NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
65 - (1769) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
ومحمد بن
العلاء الهمذاني.
كلاهما عن ابن
نمير. قال ابن
العلاء: حدثنا
ابن نمير.
حدثنا هشام عن
أبيه، عن
عائشة. قالت:
أصيب
سعد يوم
الخندق. رماه
رجل من قريش
يقال له ابن
العرقة. رماه
في الأكحل.
فضرب عليه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم خيمة في
المسجد يعوده
من قريب. فلما
رجع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم من
الخندق وضع
السلاح.
فاغتسل. فأتاه
جبريل وهو ينفض
رأسه من
الغبار. فقال:
وضعت السلاح؟
والله ما
وضعناه. اخرج
إليهم. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم (فأين؟)
فأشار إلى بني
قريظة. فقاتلهم
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فنزلوا
على حكم رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فرد رسول الله
صلى الله عليه
وسلم الحكم
فيهم إلى سعد.
قال: فإني
أحكم فيهم أن
تقتل المقاتلة،
وأن تسبى
الذرية
والنساء،
وتقسم
أموالهم.
[ش
(الأكحل) هو
عرق في وسط
الذراع، إذا
قطع لم يرقأ
الدم. قال
النووي: وهو
عرق الحياة،
في كل عضو منه
شعبة لها اسم].
{65}
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe ile Muhammed b. Alâ El-Hemdânî ikisi birden ibnü Numeyr'den rivayet ettiler.
İbnü'l-Alâ' dediki: Bize İbni Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize Hişâm,
babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş :
Sa'd Hendek günü
yaralandı. Onu Küreyş'ten İbni Arika denilen bir adam kolundaki şah damarından
yaraladı. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescidde ona
bir çadır kurdu; onu yakından dolaşıyordu. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Hendek'ten dönünce silâhı bırakarak yıkandı. Az sonra Cibril geldi.
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun başından tozu silkiyordu. Cibril:
«Silâhı bıraktın mı?
Vallahi biz onu bırakmadık! Onların karşısına çık!» dedi. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Nereye?» diye sordu. O
da Benî Kureyza'ya işaret etti. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) onlarla harb etti.
Binnetice onun hükmüne
boyun eğdiler. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de onlar hakkındaki
hakemliği Sa'd'a devretti. Sa'd:
—Ben de onlar hakkında
harbe yarayanlarının öldürülmesine, çocuk ve kadınlarının esir edilmesine ve
mallarının taksimine hükmediyorum! dedi.
66 - (1769) وحدثنا
أبو كريب.
حدثنا ابن
نمير. حدثنا هشام
قال: قال أبي:
فأخبرت أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال (لقد
حكمت فيهم
بحكم الله عز
وجل).
{66}
Bize Ebû Kureyb de
rivayet etti. (Dediki): Bize ibnü Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize Hişâm
rivayet etti. (Dediki): Babam şunu söyledi: Bana da haber verildiki, Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Gerçekten onlar
hakkında Allah (Azze ve Celle) 'nin hükmü ile hükmettiril» buyurmuşlar.
67 - (1769) حدثنا
أبو كريب.
حدثنا ابن
نمير عن هشام.
أخبرني أبي عن
عائشة؛
أن
سعدا قال،
وتحجر كلمه
للبرء، فقال:
اللهم! إنك
تعلم أن ليس
أحد أحب إلي
أن أجاهد فيك،
من قوم كذبوا
رسولك (صلى
الله عليه
وسلم) وأخرجوه.
اللهم! فإن
كان بقي من
حرب قريش شيء
فأبقني
أجاهدهم فيك.
اللهم! فإني
أظن أنك قد
وضعت الحرب
بيننا وبينهم.
فإن كنت وضعت
الحرب بيننا وبينهم
فافجرها
واجعل موتي
فيها. فانفجرت
من لبته. فلم
يرعهم (وفي
المسجد معه خيمة
من بني غفار)
إلا والدم
يسيل إليهم.
فقالوا: يا
أهل الخيمة!
ما هذا الذي
يأتينا من
قبلكم! فإذا
سعد جرحه يغذ
دما. فمات
منها.
[ش
(تحجر كلمه
للبرء) أي يبس
جرحه وكاد أن
يبرأ.
(فافجرها)
أي فشق
الجراحة شقا
واسعا، حتى
أموت فيها
وتتم لي
الشهادة.
(لبته)
هكذا هو في
أكثر الأصول
المعتمدة:
لبته. وهي
النحر. وفي بعض
الأصول: من
ليته. والليت
صفحة العنق.
وفي بعضها: من
ليلته. قال
القاضي: وهو
الصواب، كما
اتفقوا عليه
في الرواية
التي بعد هذه.
قال ابن حجر:
وكان موضع
الجرح ورم حتى
اتصل الورم
إلى صدره،
فانفجر من ثم.
(فلم
يرعهم) أي لم
يفجأهم
ويأتهم بغتة.
(يغذ
دما) هكذا هو
في معظم
الأصول
المعتمدة: يغذ.
ونقله القاضي
عن جمهور
الرواة. وفي
بعضها: يغدو.
وكلاهما صحيح.
ومعناه يسيل.
يقال: غذ الجرح
يغذ إذا دام
سيلانه. وغذا
يغذو إذا سال.
كما قال في
الرواية
الأخرى: فما
زال يسيل حتى
مات].
{67}
Bize Ebû Kureyb rivayet
etti. (Dediki): Bize ibnü Numeyr, Hişâm'dan rivayet etti. (Demişki): Bana
babam, Âişe'den naklen haber verdikî, Sa'd yarası kuruyup iyileşmeye yüz
tuttuğu sırada şunları söylemiş:
— Allahım! Sen
biliyorsun kî, benim için senin yolunda, Resulün (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'i yalanlayıp yurdundan çıkaran bir kavimle cihâd etmekten daha sevimli
bir nesne yoktur. Allahım! Eğer Kureyş harbinden bir şey kaldı ise beni (sağ)
bırak da senin uğrunda onlarla mücâhede edeyim! Allahım! Ben zannediyorum ki,
sen bizimle onların arasındaki harbi bıraktın. Şayet onlarla aramızdaki harbi
bıraktı isen şu yarayı patlat da ölümümü ondan yap!
Derken yara gırtlağından
patlamış. Oradakileri kanın kendilerine doğru akmasından başka ürküten bir şey
olmamış. (Mescidde onunla beraber Benî Gifâr'dan bir çadır varmış.) Oradakiler:
— Sizin tarafınızdan
bize gelen bu nesne nedir? demişler. Bir de ne görsünler! Sa'd'ın yarasından
kan fışkırıyor!.. Az sonra bundan vefat etmiş.
68 - (1769) وحدثنا
علي بن الحسين
بن سليمان
الكوفي. حدثنا
عبدة عن هشام،
بهذا
الإسناد،
نحوه. غير أنه قال:
فانفجر من
ليلته. فما
زال يسيل حتى
مات. وزاد في
الحديث قال:
فذاك حين يقول
الشاعر:
ألا يا سعد
سعد بني معاذ *
فما فعلت
قريظة والنضير
لعمرك إن سعد
بني معاذ * غداة
تحملوا لهو
الصبور
تركتم قدركم
لا شيء فيها *
وقدر القوم
حامية تفور
وقد قال
الكريم أبو
حباب *
أقيموا،
قينقاع، ولا تسيروا
وقد كانوا
ببلدتهم
ثقالا * كما
ثقلت بميطان
الصخور
[ش (فما فعلت)
هكذا هو في
معظم النسخ.
وكذا حكاه القاضي
عن المعظم.
وفي بعضها:
لما فعلت،
باللام بدل
الفاء، وقال:
وهو الصواب،
والمعروف في
السير.
(تركتم
قدركم) هذا
مثل لعدم
الناصر. وأراد
بقوله: تركتم
قدركم، الأوس.
لقلة حلفائهم.
فإن حلفاءهم
قريظة وقد
قتلوا. وأراد
بقوله: وقد
القوم حامية
تفور، الخزرج
لشفاعتهم في
حلفائهم بني
قينقاع حتى من
عليهم النبي
صلى الله عليه
وسلم، وتركهم
لعبدالله بن
أبي ابن سلول،
وهو أبو حباب
المذكور في
البيت الآخر.
(وقد
كانوا
ببلدتهم
ثقالا) أي بنو
قريظة، وثقالا
أي راسخين من
كثرة ما لهم
من القوة
والنجدة
والمال، كما
رسخت الصخور،
وهي الحجارة
الكبار، بتلك
البلدة.
(كما
ثقلت بميطان
الصخور) هو
اسم جبل من
أرض الحجاز في
ديار بني
مزينة. وهو
بفتح الميم
على المشهور.
وقال أبو عبيد
البكري
وجماعة: هو
بكسرها. وإنما
قصد هذا
الشاعر تحريض
سعد على
استبقاء بني
قريظة حلفائه،
ويلومه على
حكمه فيهم،
ويذكره بفعل عبدالله
بن أبي،
ويمدحه
بشفاعته في
حلفائهم بني
قينقاع].
{68}
Bize Aliy b. Hüseyn b.
Süleyman El-Kûfî de rivayet etti. (Dediki): Bîze Abde, Hişâm'dan bu isnâdla bu
hadîsin benzerini rivayet etti. Şu kadar var ki, o:
«Yarası o akşam patladı.
Ve ölünceye kadar akmaya devam etti.» dedi. Bir de hadîste şunu ziyade etti.
(Dediki):
«Bu, şâirin şunları
söylediği zamandı:
«Dikkat! Ey Sa'd, Benî
Muâz'in Sa'd'ı! Kureyza ile Nadîr ne yaptı;» «ömrüne yemin olsun ki, Benî Muâz'ın
Sa'd'ı; onların göçtükleri sabah sabreden yalnız o idi.»
«Çömleğinizi, içi boş
olarak bıraktınız! Halbuki bu kavmin çömleği kaynamış; taşıyor!»
«Büyük Ebû Hubâb: Durun
Kaynukaa gitmeyin! demişti.» «Bunlar memleketlerinde Meydân'daki kayalar kadar ağır
idiler!»
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü's-Salât» ile «Kitâbü'l-Megâzî»de tahrîc etmiştir.
Hadîs-i şerif Benî
Kureyza yahudilerine hakemlik yapan Sa'd b. Muâz (Radiyallahu anh)'in evvelce
Hendek harbinde yaralandığını, tam iyileşmek üzere iken Benî Kureyza harbi
koptuğunun, bu harbte hakemlik ettiğini ve harbte şehid olmak mukadder değilse
evvelce aldığı yaradan ölerek şehidlik mertebesine erişmesi için Allah'a duâ
ettiğini, nihayet duası kabul olunarak o yaradan vefat ettiğini bildiriyor.
Hendek harbinde Hz.
Sa'd'ı yaralayan şahıs Hibbân b. Kays yahut Hibbân b. Ebî Kays 'dır. Hadîste
annesinin adı ile kendisine Ibnü'I. Arika denilmiştir. Arika'mn ismi Kılâbe
binti Sa'd, künyesi de Ümmü Fâtime'dir. Güzel koku saçtığı için kendisine Arika
denilmiştir.
Müslümanlar Benî
Kureyza yahudilerini 3000 piyade ve 36 süvari ile muhasara etmişler; 20-25 gün
muhasaradan sonra yahudiler aman dileyerek Hz. Sa'd'in hakemliğine razı
olmuşlardı.
Görülüyor ki harb
emrini Cibril (Aleyhisselâm) getirmiştir. Bu hususta Taberânî ile Beyhakî'nin
Hz. Âişe'den rivayet ettikleri bir hadîste Âişe (Rodiyallahu anha) şöyle
demektedir: «Evde bulunduğumuz bir sırada bize bir adam selâm verdi. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) endişe ederek hemen ayağa kalktı. Onun arkasından
ben de kalktım. Bir de baktım Dihyetü'l-Kelbî!.. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem):
«Bu Cîbrîl'dir; bana
Ben-i Kureyza'ya gitmemi emrediyor!) dedi. Bu hâdise Hendek harbinden döndüğü
zaman oldu. Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Cibrîl
(Aleyhisselâm)'ın yüzünden tozu sildiğini hâlâ görür gibiyim!»
Bu husustaki muhtelif
rivayetlerden anlaşıldığına göre Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ordunun
önünden Hz. Alî'yi göndermiş; kendisine sancağı da vermiş. Fakat o yahudilerin
müstahkem yerlerine varınca Benî Kureyza toplanarak Nebiimiz (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) hakkında pek çirkin şeyler söylemişler. Nihayet 25 gün muhasaradan
sonra Hz. Sa'd'in hükmü mucebince harbe yarayan erkekleri kılıçtan geçirilerek
hazır hendeklere gömülmüş; kadın ve çocukları da müslümanlar arasında taksim
edilmiştir. Öldürülen yahudilerin sayısı hakkında rivayetler muhteliftir. Bazı
rivayetlere göre 400, bâzılarına göre 600 kişiymişler. Hattâ 700, 900 kişi
olduklarını rivayet edenler vardır.
Bu rivayetlerin arasını
bulanlar: «Dörtyüzü harbe iştirak edenler, geri kalanları onlara tâbi'
olanlardır.» demişlerdir.
Hz. Sa'd fi'len harbe
iştirak edememişse de duası kabul olunarak aldığı yaradan vefat etmiş ve
böylelikle şehadet mertebesini kazanmıştır. Rivayete göre yaslanarak istirahat
etmekte iken yanından bir keçi geçmiş; ve tırnağı Hz. Sa'd'in yarasına
dokunarak patlamasına sebep olmuş; nihayet kan kaybından vefat etmiştir. Siyer
kitaplarının beyanına göre vefatında Cibril (Ateyhisselam) cennet
ipeklilerinden bir sarık sarınarak gelmiş ve :
«Yâ Muhammed! Kendisine gök kapıları açılan ve arş titreyen
bu zât kimdir?» demiş. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
elbisesini sürüyerek acele kalkıp gitmiş ve onu vefat etmiş bulmuş. Na'şını
taşıyanlar bir hafiflik hissetmişler. Resulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) kendilerine:
«Onu sizden başka
taşıyanlar var!» buyurmuş. îbni Âiz: «Sa'd'in cenazesine o günden başka
yeryüzüne ayak basmamış 70 bin melek iştirak etmiştir.» diyor. Burada şöyle bir
suâl hatıra gelebilir: ölümü istemek caiz olmadığı halde Hz. Sa'd gibi bir
sahâbî-i celîl onu nasıl isteyebilmiştir?
Cevâp: Onun maksadı
şehîd olmaktı. Binâenaleyh o ölümü değil, şehîdliği istemiştir.
Şâirin şirine gelince:
Bu mısralarla o Hz. Sa'd'ı Benî Kureyza'nın yakasını bırakmağa teşvik etmekte
ve onlar hakkında verdiği hükümden dolayı kendisine sitemde bulunmaktadır.
«Çömleğinizi içi boş olarak bıraktınız!» sözünden muradı Evs kabîlesidir. «Siz
Evs kabilesini yardımsız bıraktınız; çünkü onların müttefiki azdır. Bir Kureyza
vardı; onlar da öldürüldü. Ama «Bu kavmin çömleği kaynamış taşıyor!» yâni
Hazrecliler Benî Kaynüka" kabilesine yardım ettiler! Ebû Hubâb Abdullah b.
Übeyy'i hatırlamalısın! Müttefikleri Benî Kaynuka' için nasıl şefaatte bulundu
da serbest bırakıldılar! Benî Kureyza yurdlarında mal ve kuvvetçe Meytan
dağının kayaları kadar ağır ve köklü idiler... demek istiyor.
Hadîs-i şerîf mescidde
uyumanın ve yaralı bile olsa hastanın mescidde durmasının caiz olduğuna
delildir.