NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
5 - (1616) حدثنا
عمرو بن محمد
بن بكير
الناقد. حدثنا
سفيان بن
عيينة عن محمد
بن المنكدر.
سمع جابر بن عبدالله
قال:
مرضت
فأتاني رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وأبو
بكر. يعوداني،
ماشيان. فأغمى
علي. فتوضأ ثم صب
علي من وضوئه.
فأفقت. قلت: يا
رسول الله!
كيف أقضي في
مالي؟ فلم يرد
علي شيئا. حتى
نزلت آية
الميراث:
{يستفتونك قل
الله يفتيكم
في الكلالة}. [4
/النساء /176].
[ش
(ماشيان) هكذا
هو في أكثر
النسخ:
ماشيان. وفي بعضها:
ماشيين. وهذا
ظاهر. والأول
صحيح أيضا. وتقديره:
وهما ماشيان.
(الكلالة)
قالوا: هي اسم
يقع على
الوارث وعلى
الموروث. قإن
وقع على
الوارث فهم من
سوى الوالد
والولد. وإن
وقع على
الموروث فهو
على من مات
ولا
يرثه أحد
الأبوين ولا أحد
الأولاد. وقال
النووي:
اختلفوا في
اشتقاق الكلالة.
فقال
الأكثرون:
مشتقة من
التكلل، وهو
التطرف. فابن
العم، مثلا،
يقال له:
كلالة. لأنه ليس
على عمود
النسب بل على
طرفه. وقيل: من
الإحاطة ومنه
الإكليل. وهو
شبه عصابة
تزين بالجوهر.
فسموا كلالة
لأحاطتهم
بالميت من
جوانبه وقيل:
مشتقة من كل
الشيء، إذا
بعد وانقطع.
ومنه قولهم:
كلت الرحم إذا
بعدت وطال
انتسابها.
ومنه كل في
مشبه إذا
انقطع لبعد
مسافته.
واختلف
العلماء في
المراد
بالكلالة في
الآية على
أقوال: أحدها
المراد
الموارثة،
إذا لم يكن
للميت ولد
ولا
والد. وتكون
الكلالة منصوبة
على تقدير
يورث وراثة
كلالة.
والثاني أنه
اسم للميت
الذي ليس له
ولد ولا
والد، ذكرا
كان الميت أو
أنثى. كما
يقال: رجل
عقيم وامرأة عقيم.
وتقديره يورث
كما يورث في
حال كونه كلالة.
والثالث أنه
اسم للورثة
الذين ليس
فيهم ولد ولا والد.
والرابع أنه
اسم للمال
المورث].
{5}
Bize Amr b. Muhammed b.
Bükeyr En-Nâkıd rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Muhammed b.
Münkedir'den naklen rivayette bulundu. O da Câbir b. Abdillâh'ı şunları
söylerken işitmiş:
Hastalandım da
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekir'le birlikte yaya olarak beni
dolaşmaya geldiler. Derken bayıldım. Bunun üzerine abdest aldı; sonra abdest
suyundan üzerime döktü; ben de ayılarak: Yâ Resûlâllah, malım hususunda nasıl
hüküm vereyim? dedim» fakat bana bir cevap vermedi. Nihayet mîrâs âyeti (olan)
:
[Senden fetva
istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin
mirası hakkında hükmünü açıklıyor:] (Nisa 176) nazm-ı celîli indi.
6 - (1616) حدثني
محمد بن حاتم
بن ميمون.
حدثنا حجاج بن
محمد. حدثنا
ابن جريج. قال:
أخبرني ابن
المنكدر عن
جابر بن
عبدالله. قال:
عادني
النبي صلى
الله عليه
وسلم وأبو بكر
في بني سلمة
يمشيان.
فوجدني لا
أعقل. فدعا
بماء فتوضأ.
ثم رش علي منه
فأفقت. فقلت:
كيف أصنع في
مالي؟ يا رسول
الله! فنزلت:
{يوصيكم الله
في أولادكم
للذكر مثل حظ
الأنثيين}. [4
/النساء /11].
{6}
Bana Muhammed b. Hatim
b. Meymun rivayet etti. (Dediki) Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti.
(Dediki): Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dediki): Bana İbni Münkedir, Câbir b.
Abdillâh'dan naklen haber verdi. Câbir söyle demiş:
Ben! Seleme (kabilesin)
de (rahatsız bulunduğumda) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekir'le
birlikte yaya olarak beni dolaşmaya geldiler. Beni aklımı kaybetmiş halde
buldu. Bunun üzerine su isteyerek
abdest aldı. Sonra o su'dan üzerime serpti. Ben de ayıldım ve: Malım hususunda
ne yapayım yâ Resûlâllah? dedim. Bunun üzerine:
«Allah size çocuklarınız
hakkında erkeğe iki kadın hissesi tavsiye ediyor.» [Nisa 176] âyet-i kerîmesi
indi.
7 - (1616) حدثنا
عبيدالله بن
عمر
القواريري.
حدثنا
عبدالرحمن
(يعني ابن
مهدي). حدثنا
سفيان قال:
سمعت محمد بن
المنكدر قال:
سمعت جابر بن
عبدالله يقول:
عادني
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وأنا مريض.
ومعه أبو بكر،
ماشين. فوجدني
قد أغمى علي.
فتوضأ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. ثم
صب علي من
وضوئه فأفقت.
فإذا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فقلت: يا رسول
الله! كيف
أصنع في مالي؟
فلم يرد علي
شيئا، حتى
نزلت آية
الميراث.
{7}
Bize Ubeydullah b, Ömer
El-Kavârîri rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahman yâni İbni Mehdi rivayet etti.
(Dediki): Bize Süfyân rivayet etti. (Dediki): Muhammed b. Münkedir'i şunları
söylerken işittim: Ben Câbir b. Abdillâh'ı şöyle derken işittim :
Ben basta iken
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni dolaşmaya geldi. Beraberinde Ebû
Bekir vardı; ikisi de yürüyerek geldiler. Beni baygın halde tuldü. Bunun
üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldı. Sonra abdest
suyundan benim üzerime döktü; ben de ayıldım. Bir de baktım karşımda Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hemen : Yâ Resûlâllah! Malım hususunda ne
yapayım? dedim. Bana hiç bir cevap vermedi. Nihayet miras âyeti indi.
8 - (1616) حدثني
محمد بن حاتم.
حدثنا بهز.
حدثنا شعبة.
أخبرني محمد
بن المنكدر
قال: سمعت
جابر بن عبدالله
يقول:
دخل
علي رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وأنا
مريض لا أعقل.
فتوضأ. فصبوا
علي من وضوئه.
فعقلت. فقلت:
يا رسول الله!
إنما يرثني
كلالة. فنزلت
آية الميراث.
فقلت لمحمد
بن المنكدر:
{يستفتونك قل
الله يفتيكم
في الكلالة؟}
قال: هكذا
أنزلت.
{8}
Bana Muhammed b. Hatim
rivayet etti. (Dediki): Bize Behz rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be rivayet
etti. (Dediki): Bana Muhammed b. Münkedir haber verdi. (Dediki): Câbir b.
Abdillâh'ı şunları söylerken işittim :
Ben aklım başımdan
gitmiş hasta bir halde iken yanıma Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
girdi; ve abdest aldı. Müteakiben üzerime onun abdest suyundan döktüler de,
aklım başıma geldi ve: Yâ Resûiâllah bana ancak kelâle mirasçı oluyor, dedim.
Bunun üzerine mîrâs âyeti indi.
(Râvi diyor ki:)
Muhammed b. Münkedir'e:
«Senden fetva
istiyorlar. De ki, size Kelâle hakkında Allah fetva veriyor.» [Nisa 176] âyeti
değil mi? dedim. (Evet), böyle indirildi, cevabını verdi.
(1616) - حدثني
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا النضر
بن شميل وأبو
عامر العقدي.
ح وحدثنا محمد
ابن المثنى.
حدثنا وهب بن
جرير. كلهم عن
شعبة، بهذا
الإسناد، في
حديث وهب بن
جرير: فنزلت
آية الفرائض.
وفي حديث
النضر
والعقدي:
فنزلت آية الفرض.
وليس في رواية
أحد منهم: قول
شعبة لابن المنكدر.
{…}
Bize İshâk b. İbrahim
rivayet etti. (Dediki): Bize Nadr b. Şümeyl ile Ebû Âmir El-Akadî haber
verdiler. H.
Bize Muhammed b.
El-Müsenna dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Vehb b. Cerîr rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi Şu'be'den
bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır. Vehb b. Cerîr hadîsinde : «Bunun üzerine
feraiz âyeti indi.» ibaresi; Nadr ile Akadî hadîsinde; «Bunun üzerine farz
âyeti indi.» cümlesi vardır. Ama bunlardan hiç birinin rivayetinde Şu'be'nin
İbni Münkedir'e söylediği söz yoktur.
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Taharet», «Tefsir», «Ferâiz» ve «Merdâ» bahislerinde; Nesâî «Taharet»,
«Tefsir». «Ferâiz» ve «Tıbb»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Vadû': Abdest suyu demektir.
Burada ondan murâd, ya Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in abdest aldığı su,
yahut bu suyun artığıdır.
Hz. Câbir (Radiyallahu
anh): «Malım hususunda ne yapayım?> sualiyle mirasının kime kalacağını
anlamak istemiştir. Nitekim Buhâri'nin rivayetinde bunu tasrîh etmiştir.
Rivayetlerin birinde Câbir (Radiyallahu anh): «Bana ancak yedi kız kardeşim
mirasçı oluyor.» demiştir.
Ulemânın beyanlarına
göre kelâle: Hem mirasçıya, hem de mîras bırakılan şeye verilen bir isimdir.
Mirasçı mânâsında kullanılırsa bu kelimeden murâd: Baba ile evlâddan başka
kimselerdir. Miras bırakılan mânâsına alınırsa, öldüğünde kendisine anne ve
babasından ve evlâdından hiç biri mirasçı olamayan kimsedir. Nevevi diyor ki:
«Ulemâ kelâle sözünün hangi kelimeden müştak olduğu hususunda ihtilâf
etmişlerdir. Ekseriyet (tekellül) den iştikak ettiğine kaildir. Tekellül:
Kenara kalmak, yan düşmek demektir. Meselâ; amca oğluna kelâle denilir; çünkü
nesebin doğru inen amudu üzerinde değil, yanda kalır. Bazıları ihata mânâsına
gelen (kelle) den alındığını söylerler; iklîl tâbiri bundan alınmıştır, îklîl:
Cevherle süslenmiş sargıya benzeyen (baş tacı gibi) bir şeydir... Kelâlenin
uzaklık ve inkıta' mânâsına gelen (kelle) fiilinden müştak olduğunu söyleyenler
de vardır.» Bazıları kelâlenin anne bir kardeşler demek olduğunu iddia etmiş;
bir takımları amca oğullarıdır, demiş, hattâ bütün asabelere kelâle denildiğini
söyleyenler olmuştur.
Zemahşeri'ye göre
kelâle üç mânâda yâni: Geride evlâd ve baba bırakmayan, kalanlardan evlâd ve baba
olmayanları ve baba yahut evlâd tarafından olmayan akraba mânâlarında
kullanılır.
Kelâleye verilen
muhtelif mânâlar arasında Aynî 'nin beyânına göre en sahihi baba ile evlâttan
başka akraba mânâsıdır.