SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

YEMİNLER BAHSİ

<< 1663 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

42 - (1663) وحدثنا القعنبي. حدثنا داود بن قيس عن موسى بن يسار، عن أبي هريرة. قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم (إذا صنع لأحدكم خادمه طعامه ثم جاءه به، وفقد ولى حره ودخانه، فلقعده معه. فليأكل. فإن كان الطعام مشفوها قليلا، فليضع في يده منه أكلة أو أكلتين)

قال داود: يعني لقمة أو لقمتين.

 

[ش (وقد ولى حره ودخانه) الولى مثل الرمى، القرب. أي ومن حق من ولى حر شيء وشدته، أن يلي قره وراحته. فقد تعلقت به نفسه وشم رائحته.

(مشفوها) المشفوه القليل. لأن الشفاه كثرت عليه حتى صار قليلا].

 

{42}

Bize El-Ka'nebî rivayet etti. (Dediki): Bize Davûd b. Kays, Mûsâ b. Yesâr'dan, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. (Demişki): Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Biriniz için hizmetçisi yemeğini hazırlayıp da getirdiği zaman —ki o hizmetçi yemeğin sıcağına, dumanına katlanmıştır— onu kendisi ile beraber oturtsun! O da yesin! Şayet yemek az olursa eline ondan bir yudum yahut iki yudum koyuversin!» buyurdular.

 

Râvi Davûd: «Yâni bir lokma yahut iki lokma» diye tefsir etmiş.

 

 

İzah:

Bu hadisin ikinci rivayetini Buhâri «Itk» ve «Et'ime» bahislerinde tahric etmiştir. Onu Tirmizî ile İmam Ahmed dahî' rivayet etmişlerdir. Tirmizî: «Bu hadîs hasen şahihdir.» demiştir.

 

Bu rivayetler El-Muhalleb'e göre yukarki Ebû Zerr hadîsini tefsîr mahiyetindedir. Çünkü Ebû Zerr (Radiyallahu anh) hadîsinde yiyecekte, giyecekte köle ile sahibinin bir tutulması emrolunmuş; burada köleyi sofraya oturtup oturtmama hususunda sahibi muhayyer bırakılmıştır. Ulemâdan bazıları: «Ebû Zerr hadîsinde hizmetçiye yemek yedirme emri müsavatın vâcib olduğunu beyân için değil, kendi yeyip de köleye tattırmamanın iyi bir şey olmadığını anlatmak içindir...» demişlerdir.

 

ibni'l-Münzir, bütün ulemaya göre hizmetçiye, bulunduğu yerde herkesin yediği yiyeceklerden yedirmek vâcib olduğunu nakletmiştir. Katık ve giyecek meselesi de öyledir.

 

Bu hadîslerdekî emir, bu işin farz değil, sünnet olduğuna delildir. Binaenaleyh çırağa, çobana, hizmetçiye ve köleye, kendi yediğinden yedirmeli, giydiğinden giydirmeli, onlara hoş muamelede bulunmalı, yapamıyacakları işi teklif etmemeli, gönüllerini kırmamalıdır. Bir evin yemeğini pişiren hizmetçi elbette o yemeğin kokusunu duyacaktır. Pişirdiği yemekten ona da yedirmek, hele sofraya çağırarak onu ayrı tutmamak ahlâkın en güzellerinden ma'duttur ki, bu hadîslerin ifade ettiği mânâ da budur.

 

İşte îslâm'da kölecilik!.. Esîr ve köle denilince gözlerinin önüne eziyet, işkence ve tahkirden başka bir şey gelmeyen dîn düşmanları bu hadîsleri ve müslümanların bu husustaki muamelelerini bilseler her halde kıyas binnefis yapmakla müthiş yanıldıklarını anlar; biraz olsun yüzleri kızarırdı!

 

Müslümanlar hiç bir vakit aldıkları esirlerin gözlerini çıkarmamış; onlara işkence ederek öldürmemiştir. Bilâkis târîhen sabittir ki, müslümanların halîfesi Ömer (Radiyallahu anh) Kudüs’e girerken deveyi yediyor, kölesi de devenin üzerinde oturuyordu. Çünkü deveye binme nöbeti onda idî... Fakat bu işi şimdi bize çeşitli yalandan suçlar isnad ederek ayıplayan Avrupalılar yapmışlardır. Müslümanların ellerindeki esîr ve kölelere gösterdikleri evlâd ve kardeş muameleleri her tarîf ve tasavvurun üstündedir. Bu sayede İslâm âfâkını güneşler gibi aydınlatan nice benam ulemâ kölelerden yetişmiştir. Bunlar saymakla bitmez. Biz yalnız bir misal verelim: îmam Şafiî 'nin hadîste altın silsile diye isim verdiği, İmam Mâlik, Nâfi ve İbni Ömer (Radiyallahu anh) üç kişiden ibaret olup bunlardan Hz. Nâfi' kölelikten yetişmedir.