SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

EMARET BAHSİ

<< 1834 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

31 - (1834) حدثني زهير بن حرب وهارون بن عبدالله. قالا: حدثنا حجاج بن محمد. قال:

 قال ابن جريح: نزل: {يا أيها الذين آمنوا أطيعوا الله وأطيعوا الرسول وأولي الأمر منكم} [4 /النساء /59] في عبدالله بن حذافة بن قيس بن عدي السهمي. بعثه النبي صلى الله عليه وسلم في سرية. أخبرنيه يعلى ابن مسلم عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس.

 

{31}

Bana Züheyr b. Harb ile Hârûn b. Abdillâh rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti. (Dediki): İbnü Cüreyc şunu söyledi:

 

(Ey îmân edenler! Allah'a itaat edin! Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!) [Nisa 59] âyeti Abdullah b. Huzâfe b. Kays b. Adiy Es-Sehmî hakkında inmiş. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu bir seriyyede göndermiş. Bana bunu Ya'lâ b. Müslim, Saîd b. Cübeyr'den, o da İbnî Abbâs'dan naklen haber verdi.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhâri «Tefsir» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Cihâd»'da; Nesâî «Bey'at», «Siyer» ve «Tefsîr»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Âyet-i kerîme'de zikredilen ülül-emir onbir şekilde tefsir ve îzâh olunmuştur:

 

1- Bundan murâd âmirlerdir. İbni Abbâs, Ebû Hureyre, îbni Zeyd ve Süddî'nin kavilleri budur.

 

2- İkrime'ye göre ulu'l emir Hz. Ebû Bekir'le Ömer (Radiyallahu anh)'dır.

 

3- Bundan murâd bütün ashâbdir. Mücâhid'in kavli budur.

 

4- Hulefâ-i râşidîn denilen dört halîfedir. Sa'lebî'nin rivayetine göre  Ebû Bekir El-Verrâk buna kail olmuştur.

 

5- Atâ' «Bütün Ensâr ve Muhacirlerdir.» demiştir.

 

6- Sahabe ve tâbiîndir.

 

7- îbni Keysân'a göre halkı idare eden akıllı kimselerdir.

 

8- Ulemâ ve fukahâdır, Câbir b. Abdillâh (Radiyallahu anh) ile Hasan-ı Basrî ve  Ebû'l-Âliye 'nin kavilleri budur.

 

9- Ulu'll-emirden murâd seriyye kumandanlarıdır. Meymûn b. Mihrân, Mukaatil ve Kelbî 'nin kavilleri budur.

 

10- Mücâhid'in bir kavline göre ehl-i ilim ve ehl-i Kur'ân'dır. İmam Mâlik bu kavli tercih etmiştir.

 

11- Bu söz bütün iş başında olanlara âm ve şâmildir; sahih olan da budur.

 

Abdullah b. Huzâfe (Radiyallahu anh), Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir seriyyeye kumandan tâyîn etmiş; askerlere ona itaat etmelerini emir buyurmuş. Abdullah (Radiyallahu anh) askerlerine kızarak:

 

  Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana itaat etmenizi emir buyurmadı mı? Demiş. Askerler:

 

  Evet! Emir buyurdu! cevâbını vermişler.

 

  Öyle ise bana odun toplayın! Emrini vermiş. Onlar da odun toplamışlar.

 

  Ateş yakın! Demiş. Yakmışlar:

 

  Bu ateşe girin! Demiş. Hemen girmek istemişler. Fakat bazıları arkadaşlarını tutarak:

 

  Biz Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ancak ateşten kaçtık! Demişler. Ve ateş sönünceye kadar bu minval üzere durmuşlar. Hz. Abdullah'ın da öfkesi geçmiş.

 

Bu hâdise Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kulağına eriştiğinde :

 

«Ona girseler kıyamet gününe kadar çıkamazlardı! İtaat ancak meşru olan bir şey hakkındadır!» buyurmuşlar. Bunun üzerine itaat âyeti inmiş.

 

Fakat Dâvûdî, îbni Abbâs Hazretlerinden rivayet edilen bu kavle i'tirâz etmiş; bunun İbni Abbâs'dan başkası tarafından bir vehim olduğun bildirdikten sonra şunları söylemiştir: «Çünkü bu kavilde bir şeyi o şeyin zıddı mânâya hamletmek vardır. Bu hadiste bahsedilen husus, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in orada söylediğinin aksinedir. Orada: İtaat ancak meşru' olan bir şey hususundadır! buyurmuştu. Abdullah ordu kumandanı olarak gazaya çıkmıştı. Derken kızdı. Ateş yaktılar. Ve: Bu ateşe girin! diye emir verdi. Askerin bazıları bundan çekindi; bir takımları girmek istediler...

 

Eğer âyet önceden indi ise nasıl oluyor da başkalarını bırakıp tâat hususunda Abdullah b. Huzâfe'ye mahsus oluyor! Şayet bu hâdiseden sonra indi ise unutmamalı ki, Abdullah'ın askerlerine sâdece itaat ancak meşru' olan şey hususundadır denilmiş; ona niçin itaat etmediniz? denilmemiştir...»

 

Dâvûdîye şöyle cevâp verilmiştir: «Abdullah b. Huzâfe  kıssasından murâd :

 

«Eğer bir şeyde münakaşa ederseniz onu Allah'a ve Resule arzediverin!» [Nisa 59] âyetidir. Hz. Abdullah'ın seriyyesine gereken de bu idi. Kendimizi ateşe atalım mı atmayalım mı diye münaza'a ederken meseleyi Allah ve Resulüne irca' edeceklerdi. Onlar bunu yapmadılar; âyet onun için inmiştir.»