NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
20 - (1968) حدثنا
محمد بن
المثنى
العنزي. حدثنا
يحيى بن سعيد
عن سفيان.
حدثني أبي عن
عباية بن
رفاعة بن رافع
بن خديج، عن
رافع بن خديج.
قلت:
يا
رسول الله!
إنا لاقو
العدو غدا.
وليست معنا
مدى. قال صلى
الله عليه
وسلم (أعجل أو
أرنى. ما أنهر
الدم، وذكر
اسم الله فكل.
ليس السن
والظفر.
وسأحدثك. أما
السن فعظم.
وأما الظفر
فمدى الحبشة)
قال: وأصبنا
نهب إبل وغنم.
فند منها
بعير. فرماه
رجل بسهم
فحبسه. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم (إن لهذه
الإبل. أوابد
كأوابد الوحش.
فإذا غلبكم منها
شيء، فاصنعوا
به هكذا).
{20}
Bize Muhammed b. Müsennâ
El-Anezî rivayet etti, (Dediki): Bize Yahya b. Saîd, Süfyan'dan rivayet etti.
(Demişki): Bana babam, Abâye b. Rifâa b. Rafi', b. Hadîc'den, o da Rafi'. b.
Hadîc'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Dedim ki :
— Yâ Resûlallah! Biz
yarın düşmanla karşılaşacağız. Halbuki yanımızda bıçak yok. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Aceîe et, yahut öidür!
Eğer bir şey kanı akıtır. Ve (hayvanın) üzerine besmele çekilirse ye! Yalnız
dişle tırnak müstesna. Sana anlatayım. Diş kemîktir. Tırnağa gelince (o da)
Habeşlilerin bıçağıdır.» buyurdular.
Deve ve koyun yağması
ele geçirdik dt\ onlardan bir deve kaçtı. Derken bir adam ona ok atarak durdurdu.
Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Hakikaten bu develerin
vahşî hayvanların kaçışı gibi bir kaçışı var. Onlardan bir şey size galebe
çaldımı, ona işte böyle yapın!» buyurdular.
21 - (1968) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا وكيع.
حدثنا سفيان
بن سعيد بن
مسروق عن
أبيه، عن عباية
بن رفاعة بن
رافع بن خديج،
عن رافع بن
خديج. قال: كنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بذي
الحليفة من
تهامة. فأصبنا
غنما وإبلا.
فعجل القوم.
فأغلوا بها
القدور. فأمر
بها فكفئت. ثم عدل
عشرا من الغنم
بجزور. وذكر
باقي الحديث
كنحو حديث
يحيى بن سعيد.
{21}
Bize İshak b. İbrahim de
rivayet etti. (Dediki): Bize Veki haber verdi. (Dediki): Bize Süfyan b. Saîd b.
Mesrûk, babasından, o da Abâye b. Rifâa b. Râfi b. Hadîc'den. o da Râfi' b.
Hadîc'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş.
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'le birlikte Tihâme'den (Madrid) Zülhuleyfe'de idik. Ve birkaç
koyunla deve ele geçirdik. Derken cemâat acele ederek onlarla çömlekleri
kaynattılar.
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) Efendiimiz de emir vererek çömlekler döküldü, sonra on koyun yerine
bir deve yavrusu verdi.
Râvi hadîsin geri
kalanur: Yahya b. Saîd'in hadîsi gibi anlatmıştır.
22 - (1968) وحدثنا
ابن أبي عمر.
حدثنا سفيان
عن إسماعيل بن
مسلم، عن سعيد
بن مسروق، عن
عباية، عن جده
رافع. ثم
حدثنيه عمر ابن
سعيد بن مسروق
عن أبيه، عن
عباية بن
رفاعة بن رافع
ابن خديج، عن
جده. قال: قلنا:
يا
رسول الله!
إنا لاقوا
العدو غدا.
وليس معنا مدى.
فنذكى
بالليط؟ وذكر
الحديث بقصته.
وقال: فند
علينا بعير
منها. فرميناه
بالنبل حتى وهضناه.
{22}
Bize İbni Ebi Ömer de
rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyâıı, İsmail b. Müslim'den, o da Saîd b.
Mesrûk'dan, o da Abâye'den, o da dedesi Rafri' den naklen rivayet etti. Sonra
bu hadîsi bana Ömer b. Saîd b. Mesrûk babasından, o da Abâye b. Rifâa b. Râfî
b. Hadîc'den, o da dedesinden naklen rivayet etti. Şöyle demiş :
— Yâ Resûlallah! Biz
yarın düşmanla karşılaşacağız. Halbuki yanımızda bıçak yok. Kamış kabuklarıyla
keselim mi? dedik.
Râvi hadisi kıssasıyla
hikâye etmiştir: «O hayvanlardan biri elimizden kaçtı da. ona ok attık ve yere
serdik demiş.
(1968) - وحدثنيه
القاسم بن زكرياء.
حدثنا حسين بن
علي عن زائدة،
عن سعيد بن
مسروق، بهذا
الإسناد،
الحديث إلى
آخره بتمامه.
وقال فيه:
وليست معنا
مدى، أفنذبح
بالقصب.
{…}
Bana hu hadisi Kasım b.
Zekeıiyya da rivayet etti. (Dediki): Bize Hüseyin b. Ali, Zâide'deıı, o da Saîd
b. Mesrûk'dan bu isnadla bu hadîsi sonuna kadar tamamiyle rivayet etti. Ve bu
hadîste :
«Yanımızda bıçak yok;
kamışla keseiim mi?» dedi.
23 - (1968) وحدثنا
محمد بن
الوليد بن
عبدالحميد.
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة عن سعيد
بن مسروق، عن عباية
بن رفاعة بن
رافع، عن رافع
بن خديج؛ أنه
قال:
يا
رسول الله!
إنا لاقوا
العدو غدا.
وليس معنا مدى.
وساق الحديث.
ولم يذكر:
فعجل القوم
فأغلوا بها
القدور فأمر
بها فكفئت.
وذكر سائر
القصة.
{23}
Bize Muhammed h. Velid b.
Abdülhamîd dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet vili.
(Dediki):
— Yâ Resûlallah: Biz
yarın düşnianla karşılaşacağız. Halbukî yanımızda bıçak yoktur... demiş.
Râvi hadisi hikâye
etmiş, yalnız: «Cemâa. acele ederek onlarla çömlekleri kaynattılar. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de emir vererek çömlekler döküldü»
cümlesini anmamış; kıssanın diğer yerlerini söylemiştir.
İzah:
Bu hadisi Buhari
«Şeriket. Cihad» ve «Zebâih» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Zebâih'de; Tirmizi «Sayd»
ve «Siyer» Nesâî «Hacc, Edâhî. Sayd» ve «Zebâih» bahislerinde; İbni Mâce
«Edâhî» ve «Zebâih»'da muhtelif râviierden tahric etmişlerdir.
İbni Tîn'in beyanına
göre hâdise hicretin sekizinci yılında Huneyn gazasında geçmiştir. Zülhuleyfe
Mîkaat:dan Zülhuleyfe değildir.
Anlaşılıyor ki Hz.
Râfi' düşmanla karşılaştıkları vakit hayvan kesmek icabederse ne ile
keseceklerini sormuştur. Kılıçlarıyla düşmanın karşısına çıkmaya hazır bir
ordunun hayvan kesmek için başka bir alet, araması kılıçlarını ancak düşmana
karşı kullanmak azminde bulunduklarmdandır. Çünkü kılıcı hayvan kesmek gibi
şeylerde kullanmak onu bozar, körletir.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Râfi'e cevap verirken «A'cil» mi, yoksa «Erni» mi
dediğinde râvi şek etmiştir.
Â'cîl: Acele et,
demektir. «Erni» de aşağı yukarı aynı mânâya gelir. Fakat bu kelime «Erin» ve
«Erııî» şekillerinde de rivayet edilmiştir.
«Erin»: Onu keserek
helak et. mânâsına gelir. Ernî bu iki veçhe de uyar. Yalnız kelimenin sonunda
«N» kesre ile işba' edilmiş; bundan da doğmuştur.
Hattâbi diyor ki: «Bu
kelimeyi tespit için râviler uzun zaman uğraşmışlardır. Ben bunu lügat
ulemasına sordum. Fakat hiç birinin kafi olarak bir şey söylediğini görmedim.
Kendime bu işin içinden bir .çıkış yolu aradım. Gördüm ki, bu kelime birkaç
veçhe gelebilir...» Hattâbi ihtimalli gördüğü vecihleri sıralamış, daha
başkaları bu kelime üzerinde uzun uzadıya söz etmişler. Fakat Bedreddîn Aynî bu
sözierin çoğunu sarf kaidelerine muhalif bulmuştur. En kuvvetli vecih «Erin»'dir.
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinden anlaşılıyor ki, ashâb-ı kiram aç kalmışlar ve birkaç deve ile
koyun ele geçirerek acele kesmişler ve pişirmeye başlamışlar. Resûl-i Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ordunun gerisinde bulunuyormuş. Nihayet o da
gelerek bu hâli görünce kaynayan çömlekleri döktürmüş. Sonra kesilen her on
koyunun yerine bir deve vermiş. Ulema kaynayan kapların niçin döktürüîdüğünde
ihtilâf etmişlerdir. Bazıları hayvanlar ganimet değil, yağma suretiyle ve hiç
bir ihtiyaç yokken alındığı için döktürüldüğünü; bir takımları Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'i geride bırakarak acele ilerledikleri ve düşmanın hilesinden
korunmadıkları için bir ceza olarak yemekleri döküldüğünü söylemişlerdir. Fakat
birinci kavile yani ihtiyaç yokken yağma iddiasına itiraz olunur. Çünkü
Buhârî'nin rivayetinde :
«Orduya açlık isabet
etti.» denilmektedir. Bu hususta Nevevî şunları söylemiştir: «Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in kaynayan çömlekleri döktürmesi İslâm memleketine ve
müşterek ganimet malından yemenin caiz olmadığı yere vardıkları içindir. Çünkü
taksim edilmezden önce ganimet malından yemek ancak düşman memleketinde mubah
olur.»
Çömleklerin
devrilmesiyle itlafı istenilen yalnız etlerin suyudur. Bu onlara bir cezadır.
Etler atılmamıştır. Eilâkis bir yere toplanarak ganimet malına katılmıştır.
Gerçi etlerin atılmayarak ganimet mallarına katıldığı naklolunmamış tır. Fakat
bunların yakılarak telef edildiği de rivayet edilmemiştir. Binâenaleyh ganimete
katıldıklarına hamledilir. Çünkü şeriat mal israfını haram kılmıştır. Hayber
vak'asindaki çömleklerin devrilmesi buna benzemez. Çünkü onlar şer'an pis
sayılan etlerle kaynıyordu. Bundan dolayı kaynayan çömleklerin etiyle suyuyla
devrilmesi hattâ kırılması emir buyurulmuştu. Buradaki etlerse hiç şüphesiz temiz
ve yenilir cinstendir. Binâenaleyh bunların telef edilmesi düşünülemez.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) kesilen koyunların yerine ganimet mallarına on koyun
mukabilinde bir deve verilmiştir. Bundan o develerin nefis olduğu ve bir
devenin on koyun kıymetini taşıdığı anlaşılır. Bu mesele kurban babındaki
kaideye yâni bir devenin yedi koyun yerini tutarak, yedi kişi namına kurban
edilebilmesine muhalif değildir. Çünkü orta bir devenin kıymeti ekseriyetle
yedi koyundur. Buradaki develerse orta değil, nefisdirler.