SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

ZÜHD VE RİKAK BAHSİ

<< 2979 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

37 - (2979) حدثني أبو الطاهر، أحمد بن عمرو بن سرح. أخبرنا ابن وهب. أخبرني أبو هانئ. سمع أبا عبدالرحمن الحبلي يقول:

 سمعت عبدالله بن عمرو بن العاص، وسأله رجل، فقال: ألسنا من فقراء المهاجرين؟ فقال له عبدالله: ألك امرأة تأوي إليها؟ قال: نعم. قال: ألك مسكن تسكنه؟ قال: نعم. قال: فأنت من الأغنياء. قال: فإن لي خادما. قال: فأنت من الملوك.

 

{37}

Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dediki): Bize ibnû Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Ebû Hani haber verdi, o  da Ebû  Abdirrahman El-Hubuliy'i şöyIe derken işitmiş. Ben Abdullah b. Amr b. Âs'dan dinledim.

 

Ondan bir adam dilen»., muhacirlerin fakirlerinden değil mîyi»? demiş,. Bunun üzerine Abdullah ona

 

  Senin kendisine sığınacak karın var mı? diye sordu. Adam:

 

-- Evet! cevâbını verdi.

 

  Oturacak evin var mı? dedi.  (Yine) :

 

  Evet! cevâbını verdi. Abdullah :

 

-- Öyle ise sen zenginlerdensin, dedi. Adam :

 

  Benim bir hizmetçim de var! dedi. Abdullah: O halde sen kırallardansm, dedi.

 

 

37-م - (2979) قال أبو عبدالرحمن:

 وجاء ثلاثة نفر إلى عبدالله بن عمرو بن العاص، وأنا عنده، فقالوا: يا أبا محمد! إنا، والله! ما نقدر على شئ. لا نفقة، ولا دابة، ولا متاع. فقال لهم: ما شئتم. إن شئتم رجعتم إلينا فأعطيناكم ما يسر الله لكم. وإن شئتم ذكرنا أمركم للسلطان. وإن شئتم صبرتم. فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول "إن فقراء المهاجرين يسبقون الأغنياء، يوم القيامة، إلى الجنة، بأربعين خريفا". قالوا: فإنا نصبر. لا نسأل شيئا.

 

[ش (بأربعين خريفا) أي أربعين سنة].

 

{m-37}

Ebu Abdurrahman dedikî: Ben yanında bulunduğum halde Abdullah b.Amr b. Âs'a üç kişi geldiler. Ve:

 

  Yâ Ebâ Muhammed! Vallahi biz hiç bir şeye kâdir değiliz. Ne nafakaya, ne hayvana, ne de eşyaya! dediler. Abdullah onlara :

 

  Ne istiyorsunuz? işitirseniz bize müracaat edersiniz. Biz de size Allah'ın başınızı çözeceği şeyleri veririz. isterseniz hâlinizi Sultana anlatırız. Dilerseniz sabredersiniz. Çünkü ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:

 

«Şüphesiz ki, muhacirlerin fakirleri kıyamet gününde cennete zenginlerden kırk yıl önce gireceklerdir.» buyururken işittim, dedi. Üç zât:

 

— Öyleyse sabrederiz; hiç bir şey istemeyiz, dediler.

 

 

İzah:

Bu hadîsin Ebû Hureyre rivayetlerini Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâbu'l-Et'ime»'de; Hz. Âişe rivayetlerini dahi «Kitâbu'l-Hibe», «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâbu'l-Et'ime»'rîe tahric etmiştir.

 

Kut ve kefâf aynı mânâya gelen kelimelerdir. ikisi de israf yapmadan yetecek mikdar yiyecek demektir.

 

Âl-i Resûlullah'dan murad; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevceleridir. Bu kelimeden bazan bizzat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de kastedilir. Görülüyor ki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ailesi efradı üç günden fazla arka arkaya buğday veya arpa ekmeği bulamadan geçirir, hiç bir zaman tıkabasa karınlarını doyurmaz. Aylarca bacalarının tütmediği olur, yâni; evlerinde yemek pişirmezmiş. Tabiî ki, bu onların yoksulluklarından değil, hudutsuz cömertliklerinden idi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi malından zevcelerinin senelik nafakasını ayırır, fakat cömertliğinden bu nafaka senenin yarısı gelmeden biterdi. En ucuz ve kolay bulunan nafaka kuru hurma olduğu için günde iki öğün yemek yerlerse, bunun biri mutlaka kuru hurma olurdu. Kuru hurmaya siyah denilmesi, ekseriyetle Medine'nin hurmaları siyah renkli olduğundandır. Suya da tağlîb tarikiyle siyah denilmiştir. Aksi takdirde suyun rengi yoktur.

 

Hz. Âişe'nin:

 

«Biz kuru hurma ile sudan karnımızı doyurmaya başladığımız vakit ilâh...» sözünden murad: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de karnını doyurmaya başladı, demektir. Karınlarını doyurdukları gıda kuru hurma idi... Bu hal Hayber’in fethinden itibaren başlamıştı ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bundan sonra ancak üç sene yaşamıştır. Karınlarını doyuran gıda ancak kuru hurma ise de, tokluğun tamamı su ile olduğundan Aişe (Radlyallahu anha) gıda namına kuru hurma ile suyu zikretmiştir. Bu hadîsler Ümmehâtı mü'minin ile diğer sahâbe-i kiramın da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte dünya metâına kıymet vermediklerine ve başkalarını kendilerine tercih ettiklerine delildirler. Rivayetlerin bâzıları bir kimsenin fakr-u hâlini zenginledikten sonra zikrderek Allah'ın ni'metlerini başkalarına da hatırlatmanın caiz olduğuna işaret etmektedir.