SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

AV ve ZEBH BAHSİ

<< 1951 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

50 - (1951) وحدثني محمد بن المثنى. حدثنا ابن أبي عدي عن داود، عن أبي نضرة، عن أبي سعيد. قال: قال رجل:

 يا رسول الله! إنا بأرض مضبة. فما تأمرنا؟ أو فما تفتينا؟ قال: (ذكر لي أن أمة من بني إسرائيل مسخت) فلم يأمر ولم ينه.

قال أبو سعيد: فلما كان بعد ذلك، قال عمر: إن الله عز وجل لينفع فيه غير واحد. وإنه لطعام عامة هذه الرعاء. ولو كان عندي لطعمته. إنما عافه رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[ش (مضبة) فيها لغتان: إحداهما فتح الميم والضاد، والثانية ضم الميم وكسر الضاد، والأولى أشهر وأفصح، أي ذات ضباب كثيرة].

 

{50}

Bana Muhammed b. Musenna rivayet etti. (Dediki): Bize îbni Ebi Adiyy Dâvud'dan, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Bir adam: Ya Resûlallah! Biz keleri çok bir yerdeyiz, şimdi bize ne emir buyurursun, yahut bize ne fetva verirsin? dedi.

 

«Bana anlatıldığına göre Benî isrâîlden bir Ümmetin suretleri değiştirilmiştir» buyurdu. Fakat ne emretti ne de yasak etti.

 

Ebû Saâd Demişki: Bundan bir kaç zaman sonra Ömer şunu söyledi: «Şüphesiz ki Allah azze ve celle onunla bir çok insanları fâidelendirir, o umumiyetle şu çobanların yiyeceğidir. Yanımda olsaydı ondan mutlaka yerdim. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sadece ondan iğrenmiştir.»

 

 

51 - (1951) حدثني محمد بن حاتم. حدثنا بهز. حدثنا أبو عقيل الدورقي. حدثنا أبو نضرة عن أبي سعيد؛

 أن أعرابيا أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: إني في غائط مضبة. وإنه عامة طعام أهلي. قال فلم يجبه. فقلنا: عاوده. فعاوده فلم يجبه. ثلاثا. ثم ناداه رسول الله صلى الله عليه وسلم في الثالثة فقال: (يا أعرابي! إن الله لعن أو غضب على سبط من بني إسرائيل. فمسخهم دواب يدبون في الأرض. فلا أدري لعل هذا منها. فلست آكلها ولا  أنهى عنها).

 

[ش (غائط) الغائط الأرض المطمئنة].

 

{51}

Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dediki): Bize Behz rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Akîl-Ed-Devrakî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Nadra, Ebû Saîd'den naklen rivayet etti ki:

 

Bedevi'nin biri Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek:

 

— Ben kelerli bir alçakta bulunuyorum. Bu hayvan umumiyetle benim yakınlarımın yiyeceğidir, dedi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona cevap vermedi. Biz:

 

—. Bu sözü tekrarla dedik, O da tekrarladı. Fakat yine cevap vermedi, (bu) üç defa tekerrür etti sonra üçüncüde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona seslenerek:

 

Ey bedevi! Şüphesiz Allah benî isrâilden bir kuşağa lanet buyurmuş yahut gazab etmiş ve onları yer yüzünde debeleyen hayvan kılığına sokmuştur. Bilmiyorum belki bu onlardandır. Binaenaleyh ben onu yemem ama ondan nehiy de etmem.» buyurdular.

 

 

İzah:

Dabb: Kertenkeleye benzer fakat ondan bir hayli büyük bir hayvandır. Bu hayvanın yediyüz sene yaşadığı su içmediği dişi düşmediği ve kırk günde bir damla bevl îfraz ettiği rivayet olunur. Bazıları et yenilirse susuzluğu giderdiğini söylemişlerdir. Arablar bir şeyi yapmak istemezlerse: «Ben bunu keler suya gelinceye kadar yapmam» derler. Çünkü keler ömründe suya gitmez sadece çiğ ile ve soğuk hava ile yetinirmiş. Kışın kovuğundan dışarı çıkmazmış.

 

Babımız hadislerinden ibni Ömer rivayetlerini Buhârî «Zebaih ve Ahbaru'l-Âhad» bahislerinde; Hâlid hadîsini «Et'ıme ve Zebaih» da; aynı hadîsi Nesâî ile ibni Mâce «Kitab'us-Sayd»'da; Ebû Dâvud «Et'ime»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e hediyye getiren Ümmü Hufeyde ile Lübabetü's-Suğra ve Lübabetü'l-Kübra. Meymûne (Radiyallahû anha)'nın kız kardeşleridir. Bunlar Haris b. Hazen'in kızlarıdır. Ümmü Hufeyde'nin adı Hüzeyle'dir. Bunlardan Lübâbet'ül-Kübra, Hz. ibn-i Abbâs'ın, Lübâbetü's-Suğrâ Halid b. Velid'in anneleridir.

 

Kelerin eti yenir bir hayvan olduğunu söyleyenler bu hadîslerle istidlal etmişlerdir kî Abdurrahman b. Ebi Leylâ ile Saîd b. Cübeyr, ibrahim Nehaî, îmam Malik, îmam Şafiî, imam Ahmed ve îshâk'ın mezhebleri budur. Zahiriler dahi aynı kavli tercih etmişlerdir. Zahiri'lerden ibni Hazm: Kelerin mübâh olduğu Ömer b. Hattâb ile başkalarından sahih olarak rivayet edilmiştir.

 

Hanefiler'den «Hidâye» sahibi gibi bazıları keler etinin mekruh olduğunu söylemiş fakat bazıları yenilmesinde beis görmemişlerdir. Tahâvî «Ma'âm'I-Âsâr» adlı eserinde keler yemenin mubah olduğunu tercih etmiş ve: «keleri yemekte bir beis yoktur» demiştir. Yine Tahâvî: «Bir taife keleri yemeyi mekruh görmüşlerdir. Ki Ebû Hanife ile Ebû Yusuf ve Muhammed onlardandır» demiştir. Tahâvî'nin bu taifeden muradı Haris b. Mâlik, Yezîd b. Ebi Ziyâd ve Veki 'dir. Zira kelerin yenilmesini mekruh görenler bunlardır. Mezkur kavil Ali b. Ebî Talib ile Câbir b. Abdillah (Radiyallahû anhûm) hazeratından da rivayet olmuştur. Hanefi'lerce esah olan kavil kelerin keraheti tenzihiyye ile mekruh olmasıdır. Çünkü bir çok sahih hadisler onun haram olmadığına delâlet etmektedirler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sofrasında keler yenildiği halde bir şey demeyip sükût buyurması da onun mubah olduğuna delâlet eder. Çünkü o bâtılı hiç bir zaman kabul ve ikrar etmez.

 

Mesh: Bir canlıyı ondan daha çirkin bir canlının şekline sokmaktır. Kur'an-ı Kerîm de Benî israil'den bazılarının maymun ve ve domuz gibi çirkin hayvanlar suretine tebdil edildiği bildirilmektedir. Ancak şekil değiştiren bu kavimler derhal ölmüş ve nesilleri kesilmiştir.

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Bilmiyorum belki bu onlardandır.» buyurması ihtimal suret değiştiren insanların üç günden fazla yaşamadıklarını bilmezden önce olmuştur. Demîrî «Ha yâtü'l Hayavan» adlı eserinde şunları söylüyor: «Ulemâ şekil değiştiren insanların yaşayıp yaşamadığında ihtilâf etmişlerdir. Bir kavle göre yaşarlar. Zeccâc ile Kadı Ebû Bekir b. Arabi bu kavli tercih etmişlerdir. Cumhura göre böyle bir şey yoktur. ibni Abbâs (Radiyallahu anh): Şekli değişmiş insan üç günden fazla asla yaşamamış ve yeyip içmemiştir. Demiştir ki, bu söz Merfu' hadîs hükmündedir. Çünkü aklen böyle bir şeyin söylenmesine imkân yoktur. Onu mutlaka Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işitmiştir.