|
|
Biz
şimdi Allah'ın düşmanı Nemrud'dan, dünyada iken başına gelen hallerden, onun
Allah'a karşı isyanda inat etmesinden ve Allah'ın ona mühlet verip imkan
tammasından bahseden haberlere tekrar geri dönüyoruz.
Yeryüzünde
yaşayan, ilk diktatör, zalim hükümdar Nemrud'dur. Biz, onun Hz. İbrahim'i
ateşte yakmak istemesi konusundaki haberi yukarıda anlattık.
Nemrud,
Hz. İbrahim'i bulunduğu şehirden sürüp çıkardı ve İbrahim'in Allah'ını arayıp
bulacağına dair yemin etti. Bunun üzerine o, dört kartal yavrusu buldurup
onları et ve şarapla iyice büyüyüp kuvvetleninceye kadar besledi. Bundan sonra
o, kartalları (sepet) şeklindeki bir tabuta bağladı, yanına kartallar için
lazım olan etleri taşıyacak birisini alarak tabutun içerisinde oturdu. Yanında
bulundurduğu etin bir parçasını yukarıya doğru fırlattığında kartallar onunla
birlikte uçarak yükseldiler. Hatta Nemrud aşağıya bakınca, dağları kıpırdayan
karınca kadar küçülmüş gördü. Bundan sonra yine bir et parçası alarak yukarıya
doğru fırlattı; bu defa kartallar daha fazla yükseldiler. Nemrud tekrar aşağıya
baktığında yeryüzünün denizle çevrilmiş olduğunu; hatta yeryüzünün deniz
üzerindeki bir gemi kadar küçüldüğünü gördü. Biraz daha yükseldikten sonra
kendisini koyu karanlıklar içerisinde buldu. Ne aşağısında, ne de yukarısında
bir şey görebiliyordu. Bu durum karşısında korkuya kapılan Nemrud, bu defa
yanında bulundurduğu etin bir parçasını aşağıya doğru attı. Bunun üzerine
kartallar atılan eti kapmak maksadıyla hızla ses çıkararak aşağıya doğru inmeğe
başladılar. Dağlar, kartalların aşağıya doğru süzüldüklerini görüp kanatlarının
hışırtılarım işitince, korkuya kapılarak yerlerinden oynayacak hale
gelmişlerdi. Bu hususla ilgili bir ayette Allah (C.C.): ''Gerçekten onlar bir
takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden
oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır.''
(İbrahim suresi, ayet 46) buyurur. Kartallar uçuşlarına Beytü'l-Makdis
(Kudüs)'ten başlayarak havalandılar ve gelişlerinde Duhan Dağı'na kondular.
Nemrud
bu teşebbüsü ile hiç bir şey yapamayacağını anlayınca, yüksek bir bina yaptırmağa
girişti. Bina yükselip tamamlanınca üzerine çıkıp kendi iddiasınca Hz.
İbrahim'in Allah'ına bakmağa başladı; hatta daha önceleri def-i hacette
bulunmayan Nemrud bu sırada korkusundan def-i hacet yapmağa başladı. Allah
(C.C.), onun yaptığı bu yüksek binayı temelinden sarsıp yıktı. Bu sırada
korkudan halkın dilleri karıştı ve birbirlerini anlamaz oldular. Bundan sonra
onlar yetmiş üç ayrı dilde konuşmağa başladılar. Bundan önce ise bütün insanlar
Süfyanice konuşurlardı.
Nemrud'un
def-i hacet yapmadığı şeklindeki rivayetin hiçbir değeri yoktur. Çünkü beşeri'
tabiat gereği hiçbir insan, hatta ulvi alem ile sıkı bir ilişki içerisinde
bulunan ve insanların en şereflisi olan peygamberler bile def-i hacet yapmaktan
kurtulamamışlardır. Buna rağmen peygamberler de yerler, içerler, küçük olsun
büyük olsun def-i hacette bulunurlar. Eğer def-i hacet yapmaktan herhangi bir
kimsenin kurtulması gerekseydi, mutlaka şereflerinden ve Allah'a
yakınlıklarından dolayı peygamberlerin kurtulması gerekirdi. Eğer Nemrud'un,
mülk ve saltanatının genişliğinden dolayı def-i hacetten kurtulduğu kabul
edilirse, sahih olan görüşe göre Nemrud müstakil bir saltanata da sahip
değildi. Hatta müstakil bir saltanata sahip olsa bile, mülk ve saltanatı ondan
daha geniş olan İskender hakkında dahi def-i hacet yapmadığı konusunda herhangi
bir rivayet nakl edilmemiştir.
Zeyd
bin Eslem şöyle diyor: "Allah (C.C.), Hz. İbrahim'den sonra ayrıca
Nemrud'a bir melek gönderdi ve bu melek vasıtasıyla onu dört defa kendisine
yani hakka davet etti; fakat Nemrud bu daveti reddederek, ''Benden başka rab mı
vardır?'' diye karşılık verdi. Bunun üzerine melek ona: ''Üç güne kadar
ordularını topla'' dedi. Nemrud da hemen ordularını topladı. Bundan sonra Allah
(C.C.) onların üzerine sivrisinekleri musallat etti; hatta halk sivrisineklerin
çokluğundan üzerlerine doğan güneşi dahi göremiyorlardı. Nihayet Allah
tarafından gönderilen sivrisinekler, onları yiyip bitirdiler, geriye ise sadece
kemiklerini bıraktılar. Bu arada sivrisinekler hükümdar Nemrud'a hiç
dokunmadılar. Bundan sonra Allah (C.C.) Nemrud'a da bir sivrisinek musallat
etti ve sinek onun burun deliğinden içeri girdi. Böylece tam dört yüz yıl
beynindeki sivrisineğin ıstırabını dindirmek için başına tokmak vuruldu. Hatta
iki elini bir araya getirerek birden başına tokmak indiren kimse ona en büyük
merhamet ve şefkati göstermiş sayılıyordu. Nemrud'un hükümdarlığı dört yüz sene
sürdü ve neticede Allah onun ruhunu alıp öldürdü. Göklere doğru yükselen en
yüksek binayı Nemrud yaptırmıştır."
Bir
grup alim ise Nemrud bin Ken'an'ın yeryüzünün doğu ve batısına hakim olduğunu
söylüyor. Fakat siyer ve hükümdarların haberlerine vukufu olan alimler bu
görüşü reddediyorlar. Bununla beraber bu al imler. Hz. İbrahim'in daha önce
yukarıda hakkında bazı bilgiler naklettiğimiz Dahhak'in döneminde doğmuş
olduğunu inkar etmezler. Aslında ise yeryüzünün doğu ve batısına hakim olan
hükümdar Dahhak'tir. Yeryüzüne hakim olan Dahhak'in Nemrud ile aynı kişi
olduğunu ileri süren kimsenin bu görüşü doğru değildir. Çünkü ilk dönemdeki
alimler, Nemrud'un nesebinin Nabat, Dahhak'in nesebinin ise Farslar (Acemler)
arasında yaygın bir şekilde bilinip tanındığını, Nemrud'un ve evladının ise
Dahhak tarafından Sevad bölgesine ve bu bölgenin sağ ve sol kesimlerine vali
tayin edildiklerini, Dahhak'in de sahip olduğu geniş ülkesinde dolaşıp
durduğunu, kendisinin ve atalarının asıl vatanının Taberistan dağlarında
bulunan Dünbavend olduğunu ve Efridun'un onu ele geçirdiği zaman burada vurup
yakaladığını zikrediyorlar.
Buht
Nassar'ın durumu da tıpkı Nemrud'un durumu gibidir. Bazıları Buht Nassar'ın yer
yüzüne hakim olduğunu söylüyor; fakat durum onların dediği gibi değildir. Buht
Nassar, Lührasb adına Ahvaz ile Dicle'nin batısındaki Rum topraklarına kadar
olan yerlerin başkumandanlık (İspehbedlik) görevini yürütüyordu. Bu sırada
Lührasb Türkler ile savaş halinde olduğundan onların karşısında bulunan Belh'te
kalıyordu. Hatta Türkler ile yaptığı savaş dolayısıyla burada uzun müddet
kaldığı için Belh şehrini kurmuştu.
Aslında
Nabat'lardan hiç bir kimse müstakilen tek başına yeryüzünden
ir
karış toprağa bile hakim olmamıştır. Bu durum karşısında bir Nabatlı olan
Nemrud'un bütün yeryüzüne hakim olması nasıl düşünülebilir? Nemrud'un Sevad
bölgesindeki idarecilik süresi dört yüz yıl devam etmiş, kendisi helak olduktan
sonra neslinden yerine geçen Nabat bin Ka'ud yüz yıl, ondan sonra Kedavus bin
Nabat seksen yıl, ondan sonra yerine geçen Baliş bin Kedavus yüz yirmi yıl,
daha sonra onun yerine geçen Nemrud bin Baliş bir yıl, bir ay idarede
kalmışlardır. Netice olarak Nabathların bu idaresi yedi yüz bir yıl devam
etmiştir.
Ayrıca
Nemrud'un Dahhak'in dönemine yetişmiş olması ve onun döneminde idari görev
üstlenmesi, bir kısım kimseleri Nemrud hakkında yukarıda zikrettiğimiz üzere
onun yeryüzüne hakim olduğu fikrine sevk etmiştir.
Efridün
devletin idaresini eline geçirip İzdihak (Dahhak)'ı mağlup ettikten sonra
Nemrud bin Baliş (Taleş ?)'i öldürmüş, Nabat'ları sürüp çıkarmış, hatta onların
pek çoğunu da katletmek suretiyle öldürmüştür.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
LUT (A.S.) ve
KAVMİNİN KISSASI