NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
41 - (1094) حدثنا
شيبان بن فروخ.
حدثنا
عبدالوارث عن
عبدالله بن
سوادة القشيري.
حدثني والدي ؛
أنه سمع سمرة
بن جندب يقول:
سمعت محمدا
صلى الله عليه
وسلم يقول:
"لا
يغرن أحدكم
نداء بلال من
السحور، ولا هذا
البياض حتى
يستطير".
[ش
(حتى يستطير)
أي ينتشر ضوءه
ويعترض في
الأفق].
{41}
Bize Şeybân b. Ferrûh
rivayet etti. (Dediki) Bize Abdülvâris, Abdullah b. Süvâdete'l-Kuşeyri'den
naklen rivayet eyledi. (Demişki): Bana babam rivayet etti, o da Semûratü'bnü
Cündeb'i şunu söylerken işitmiş: Ben, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i
:
«Sakın sizden birinizi
ne Bilâl'ın nidası ne de yayılmadıkça şu aydınlık sahurdan menetmesin.»
buyururken dinledim.
42 - (1094) وحدثنا
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل بن
علية. حدثني
عبدالله بن
سوادة عن
أبيه، عن سمرة
بن جندب رضي
الله عنه قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم:
"لا
يغرنكم أذان
بلال، ولا هذا
البياض (لعمود
الصبح) حتى
يستطير هكذا".
{42}
Bana Züheyr b. Harb
rivayet etti. (Dediki) Bize İsmail b.
Uleyye rivayet eyledi. (Dediki): Bana Abdullah b. Sevâde, babasından, o da
Semûratü'bnü Cündeb (Radiyallahu anh) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Sakın bizi ne Bilâl'in ezanı
ve sahabın direk gibi görünen aydınlığına işaretle- ne de şu beyazlık şu
şekilde dağılmadikça aldatmasın.» buyurdular.
43 - (1094) وحدثني
أبو الربيع
الزهراني. حدثنا
حماد (يعني
ابن زيد)
حدثنا
عبدالله بن سوادة
القشيري عن
أبيه، عن سمرة
بن جندب رضي
الله عنه قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم:
"لا
يغرنكم من
سحوركم أذان
بلال، ولا بياض
الأفق
المستطيل
هكذا، حتى
يستطير هكذا".
وحكاه حماد
بيديه قال:
يعني معترضا.
{43}
Bana Ebu'r-Rabi'
Ez-Zehrâni rivayet etti. (Dediki) Bize
Abdullah b. Sevadete'I-Kuşeyri, babasından, o da Semuratü'bnü Cündeb
(Radiyalîahu anh)'dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş: Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem);
«Sakın ne Bilâl'ın ezanı
ne de ufukda şöyle görünen uzun aydınlık Şu şekilde yayılıncaya kadar
sahurunuzdan sizi aldatmasın.» buyurdular.
Hammâd bunu iki eliyle
göstererek genişliğine zuhur eden aydınlığını anlatmak istediğini hikâye
etmiştir.
44 - (1094) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ. حدثنا
أبي. حدثنا
شعبة عن
سوادة، قال:
سمعت سمرة بن
جندب رضي الله
عنه وهو يخطب
يحدث عن النبي
صلى الله عليه
وسلم ؛ أنه
قال:
"لا
يغرنكم نداء
بلال، ولا هذا
البياض حتى
يبدو الفجر
(أو قال) حتى
ينفجر الفجر".
{44}
Bize Ubeydullah b. Muâz
rivayet etti. (Dediki) Bize babam
rivayet etti (Dediki) Bize Şu'be, Sevâde'den naklen rivayet eyledi.
(Demişki): Ben, Seınuratu'bnü Cündeb {Radiyalluhu anh)'ı hutbe okuyarak Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet ederken dinledim:
«Sizi ne Bilâl'ın nidası
ne de fecir görününceye kadar -Yahut fecir yarılıneaya kadar görülen şu
aydınlık aldatmasın»
(1094) وحدثناه
ابن المثنى.
حدثنا أبو
داود. أخبرنا
شعبة. أخبرني سوادة
بن حنظلة
القشيري. قال:
سمعت سمرة بن
جندب رضي الله
عنه يقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فذكر
هذا.
{…}
Bize bu hadisi
İbnü'l-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Davud rivayet etti.
(Dediki): Bize Şu'be haber verdi. (Dediki): Bana Sevadetü'bnü
Hanzalete'l-Kuşeyri haber verdi, Senuıratü'hnü Cündeb (Radiyallahu anh)'ı
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururdu... derken dinledim,
diyerek bu hadisi anlattı.
İzah
İbni Mesûd (Radiyallahu
anh) hadîsini Buhâri «Ezan» ve «Talâk» bahislerinde, Ebû Dâvud , Nesâi ile İbni
Mâce «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmişlerdir.
Hz. Bilal'in geceleyin
ezan okuması sabahın yaklaştığım bildirmek içindir. Tâki teheccüd namazı
kılanlar namazı keserek biraz uyusunlar da, sabah namazına neşatla kalksınlar,
uyuyanlar da uyanarak azcık teheccüd namazı kılsınlar yahut sahur yemeği yesinler,
sonra yıkanarak veya abdest alarak sabah naanazına hazır olsunlar.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in mübarek eliyle işaret ederek gösterdiği birinci fecirden
murâd Fccr-i Kâzib yâni alaca karanlıktır. Bunun hakikati ufukta yukarıdan
aşağı doğru sarkan bir aydınlıktır. Sonra tekrar kaybolur. Fecr-i Kâzib geceden
sayılır. Onunla sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. O anda sahur yemeği
yenilebilir.
RcsûluIIah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ikinci işareti ile Fecr-i Sadık'ı yâni hakiki tanyeri ağarmasını
göstermiştir.
Bunun mâhiyeti
aydınlığın ufukta genişliğine yayılmasıdır. Bu aydınlık sabahı bildirir. Onunla
sabah namazının vakti girer.