NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
24 - (2756) حدثني
محمد بن مرزوق
بن بنت مهدي
بن ميمون. حدثنا
روح. حدثنا
مالك عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "قال
رجل، لم يعمل
حسنة قط،
لأهله: إذا
مات فحرقوه.
ثم اذروا نصفه
في البر ونصفه
في البحر.
فوالله! لئن
قدر الله عليه
ليعذبنه
عذابا لا
يعذبه أحدا من
العالمين.
فلما مات
الرجل فعلوا
ما أمرهم.
فأمر الله
البر فجمع ما
فيه. وأمر البحر
فجمع ما فيه.
ثم قال: لم
فعلت هذا؟
قال: من خشيتك.
يا رب! وأنت
أعلم. فغفر
الله له".
{24}
Bana Muhammed b. Merzûk
b. Binti Mehdi b. Meymun rivayet etti. (Dediki): Bize Ravlı rivayet etti.
(Dediki): Bize Mâlik, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hureyre'den
naklen rivayet etti ki:
Resûlullab. (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Hiç iyilik yapmamış bir
adam ailesine: Ben öidüğüm vakit beni yakın, sonra yarımı karaya, yarımı da
denize saçın! Vallahi Allah bana kâdîrse, elbette beni alemlerden hiç birini
azâb etmediği azaba çekecektir, dedi. O adam ölünce, onun emrettiğini yaptılar.
Allah da karaya emir buyurdu, o içindekini topladı. Denize emir buyurdu, o da
içindekini topladı. Sonra (o adama): Bunu niçin yaptın? diye sordu. Adam :
-- Senin haşyetinden
Yarabbi! Sen daha iyi bilirsin, dedi. Bunun üzerine Allah onu affetti.»
25 - (2756) حدثنا
محمد بن رافع
وعبد بن حميد
(قال عبد: أخبرنا.
وقال ابن رافع
- واللفظ له -
حدثنا)
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر
قال: قال لي
الزهري: ألا
أحدثك بحديثين
عجيبين؟ قال
الزهري:
أخبرني حميد
بن عبدالرحمن
عن أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال
"أسرف رجل على
نفسه. فلما
حضره الموت
أوصى بنيه
فقال: إذا أنا
مت فأحرقوني.
ثم اسحقوني.
ثم اذروني في
الريح في
البحر.
فوالله! لئن
قدر علي ربي،
ليعذبني
عذابا ما عذبه
به أحد. قال
ففعلوا ذلك
به. فقال
للأرض: أدي ما
أخذت. فإذا هو
قائم. فقال له:
ما حملك على
ما صنعت؟
فقال: خشيتك.
يا رب! - أو قال -
مخافتك. فغفر
له بذلك".
[ش
(أسرف رجل على
نفسه) أي بالغ
وغلا في
المعاصي والسرف].
{25}
Bize Muhammed b. Râfi'
ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd: Ahberana, İbnû Râfi' ise: Haddesena
tâbirlerini kullandılar. Lâfız İbni Râfi'indir. Dediki): Bize Abdûrrezzak
rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer haber verdi. (Dediki): Bana Zührî şunu söyledi: Sana iki
acaib hadîs rivayet edeyim mi? Zührî dedi ki: Bana Humeyd b. Abdîr-rahman, Ebû
Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi.
Şöyle buyurmuşlar:
«Bîr adam kendine israf
etti. Ölüm zamanı gelince çocuklarına vasiyette bulundu ve: Ben öldüğüm vakit
beni yakın. Sonra beni ezin, sonra rüzgâra ve denize saçın! Vallahi Rabbim bana
kâdirse, beni hiç bîr kimseyi azab etmediği bir azaba çeker, dedi. Onlar da
kendisine bunu yaptılar. Bunun üzerine (Allah) yere :
— Aldığını ver, dedi. Bir de ne göresin, adam
kalkmış. Ona :
— Seni bu yaptığına sevkeden nedir? dedi. Adam
:
— Senin haşyetin Yarab! cevabını verdi. Yahut:
Senden korkum, dedi. Allah da bu sebeple onu affetti.»
İzah: DİKKAT; İZAH SONRASI HADİSLER DEVAM EDİYOR
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu't-Tevhid», «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâtu-Benî İsrâil»'de tahric etmiştir.
Nevevî'nin beyânına
göre : Ulemâ bu hadîsin te'viîinde ihtilâf etmişlerdir. Bir taife: Bunu adamın
Allah'ın kudretini inkârına hamletmek doğru değildir. Çünkü Allah'ın
kudretinden şüphe eden kâfir olur. Halbuki hadîsin sonunda adam bunu Allah
korkusundan yaptığını söylemiştir. Kâfir Allah'dan korkmaz. Allah da onu
affetmez, demişlerdir. Onlara göre hadîsin iki te'vili vardır. Birinci te'vili:
Allah bana azabı takdir ettiyse, beni görülmemiş surette azab eder,
manasınadır. Çünkü (kadera) ve (kaddera) fiilleri aynı mânâyadırlar. İkisi de
takdir etti, demektir. İkinci te'vili: Burada (kadera) fiili, beni tazyik
ederse, manasınadır. Diğer bir taife lâfzın zahiri mânâsında olduğunu
söylemişlerdir. Onlara göre bu adam ne söylediğini bilememiş; sözünün hakikatim
kastetmemiştir. O bu sözü korku, dehşet ve şiddet şâikasıyle söylemiş,
söylerken aklı başından gitmiş ve unutan gafil hükmüne girmiştir. Bu halde ise
muaheze yoktur. Bazıları bu sözün Arabların mecazlarından ve bedilerinden
olduğunu söylemişlerdir. Buna edebiyatta şekle yakını karıştırmak derler. Sözün
şekli şüphe bildirir. Halbuki maksat
şüphe değil, yakînen ilimdir. Ulemâdan bir takımları da bu adamın Allah Teâlâ'nın
sıfatlarından bir sıfatı bilmediğine kail olmuşlardır. Sıfatı bilmeyen bir
kimsenin kâfir olup olmadığı ihtilaflıdır. Bu adamın fetret devrinde yaşadığını
söyleyenler de vardır. Bunlar o devirde mücerred tevhid kâfidir. Başka teklif
yoktur, derler. Onların şeriatına göre kâfirin affı caiz olabilir, bizim
şeriatımızda bu yoktur diyenler de olmuştur.
Adamın kendine israf
etmesinden murâd; fazla günah işlemesidir.
(2619) قال
الزهري:
وحدثني حميد
عن أبي هريرة،
عن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
"دخلت امرأة
النار في هرة
ربطتها. فلا
هي أطعمتها.
ولا هي أرسلتها
تأكل من خشاش
الأرض. حتى
ماتت هزلا".
قال الزهري:
ذلك، لئلا
يتكل رجل، ولا
ييأس رجل.
[ش
(لئلا يتكل
رجل ولا ييأس
رجل) معناه أن
ابن شهاب لما
ذكر الحديث
الأول خاف أن
سامعه يتكل على
ما فيه من سعة
الرحمة وعظم
الرجاء. فضم
إليه حديث
الهرة الذي
فيه من
التخويف ضد
ذلك ليجتمع
الخوف
والرجاء. وهذا
معنى قوله:
لئلا يتكل ولا
ييأس. وهكذا
معظم آيات
القرآن العزيز.
يجتمع فيه
الخوف
والرجاء].
{ }
Zührî demiş ki : Bana Humeyd
dahî Ebû Hureyre'den, o da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen
rivayet etti. Şöyle buyurmuş:
«Bir kadın bir kedi
sebebiyle cehenneme girdi. Onu bağlamış ne doyurmuş, ne de yerin haşeratmdan
yemesine müsaade etmişti. Nihayet kedi zayıflıktan öldü.»
Zührî demiş ki: Bunun
böyle olması bir kimse (Allah'ın rahmetine) îtimad etmesin ve başka biri
Allah'ın rahmetinden ümidini kfesmesin diyedir.
İzah:
Bu hadîs, kedinin azâb
edilmesinin haram kılınması babında geçmişti.
İbnû Şihab'ın onu
burada zikretmesi Allah'ın nihayetsiz rahmetini duyan bir kimsenin, ona itimad
ederek amelden kalmasından korktuğu içindir. Bu babın ümid hadîsinin peşinden
bir kadının kedi sebebiyle cehenneme girdiğini bildiren hadîsi getirmiştir
26 - (2756) حدثني
أبو الربيع،
سليمان بن
داود. حدثنا
محمد بن حرب.
حدثني
الزبيدي. قال
الزهري: حدثني
حميد بن
عبدالرحمن بن
عوف عن أبي هريرة.
قال:
سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول
"أسرف عبد على
نفسه" بنحو
حديث معمر.
إلى قوله "فغفر
الله له". ولم
يذكر حديث
المرأة في قصة
الهرة. وفي
حديث الزبيدي
قال "فقال
الله عز وجل،
لكل شيء أخذ
منه شيئا: أد
ما أخذت منه".
{26}
Bana Ebû'r-Rabî'
Süleyman b. Dâvud rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Harb rivayet etti.
(Dediki): Bana Zübeydî rivayet etti. Zührî demişki: Bana Humeyd b. Abdİrrahman b.
Avf, Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. (Şöyîe demiş):
Ben Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:
«Bir kul kendine israf
etti...» buyururken işittim.
Râvi: «Allah da onu
affetti...» cümlesine kadar Ma'mer'in hadîsi gibi rivayette bulunmuş.
Kedi kissasındaki
kadının hadîsini anmamıştır.
Zübeydî'nin hadîsinde:
«Dediki, bunun üzerine Allah (Azze ve Celle) ondan bir şey alan her nesneye:
Ondan aldığını ver! buyurdu...» cümlesi vardır.