SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

HACC BAHSİ

<< 1354 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

446 - (1354) حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث عن سعيد بن أبي سعيد، عن أبي شريح العدوي ؛ أنه قال لعمرو بن سعيد، وهو يبعث البعوث إلى مكة: ائذن لي. أيها الأمير ! أحدثك قولا قام به رسول الله صلى الله عليه وسلم، الغد من يوم الفتح. سمعته أذناي. ووعاه قلبي. وأبصرته عيناي حين تكلم به. أنه حمد الله وأثنى عليه. ثم قال "إن مكة حرمها الله ولم يحرمها الناس. فلا يحل لامرئ يؤمن بالله واليوم الآخر أن يسفك بها دما ولا  يعضد بها شجرة. فإن أحد ترخص بقتال رسول الله صلى الله عليه وسلم فيها فقولوا له: إن الله أذن لرسوله ولم يأذن لكم. وإنما أذن لي فيها ساعة من نهار. وقد عادت حرمتها اليوم كحرمتها بالأمس. وليبلغ الشاهد الغائب" فقيل لأبي شريح: ما قال لك عمرو ؟ قال: أنا أعلم بذلك منك. يا أبا شريح ! إن الحرم لا يعيذ عاصيا ولا  فارا بدم ولا  فارا بخربة.

 

{446}

Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd'den; o da Ebû Şureyh-i Adevî'den naklen rivayet etti ki, Ebû Şureyh Amr b. Saîd'e :

 

—Mekke'ye ordu gönderirken—

 

«Bana, müsaade buyur yâ Emîr! Sana Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Mekke'nin fethinin ertesi günü söylediği bir sözü anlatayım. Bunu benim kulaklarım işitmiş; kalbim bellemiş ve konuşurken gözlerim görmüştür.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah'a hamd-û senada bulunduktan sonra:

 

  Şüphesiz Ici, Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Binâenaleyh Allah'a ve Âhiret gününe iman eden hiç bir kimsenin orada kan dökmesi ve oradan bir ağaç kesmesi helâl değildir. Şayet bir kimse orada Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemj'ın harbi ile istidlal ederek kendisi için harb'e ruhsat görürse ona: Allah, Resulüne (bu bâbta) izin vermiş, fakat size izin vermemiştir deyin! Bana da ancak gündüzün bir saatında Mekke'de kıtale izin verdi. Mekke'nin bugünkü hürmeti dünkü hürmeti gibi olmuştur. Burada bulunan, bulunmayana tebüğ etsin.» buyurdular.

 

Ebû Şureyh'e (bunu söyleyince) Amr sana ne dedi? diye soranlar oldu. Ebû Şureyh :

 

  Ben bunu senden daha iyi bilirim yâ Ebâ Şureyh! Muhakkak ki, Harem-i Şerif bir âsîyi, bir idam kaçagını ve bir bozguncuyu barındırmaz cevâbını verdi, dedi.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhâri «Hacc ve Megâzî» bahislerinde; Tirmizî «Hacc ve Diyât» bahislerinde, Nesâî «Hacc ve İlim» bahislerinde muhtelif râvîîerden tahrîc etmişlerdir.

 

Buûs:" «Ba's»'in cem'idir. Ba's göndermek mânâsına masdar olarak kullanıldığı gibi gönderilen şey mânâsına da gelir. Burada ondan murâd bir yere gönderilen ordudur. Amr b. Saîd bu orduyu Mekke'ye hicretin altmışıncı yılında Abdullah b. Zübeyr üzerine gönderiyordu. Bunun sebebi evvelce de işaret ettiğimiz şelide Abdullah b. Zübeyr'in Yezîd'e bey'at etmemesiydi. Hz. Muâviye vefat edince oğlu Yezîd Abdullah b. Zübeyr'den bey'at istemiş, o bunu kabul etmeyerek Mekke'ye gitmişti. Yezîd buna kızdı ve Mekke valisi Yahya b. Hakim'e mektup yazarak Abdullah b. Zübeyr'den bey'at alınmasını emretti. Hz. Abdullah çârnâçâr bey'at ettiyse de Yezîd mektupla bildirilen bu bey'ati kabul etmedi. Hz. Abdullah'ın bağlı olarak getirilmesini istedi. Yahya tekrar Abdullah b. Zübeyr'e müracaat ettiği vakit Hz. Abdullah Beyt-i Şerife sığındığını bildirdi. Yezîd bunu da kabul etmedi ve o gün Medine valisi bulunan Amr b. Saîde mektup yazarak Abdullah b. Zübeyr üzerine ordu göndermesini emretti, o da gönderdi. İşte hadîs-i şerifte beyân edilen muhavere bu sırada geçmiştir. Amr b. Saîd sahabi değildir.

 

İbni Battâî Ehl-i Sünnet ulemâsına göre Hz. Abdullah b. Zübeyr'in hilâfete Yezîd 'den de Abdülmelik'ten de evlâ olduğunu söyler. Çünkü Hz. Abdullah sahâbî'dir. Kendisine ötekilerden önce bey'at edilmiştir. îmam Mâlik dahî: «İbni Zübeyr Abdülmelik'ten evlâdır» demiştir. Ebû Şureyh Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işittiği hadîsi: «Onu kulaklarım işitmiş; kalbim bellemiş ve konuşurken gözlerim görmüştür» diyerek her vecihle bellediğini mübalâğa suretiyle anlatmak istemiştir.

 

Ruhsat: Hürmet delili mevcûd olmakla beraber kulların özürüne mebnî ikinci defa meşru olan şeydir.

 

Harbe: Esâs itibariyle hırsızlık demektir. Ekseriyetle deve hırsızlığında kullanılır. Bâzılarına göre harbe dinde fesat çıkarmaktır. Bu kelimeye daha başka mânâlar verenler de vardır.

 

Görülüyor ki, Ebû Şureyh Amr b. Saîd'in Mekke'ye ordu göndermesini doğru bulmamış, bütün varlığı ile onu bundan vazgeçirmeye çalışmıştır. Ebû Şureyh bu bâbda rivayet ettiği hadîsin umûmiyle istidlal etmiş, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke'de harbi haram kıldıktan sonra orada harb edilemiyeceğine ve İbni    Zübeyr'in katli caiz olmadığına kaail olmuştur.

 

Tıybî diyor ki : «Amr bunu işitince (Bunu ben senden daha iyi bilirim) diyerek Ebû Şureyh'in sözünü reddetmiş ve (Sen bu hadîsi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işitmiş ve bellemişsin ama mukaateden ne demek istediğini anlamamışsın. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bu sözü bir yerin kahran feth edilmesi sebebiyledir. Yoksa Harem hâricinde öldürülmeyi hak eden bir kimse sebebiyle söylememiştir. Benim sadedinde bulunduğum hâdise bu ikinci kabildendir. Şu halde bana nasıl inkârda bulunuyorsun?)  demek istemişti.»

 

Zahirîler'den îbni Hazm bu bâbda Amr b. Said'e şiddetle hücum etmiş ve şunları söylemiştir: «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sahâbîsinden daha âlim görünmek isteyen fâsık, dalkavuk, şeytan, alçak bir herifin kıymeti olamaz. Allah ve Resulüne âsî olan ancak bu fâsık ile onu iktidara getirenlerdir. Dünya ve Âhiret kepazeliğini üzerine alan da ancak kendisi ve onu tasvîb edenlerdir.»

 

«Kendisi için harbe ruhsat» görmekten murâd; «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nasıl harb etti ise ben de harb ederim» demektir.