SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

EŞRİBE BAHSİ

<< 2057 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

176 - (2057) حدثنا عبيدالله بن معاذ العنبري وحامد بن عمر البكراوي ومحمد بن عبدالأعلى القيسي. كلهم عن المعتمر (واللفظ لابن معاذ). حدثنا المعتمر بن سليمان قال: قال أبي: حدثنا أبو عثمان؛ أنه حدثه عبدالرحمن بن أبي بكر؛

 أن أصحاب الصفة كانوا ناسا فقراء. وإن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال مرة (من كان عنده طعام اثنين، فليذهب بثلاثة. ومن كان عنده طعام أربعة، فليذهب بخامس، بسادس). أو كما قال: وإن أبا بكر جاء بثلاثة. وانطلق نبي الله صلى الله عليه وسلم بعشرة. وأبو بكر بثلاثة. قال فهو وأنا وأبي وأمي - ولا  أدري هل قال: وامرأتي وخادم بين بيتنا وبيت أبي بكر - قال وإن أبا بكر تعشى عند النبي صلى الله عليه وسلم. ثم لبث حتى صليت العشاء. ثم رجع فلبث حتى نعس رسول الله صلى الله عليه وسلم. فجاء بعدما مضى من الليل ما شاء الله. قالت له امرأته: ما حبسك عن أضيافك، أو قالت ضيفك؟ قال: أو ما عشيتهم؟ قالت: أبوا حتى تجيء. قد عرضوا عليهم فغلبوهم. قال فذهبت أنا فاختبأت. وقال: يا غنثر! فجدع وسب. وقال: كلوا. لا هنيئا. وقال: والله! لا أطعمه أبدا. قال فايم الله! ما كنا نأخذ من لقمة إلا ربا من أسفلها أكثر منها. قال حتى شبعنا وصارت أكثر مما كانت قبل ذلك. فنظر إليها أبو بكر فإذا هي كما هي أو أكثر. قال لامرأته: يا أخت بني فراس! ما هذا؟ قالت: لا. وقرة عيني! لهي الآن أكثر منها قبل ذلك بثلاث مرار. قال فأكل منها أبو بكر وقال: إنما كان ذلك من الشيطان. يعني يمينه. ثم أكل منها لقمة. ثم حملها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فأصبحت عنده. قال وكان بيننا وبين قوم عقد فمضى الأجل. فعرفنا اثنا عشر رجلا. مع كل رجل منهم أناس. الله أعلم كم مع كل رجل. إلا أنه بعث معهم فأكلوا منها أجمعون. أو كما قال.

 

{176}

Bize UbeyduIIah b. Muâz El-Anberî i!e Hâmîd b. Ömer Eİ-Bekrâvi ve Muhammed b. Abdi'l-A'lâ El-Kaysî hepsi Mu'temirden rivayet ettiler. Lâfız İbni Muâz'ındır. (Dedilerkij: Mu'temir b. Süleyman rivayet etti. (Dediki): Bana babam şunu söyledi. Bize Ebû Osman rivayet etti. Ona da Abdurrahman b. Ebî Bekr rivayet etmişki:

 

Eshab-i Suffe. fakir insanlarmış. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir defa:

 

«Kimde iki kişilik yemek varsa, üç kişi götürsün! Kimde dört kişilik yemek varsa beşinciyi, altıncıyı götürsün.» buyurmuşlar. Yahut buyurduğu gibidir. Gerçekten Ebû Bekr üç kişi getirmiş. Nebiyyuliah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) on kişi (yine) Ebû Bekr üç kişi götürmüş. Râvi şöyle demiş :

 

  Şan şu ki: Annem, babam ve ben — bilmiyorum karım da  dedi mi — bizim evimizle Ebû Bekr'in evinin arasında bir hizmetçi vardı. Ebû Bekr Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeği yedi. Sonra yatsı kılmıncaya kadar durdu. Sonra döndü ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyuklayıncaya kadar yanında durdu. Gecenin Allah'ın dilediği kadarı geçtikten sonra geldi. Hanımı ona :

 

  Misafirlerinin yanına gelmekten yahut misafirinin yanına gelmekten seni alıkoyan nedir? dedi. Ebû Bekr :

 

  Sen onlara akşam yemeği vermedin mi? diye sordu. Kadın :

 

  Sen gelinceye kadar yemek istemediler. Onlara yemek (evdekiler) arzettiler. Fakat onlar galebe çaldı, dedi. Abdurrahman demiş ki: Ben giderek gizlendim. Ebû Bekr:

 

  Ey alçak! dedi. Beddua ve sitem etti. Ve :

 

  Yeyin, afiyet olmasın! dedi. Bir de:

 

  Vallahi ben bu yemekten ebediyyen tatmam! dedi. Abdurrahman diyor ki: Biz bu yemekten hiç bir lokma almıyorduk ki, altından o lokmadan daha fazla artmasın. Nihayet doyduk ve yemek öncekinden daha fazla oldu. Ebû Bekr ona baktı, ne görsün, olduğu  gibice yahut daha Çok!..Hanımına :

 

  Ey Benî Firâs'ın kız kardeşi! Bu ne? dedi. Hanım :

 

  Hayır iki gözüm! Şimdi o öncekinden üç kere daha çoktur, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr ondan yedi. Ve yeminini kasdederek :

 

  Bu ancak şeytandandı, dedi. Sonra yemekten bîr lokma yedi. Ve yemeği Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e götürdü. Yemek onun yanında sabahladı. Bizimle bir kavim arasında akid vardı. Müddet geçti. Biz de on iki adamı reis yaptık. Her adamla birlikte onlardan bir takım insanlar bulunuyordu. Her adamla kaçar kişi bulunduğunu Allah bilir. Şu kadar var ki, onlarla beraber gönderdi ve yemekten toptan yediler. Yahut dediği gibidir.

 

 

177 - (2057) حدثني محمد بن المثنى. حدثنا سالم بن نوح العطار عن الجريري، عن أبي عثمان، عن عبدالرحمن بن أبي بكر. قال:

 نزل علينا أضياف لنا. قال وكان أبي يتحدث إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم من الليل. قال فانطلق وقال: يا عبدالرحمن! افرغ من أضيافك. قال فلما أمسيت جئنا بقراهم. قال فأبوا. فقالوا: حتى يجيء أبو منزلنا فيطعم معنا. قال فقلت لهم: إنه رجل حديد. وإنكم إن لم تفعلوا خفت أن يصيبني منه أذى. قال فأبوا. فلما جاء لم يبدأ بشيء أول منهم. فقال: أفرغتم من أضيافكم؟ قال قالوا: لا. والله! ما فرغنا. قال: ألم آمر عبدالرحمن؟ قال وتنحيت عنه. فقال: يا عبدالرحمن! قال فتنحيت. قال فقال: يا غنثر! أقسمت عليك إن كنت تسمع صوتي إلا جئت. قال فجئت فقلت: والله! ما لي ذنب. هؤلاء أضيافك فسلهم. قد أتيتهم بقراهم فأبوا أن يطعموا حتى تجيء. قال فقال: ما لكم! ألا تقبلوا عنا قراكم! قال فقال أبو بكر: فوالله! لا أطعمه الليلة. قال فقالوا: فوالله! لا نطعمه حتى تطعمه. قال: فما رأيت كالشر كالليلة قط. ويلكم! ما لكم أن لا تقبلوا عنا قراكم؟ قال ثم قال: أما الأولى فمن الشيطان. هلموا قراكم. قال فجيء بالطعام فسمى فأكل وأكلوا. قال: فلما أصبح غدا على النبي صلى الله عليه وسلم فقال: يا رسول الله! بروا وحنثت. قال فأخبره فقال (بل أنت أبرهم وأخيرهم).

قال ولم تبلغني كفارة.

 

{177}

Bana Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Salim b. Nuh EI-Attâr, Cüreyrî'den, o da Ebû Osman'dan, o da Abdurrahman b. Ebî Bekir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :

 

Bize bir takım misafirlerimiz geldi. Babam geceleri Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le konuşuyordu, hemen geldi ve:

 

  Ey Abdurrahman! Misafirlerine akşam yemeği ver, dedi. Akşamlayınca biz misafirleri ağırlamaya geldik, fakat onlar kabul etmediler. Evimizin babası gelerek bizimle beraber yemedikçe olmaz, dediler. Ben kendilerine :

 

  O hiddetli bir admdır. Eğer siz (dediğimi) yapmazsanız, ondan bana ezâ isabet edeceğinden korkarım, dedim. (Yine) kabul etmediler. Ebû Bekr geldiği vakit onlardan önce hiç bir şeye başlamadı:

 

  Ziyafetinizi bitirdiniz mi? diye sordu :

 

  Hayır! Vallahi bitirmedik, dediler.

 

  Ben Abdurrahman'a emretmedim mi? dedi. Ben ondan (bir tarafa) çekildim. O:

 

  Ey Abdurrahman! dedi. Ben (yine) çekildim. Bunun üzerine:

 

  Ey alçak! Sana yemin ediyorum, sesimi işitirsen mutlaka gel! dedi. Ben de geldim. Ve:

 

  Vallahi benim bir suçum yok! İşte misafirlerin! Onlara sor! Kendilerine yemeklerini getirdim ama onlar sen gelmedikçe yemekten çekindiler, dedim. Bu sefer (onlara) :

 

  Size ne oldu? Bizden yemeğinizi kabul etmiyor musun? diye sordu. Abdurrahman demiş ki: Bunun üzerine Ebû Bekr:

 

  Vallahi bu gece ben bu yemekten tatmam, dedi. Onlar da :

 

  Vallahi sen tatmadıkça, biz de tatmayız, dediler. Ben bu gece gibi kötü bir gece görmedim. Yazık size! Ne oluyorsunuz da bizden yemeğinizi kabul etmiyorsunuz? dedi. Sonra şunu söyledi :

 

  Birinciye gelince o (yâni yemin) şeytandandır. Yemeğinize gelin! Arkacığından yemek getirildi. Ebû Bekr besmele çekerek yedi. Misafirler de yediler. Sabahlayınca Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına gitti ve :

 

  Yâ Resûlallah! Onlar yeminlerinde durdu. Ben yeminimi bozdum, dedi. Ve  (olanı) ona haber verdi. O da :

 

«Bilâkis sen onların en yemininde duranı ve en hayirlısssın!» buyurdular.

 

Abdurrahman: «Keffâret (verip vermediği) benim kulağıma gelmedi» demiş.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkıtu's-Salât», «Alamâtu'n-Nûbûvve» ve «Edeb» bahislerinde: Ebû Dâvud «Kitabu'l-Eyman ve'n-Nuzûz»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

 

Hadîsin ikinci rivayeti birincideki İbhamları oldukça tefsir etmiştir. Yerinde de görüldüğü veçhile Ashab.ı Suffe, Mescid-i Nebevi 'nin sofasında yaşayan fakirlerdir. Bunlar muhtelif yerlerden gelerek mescidin arkasındaki sofaya sığınırlar, orada yatıp kalkarlardı. Bâzan âdetleri azalır, bazan yetmişe kadar çıkardı. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den en çok hadîs rivayet eden Hz, Ebû Hureyre de onlar meyanında idi. ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu rivayetlerde Ashab-ı Suffe'nin yemeğe davet edilmelerini teşvik etmektedir. Müslim'in birinci rivayetinde :

 

«Kimde iki kişiye yetecek yemek varsa.. Ashab-ı Suffe'den üç kişi götürsün...»   buyurulmakta; Buhari 'nin rivayetinde ise üç kişi yerine :

 

«Ashab-ı Suffe'den üçüncü bir zât götürsün...» denilmektedir. Doğrusu da budur. Zaten Müslim'in rivayetinde de hadîsin devamında :

 

«Kimin evinde dört kişilik yiyecek varsa beşinciyi, altıncıyı götürsün.» buyurulmaktadır ki, bu da ondan evvel zikredilen üç kişiden üçüncü bir şahıs kastedildiğini te'kîd eyler. Maamafih Nevevî. Müslim rivayetinin de bir vechi olduğunu bu rivayetin :

 

«Üçü tamamlayan kimseyi götürsün » Yahut «Tam üç kişi götürsün.»

 

MüsIim'in birinci rivayetinde Ebû Bekr'in üç kişi getirdiği iki defa tekrarlanmıştır. Bundan sonra Abdurrahman : «Şân şu ki: Annem, babam ve ben...» diyerek bir cümle yapmıştır. Bu cümle mübteda haber cümlesidir. Yalnız haberi hazfediimiştir. Cümlenin tamamı şöyle takdir edilebilir. «Ben, annem ve babam vardık.»

 

«Bilmiyorum karım da dedi mi?» diye şekkeden hadîsin râvisi Ebû Osman 'dır. «Karım da» dediğini farzedersek Hz. Abdurrahman'ın cümlesi şöyle olur: «Ben, annem, babam ve karım mevcuttu. İki evin arsında bir hizmetçi vardı.» Demek oluyor ki. oğul-baba ikisinin evlerine müştereken bir hizmetçi  bakıyormuş.

 

Hz. Ebû Bekr'in hanımı Ümmü Rûman 'dır. SüheyIî adının Da'd olduğunu söyler. Bazılarına göre Zeynebdir. Bu kadın Benî Firâs kabîlesindendir.

 

Hz. Ebû Bekr'in ona: *Ey Benî Firâs'ın kız kardeşi» diye hitab etmesi : «Ey Benî Firâs kabilesinden olan hanımım» manasınadır. Kadının Hz. Ebû Bekr'e : «Seni misafirlerinden alıkoyan nedir?» mi, yoksa «Misafirinden alıkoyan nedir?» mi dediğinde râvi şekketmiştir. Misafirlerin yemek yememeleri Hz. Ebû Bekr’e acıdıkları içindir. Onsuz yerlerse tamamıyla aç kalacağından endişe etmişlerdir.

 

Hz. Abdurrahman'ın oradan giderek gizlenmesi babasından korktuğu içindir. Nitekim babası vaziyeti görünce hiddetlenerek Abdurrahman orada olmadığı halde ona söylenmiştir. Bunun sebebi de misafirlere ikramda kusur ettiği zannına kapılmasıdır. Buradaki çekingenliğin misafirlerden geldiğini anlayınca onları te'dib için «Yeyin, afiyet olmasın!» demiş ve yemekten yemeyeceğine yemin etmiştir.

 

Bazıları bunun beddua olmadığını, vaktinde yemedikleri için yemeğin midelerine iyi gelmeyeceğini haber vermekten ibaret olduğunu söylemişlerdir.

 

Nihayet yemeğin eksileceği yerde artmakta olduğunu görünce Ebû Bekir (Radiyallahu anh) da yemiş; yeminini kasdederek : «O ancak şeytandandı.» demiştir. Hz. Ebû Bekr'in yeminini bozması daha faziletli olanı yapmak içindir. Çünkü Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadisinde :

 

«Bir kimse bir şeye yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı görürse, o hayırlı ördüğünü yapsın. Yemininden dolayı da keffâret versin.» buyurmuştur.

 

Ebû Bekr (Radiyallahu anh)'in yemininden «Sizinle beraber yemem» yahut «Bu saatte» veya «Öfkeli iken yemem» mânâlarını kasdetmiş olması da mümkündür.