
حدثنا ابن نمير.
حدثنا هشام عن
فاطمة، عن
أسماء ؛ قالت:
خسفت
الشمس على عهد
رسول الله صلى
الله عليه وسلم.
فدخلت على
عائشة وهي
تصلى.
فقلت: ما شأن
الناس يصلون ؟
فأشارت
برأسها إلى
السماء. فقلت:
آية ؟ قالت:
نعم. فأطال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم القيام
جدا. حتى
تجلاني الغشي.
فأخذت قربة من
ماء إلى جنبي.
فجعلت أصب على
رأسي أو على
وجهي من
الماء. قالت:
فانصرف رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وقد
تجلت الشمس.
فخطب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
الناس. فحمد
الله وأثنى
عليه. ثم قال
"أما بعد. ما
من شيء لم أكن
رأيته إلا في
مقامى هذا.
حتى الجنة والنار.
وإنه قد أوحى
إلى أنكم
تفتنون في
القبور قريبا
أو مثل فتنة
المسيح
الدجال. (لا
أدرى أي ذلك
قالت أسماء)
فيؤتي أحدكم
فيقال: ما
علمك بهذا
الرجل ؟ فأما
المؤمن أو
الموقن. (لا
أدري أي ذلك
قالت أسماء)
فيقول: هو
محمد، هو رسول
الله، جاءنا
بالبينات
والهدي.
فأجبنا وأطعنا.
ثلاث مرار.
فيقال له: نم. قد
كنا نعلم إنك
لتؤمن به. فنم
صالحا. وأما
المنافق أو
المرتاب (لا
أدري أي ذلك
قالت أسماء)
فيقول: لا
أدري. سمعت
الناس يقولون
شيئا فقلت".
[ش
(تجلاني
الغشي) وروى
أيضا الغشي.
وهو بمعنى الغشاوة.
وهو معروف
يحصل بطول
القيام في
الحر، غير ذلك
من الأحوال.
أي علاني مرض
قريب من الإغماء
لطول تعب
الوقوف. (ما
علمك بهذا
الرجل) إنما
يقول له
الملكان
السائلان. ما
علمك بهذا
الرجل. ولا يقول:
رسول الله.
امتحانا له
وإغرابا عليه.
لئلا يتلقى
منهما أكرام
النبي صلى
الله عليه
وسلم ورفع
مرتبته.
فيعظمه هو
تقليدا لهما،
لا اعتقادا.
ولهذا يقول
المؤمن: هو
رسول الله.
ويقول
المنافق: لا
أدري. فيثبت
الله الذين
آمنوا بالقول
الثابت في
الحياة
الدنيا وفي
الآخرة].
{11}
Bize
Muhammedü'bnu'l-A'la El-Hemdânî rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Nümeyr
rivayet etti. (Dediki): Bize Hişâm, Fatime'den, o da Esma'dan naklen rivayet
etti. Esma şöyle demiş;
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) devrinde güneş tutuldu da, Aişe'nin yanına girdim. Aişe namaz
kılıyordu. (Kendisine):
— Bu insanlar'a ne oluyor ki, namaz
kılıyorlar?» dedim. Başı ile gökyüzüne işaret etti. Ben:
— «Bu bir âyet midir?» dedim. Âişe:
«Evet» diye işaret etti.
(Bunun üzerine ben de Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e uyarak namaza
durdum. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıyamı pek uzattı, hattâ
üzerime baygınlık geldi. Bunun üzerine yanıbaşıma bir tulum su alarak, ondan
başıma veya yüzüme serpmeye başladım. Derken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) namazdan çıktt; güneş de açılmıştı. Cemaata bir hutbe okudu. (Evvelâ)
Allah'a hamd-ü senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
Bundan sonra: Görmediğim
bir şey kalmadı ki, şu makamımda bana gösterilmiş olmasın. Cennet ve cehennemi
bile., (gördüm.) Bana muhakkak surette bildirildi ki siz kabirlerde Mesih-i
deccâlın fitnesine yakın yahut onun kadar —Esmâ'nın bu iki sözden hangisini
söylediğini bilmiyorum.— bir fitne göreceksiniz. Sizden birinize (kabirde)
gelerek:
— Bu zât hakkında bilgin ne idi? diye
soracaklar. Mü'min yahut mûkin —Esmâ'nın bunlardan hangisini söylediğini
bilemiyorum.— o Muhammed' dir; o Allah'ın Resulüdür. Bize Beyyinelerle hidâyet
getirdi. Biz de ona icabet ve itaat ettik, diyecek; bu üç def'â tekrarlanacak.
Kendisine. (Sen uyu. Zâten biz, senin ona muhakkak surette inandığını bilirdik.
Sen rahatça uyu) diyecekler. Münafık veya şüpheciye —ki Esma bunların hangisini
söylediğini bilemiyorum.— gelince: O:
— Ben bilmem. Âlemin bir şey söylediğini
işittim; ben de söyledim, cevâbını verecek.
12 - (905) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. قالا: حدثنا
أبو أسامة عن
هشام، عن
فاطمة، عن
أسماء. قالت:
أتيت
عائشة فإذا
الناس قيام.
وإذا هي تصلي.
فقلت: ما شأن
الناس ؟ واقتص
الحديث بنحو
حديث ابن نمير
عن هشام.
{12}
Bize Ebû Bekir b. Ebi
Şeybe iie Ebû Kureyb rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan, o
da Fâtime'den, o da Esmâ'dan naklen rivayet etti. Esma şöyle demiş:
Aişe'ye geldim. Bir de
baktım halk ayakta! Âişe de namaz kılıyor.
— Bu insanlara ne
oluyor? dedim...
Râvî hadisi Ibni
Nümeyr'in Hişâm'dan rivayet ettiği hadis gibi anlattı.
13 - (905) أخبرنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا سفيان
بن عيينة عن
الزهري، عن
عروة.
قال:
لا تقل: كسفت
الشمس. ولكن
قل: خسفت
الشمس.
{13}
Bize Yahya b. Yahya haber
verdi. (Dediki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Zühri'den, o da Urve'den naklen haber
verdi. Urve: «Güneş Küsuf etti, deme. Lâkin güneş Hüsûf etti, de!» demiş.
İzah:
Hz. Esma'nın: «Başıma
veya yüzüme su serpmeye başladım... ilâh...» sözü, bu işi arka arkaya bir çok
defalar yapmadığına hamledilmiştir. Çünkü arka arkaya bir çok defalar yapmış
olsa namazı bozulurdu.
Ölen bir kimseye
kabrinde: «Bu zât hakkında ne bilirsin?» diye soranlar Münker ve Nekir adlı
suâl melekleridir. Meleklerin «Resulullah» demeyip; «bu zât» sözü ile iktifa
etmeleri, ölen kimseyi imtihan içindir. Çünkü onun hakkında Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) diye söz ederlerse bundan onun büyük bir mertebe
sahibi ve ikram'a lâyık bir zât olduğunu anlıyarak, melekleri taklîtden, o da hürmet
ve ta'zîmde bulunur. Meleklerin sözü imtihan olduğu içindir ki ölen kimse
mu'min ise: «O Resulullah »dır. diye cevap verecek; münafık ise: «Bilmiyorum»
demekle iktifa edecektir. Bu suretle Teâlâ Hazretleri Kur'ân-ı Kerim'inde beyân
buyurduğu vecihle mü'minleri hem dünyâda hem de âhirette îmânlarından sabit
kılacaktır.
Hadîsin metninde bir
iki yerde geçen «Esma» bunların hangisini söyledi, bilemiyorum.» ifadesi,
arayerdeki râvînin şekkettiğini gösterir.
Merhum Naim bey
Tecrid-i Sarih tercemesinde: «Husuf ve Küsüf zamanları dakikası dakikasına
hattâ saniyesi saniyesine erbabı tarafından evvelce hesâb edilerek haber
verilebilir. Pek ziyâde tekerrür eden tabiî hâdiselerden oldukları için bunları
görünce korkuya ne mahal vardır?» demek de uymaz. Çünkü «Bu kâinat nizâmının
bozulduğu gün demek olan kıyamet zamanın evvelden hesap ve tâyin edilmiş bu
gibi hâdiselerle vukûbulmayacağına hiç bir aklî delîl yoktur. İşte o büyük
hâdisenin gelip çattığı anda bu gösteri Allah'ın âyetlerinden biridir.» diyerek
namaza ibâdet ve niyaza koyulanlara —Eğer öyleleri o gün dünyâda kalmış
bulunursa— ne mutlu!
Bütün vakitlerini
ibâdât ve tâattan hâli bırakıp: «Hesapla bilinecek vukûatdan ne korkmalı?»
diyen gafillerin başına ise —Allah'ın vaadi mu'cebince—varsın apansızın kıyamet
kopsun.»