NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
464 - (1367) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا يزيد بن
هارون. أخبرنا
عاصم الأحول.
قال: سألت
أنسا:
أحرم
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم المدينة
؟ قال: نعم. هي
حرام. لا
يختلى خلاها.
فمن فعل ذلك فعليه
لعنة الله
والملائكة
والناس
أجمعين.
{464}
Bana Züheyr b. Harb
rivayet etti. (Dediki): Bize Yezîd b. Hârûn rivayet .etti. (Dediki): Bize
Âsım-i Ahvel haber verdi. (Dediki): Enes'e :
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) Medine'yi haram kıldı mı? diye sordum:
— Evet, o haramdır. Onun
ot'u koparılmaz, bunu kim yaparsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti onun üzerinedir, cevâbını verdi.»
İzah:
Bu hadîsi Buhârî «Hacc»
ve «İ'tisâm» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Bu hadîsde Medine'nin
nereden nereye kadar haram olduğu müphem bırakılmıştır. Bir iki hadîs sonra
gelecek Hz. Alî rivayetinde Medine'nin Ayr ile Sevr dağları arasındaki
arazisinin haram olduğu görülecektir.
Hadesten murâd günah
işlemektir. (metinler'in tercümesinde günah diye geçiyor zaten ancak Hades
kelimesinin manalarından birinin de anlaşılması açısından yer verdik )
İbni Enes'in
rivayetinden anlaşılıyor ki Medine'nin hareminde günah işleyen bir kimseyi
barındırmak ve korumak da aynı laneti mücibdir.
Muhdis: Günah işleyen demektir.
İmam Mâzirî bu kelimenin (Muhdes) şeklinde dahî okunduğunu söylemiştir. Bu
takdirde ondan bizzat bid'at ve günahlar kastedilir. Kaadî İyad'ın beyânına
göre ulemâ, bu hadîsdeki lanet meselesiyle Medine'nin hareminde işlenen
suçların büyük günahlardan sayılacağına istidlal etmişlerdir. Çünkü lanet ancak
büyük günah karşısında yapılır. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
lanette bulunmaları o kimsenin rahmet-i ilâhiyyeden uzaklaştırıldığını
mübalâğalı bir şekilde ifade etmek içindir. Çünkü lâ'n lûgatta kovmak ve
uzaklaştırmak mânâlarına gelir. Ulemâ buradaki lâ'ndan azâb ve Cennet'e ilk
girenler arasından koğulmak mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Bu lanet
küffârın rahmet-i ilâhiyyeden ebediyyen uzaklaştırıldıklarını bildiren lanet
gibi değildir. İmam Mâzirî sarf ve adl kelimelerinin tefsirinde ulemânın
ihtilâf ettiklerini söylemiştir. Cumhûr'a göre sarftan murâd farz; adl'den
maksat da nafile ibâdettir. Hasan-ı Basrî bunun aksine olarak sarfın nafile,
adlin de farz ibâdet olduğunu söylemiştir. Esmaî'ye göre sarf tevbe demektir.
Adl'den murâd da fidyedir. Bu mânâ Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
Efendimizden rivayet olunmuştur. Yûnus sarfın kazanç, adl'in de fidye mânâsına
geldiğini söylemiştir.
Bir takımları Adl'e
çâre, bâzıları da misil mânâsını vermişlerdir. «Sarf diyet, adl de ziyâdedir.»,
diyenler de olmuştur. Kaadî İyad ulemâdan bâzılarının bu hadîse:
«Allah o kimsenin farz
ve nafile İbâdetlerini ceza suretiyle kabul etse de rızâ suretiyle kabul etmez»
mânâsını verdiklerini söylemiştir.
Bir takımları buradaki
kabulün günahlara keffâret mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Bu hadîsin ekserî
nüshalarında: İbni Enes: Yahut günah işliyen birini barmdırırsa dedi.» ibaresi
vardır. Bâzı nüshalarda İbni Enes yerine Enes denilmiştir. Fakat doğrusu îbni
Enes'dir. Çünkü hadîs, baştan sona Hz. Enes'in sözüdür. Binâenaleyh sonunda Hz.
Enes'in bizzat istidrâk yaparak Enes şöyle söyledi demesinin bir mânâsı yoktur.
İbni Enes, babam şunu da söyledi» demek istemiştir.