SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

MUSAKAT BAHSİ

<< 1563 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

32 - (1563) حدثنا أبو الهيثم خالد بن خداش بن عجلان. حدثنا حماد ابن زيد عن أيوب، عن يحيى بن أبي كثير، عن عبدالله بن أبي قتادة؛

 أن أبا قتادة طلب غريما له فتوارى عنه. ثم وجده. فقال: إني معسر. فقال: آلله؟ قال: ألله. قال: فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول (من سره أن ينجيه الله من كرب يوم القيامة فلينفس عن معسر، أو يضع عنه).

 

[ش (فقال: آلله. قال: ألله) الأول قسم سؤال. أي أبالله؟ وباء القسم تضمر كثيرا مع الله. قال الرضى، وإذا حذف القسم الأصلي، أعني الباء، فالمختار النصب بفعل القسم. ويختص لفظة الله بجواز الجر مع حذف الجار، بلا عوض. وقد يعوض عن الجار فيها همزة الاستفهام، أو قطع همزة الله في الدرج.

(كرب) جمع كربة، وهي الغم الذي يأخذ بالنفس.

(فلينفس) أي يمد ويؤخر المطالبة. وقيل: معناه يفرج عنه].

 

{32}

Bize Ebul-Heysem Hâlid b. Hidâş b. Aclân rivayet etti. (Dediki): Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den naklen rivayet etti, ki

 

Ebû Katâde bir borçlusunu aramış da borçlu ondan gizlenmiş. Sonra onu bulmuş. Borçlu: Ben fakirim, demiş. Ebû Katâde: Allah'a yemin eder misin? diye sormuş. Borçlu:

 

  Billahi, diye yemin etmiş. Ebû Katâde:

 

  Zîrâ ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)V :

 

«Her kimi Allah'ın kıyamet gününün dehşetinden kurtarması memnun ederse fakire nefes aldırsın; yahut alacağını ona bağışlasın!» buyururken işittim; demiş.

 

 

(1563) - وحدثنيه أبو الطاهر. أخبرنا ابن وهب. أخبرني جرير بن حازم عن أيوب، بهذا الإسناد، نحوه.

7 - باب تحريم مطل الغني. وصحة الحوالة، واستحباب قبولها إذا أحيل على ملى.

 

{…}

Bu hadîsi bana Ebu't-Tâhir de rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Cerîr b. Hâzim, Eyyûb'dan naklen bu hadîsin benzerini haber verdi.

 

 

İzah:

Hz. Huzeyfe rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Buyu'», «Benî îsrâîl* ve «İstikraz» bahislerinde; İbni Mâce «Ahkâm»da; Ebû Hureyre (Radiyallahu anh) rivayetini Buhâri «Buyu'» ve «Benî isrâîl», bahislerinde; Nesâî «Buyû'»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

 

Fityân: Fetânın cem'idir. Fetâ: Hür veya köle hizmetçi demektir. Rivâyetlerdeki tecevvüz ve tecâvüz tâbirleri: Alacak isterken müsamaha göstermek; affetmek mânâlarınadır.

 

Bu hadîsler borçlu fakire mühlet vermenin ve borcunun ya tamamını yâhut bir kısmını bağışlamanın; borç isterken zengin, fakır kim olursa olsun herkese müsamaha göstermenin faziletine delildirler.

 

Ulemâ zenginliğin hududunu tâyinde ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları: Nafakası üzerine vacib olan kimselerin geçimini te'mîn eden zengin sayılır, demişlerdir. Sevrî, îbni Mübarek, İmam Ahmed ve îshak'a göre elli dirhem gümüşe veya o kıymette altına sahip olan zengin sayılır. İmam Şafiî: «Bir kimse bâzan kazandığı bir dirhemle zengin, bâzan da bedenen zayıf ve aile efradı kalabalık olması sebebiyle bin dirhem kazansa fakir olur.» demiştir. Bir takımları zenginliği zekâttaki nisâb miktarına mâlik olmakla, bâzıları da zekât almağa ehil olmamakla tahdîd etmişlerdir. Elbisesinden, meskeninden, hizmetçisinden, borcundan ve aile nafakasından fazla malı bulunan kimsedir; diyenler de olmuştur.

 

Hanefîler'e göre zenginlik üç mertebedir:

 

1) Zekât îcâbeden zenginlik;

 

2) Sâdaka-i fıtır ve kurban îcâbeden, zekât almayı haram kılan zenginlik; ve

 

3) Dilenmeyi haram kılan zenginlik. Bâzıları bunu elli dirhem, kıymetinde malı olmakla tahdîd etmişlerse de ekseriyete göre günlük yiyeceğini ve avret yerini örtecek elbisesini te'mîn eden kimseye dilenmek haramdır. Kazanmaya kudreti olan fakirin hükmü de budur.

 

Aynî diyor ki: «Bütün bunlar dilenmesi ve sadaka alması caiz olup olmayan kimse hakkındadır. Burada yâni fakire mühlet verilmesi hususunda îtimad edilen cihet zenginliğin, fakirliğin örfü âdete râci' olmasıdır. Emsaline nisbetle vakti hâli yerinde olan, zengin; böyle olmayan fakirdir.»