|
|
Daha
önce, Keyhusrev'in ölümü yaklaştığında amcasının oğlu Lührasb bin Keyvehi
(Keyveci) bin KeykavÜs'u kendisine veliaht tayin etmiş olduğunu zikrettik. Buna
göre Lührasb, KeykavÜs'un oğlunun oğlu, yani torunu olur. Lührasb hükümdar
olunca, kendisine altından bir taht yaptırdı ve onu çeşitli mücevherlerle
süsledi. Horasan topraklarındaki Belli şehri onun emriyle kendi adına
yaptırıldı ve bu şehre ''Hasna'' adını verdi. Ayrıca devlet için gerekli olan
daire ve defterleri tanzim etti. Kendisi için askerler seçip hükümdarlığını
kuvvetlendirdi. Ülkesini imar edip toprakları işletti ve askerlerin beslenme
ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla halktan haraç topladı.
Onun
hükümdarlığı zamanında Türklerin kuvvet ve kudreti iyice artmıştı. Bu yüzden
onlarla savaşmak için Belh şehrine gelip yerleşmişti. Lührasb, kendi ülkesinin
halkı tarafından sevilen ve hoşlanılan bir kişiydi. Komşu düşmanlarına karşı
ise onları silip süpürecek bir güçte idi. Adamlarını kontrol etmede çok
dikkatli, imar ve yapı işlerinde ileri düşünceli, gayret ve engin himmet sahibi
bir şahıstı. Ülkesini imar edip sulama kanalları açmıştı. Ayrıca, Hind, Rum ve
Mağrib hükümdarlarını haraca bağlamıştı; bunlar korkularından ve kendisinden
çekindiklerinden mektuplar yazarak onu hükümdarların hükümdarı olarak tanımışlardı.
Daha
sonra Lührasb kendini ibadete verdi, hükümdarlığı bıraktı ve ibadetle meşgul
olmağa başladı. Kendi yerine ise hükümdar olarak oğlu Büştasb'ı halef bıraktı.
Lührasb, yüz yirmi yıl hükümdarlık yaptı. Sonra oğlu Büştasb hükümdar oldu.
Onun döneminde peygamberlik iddiasında bulunan ve Mecusi (ateşperest)leri
peşine takan Zeradeşt (Zerdüşt) bin Sekiman ortaya çıktı. Ehl-i Kitab'ın
iddialarına göre Zerdüşt, Filistin halkından olup İrmiya (Ermiya) peygamberin
öğrencilerinden birinin özel hizmetini gören ve ona çok yakın olan bir
kimseydi. Zerdüşt hainlik edip iftira etti, bunun üzerine İrmiya'nın öğrencisi
de ona beddua etti ve hemen ala tenlilik hastalığına yakalandı. Bundan sonra
Zerdüşt ayrılıp Azerbaycan'a gitti ve orada Mecusilerin dinini ortaya koyup
yaymağa başladı.
Bir
rivayette, Zerdüşt'ün Acemlerden olduğu söylenir. Bir kitap yazıp, bununla
yeryüzünün birçok yerini dolaştı, hiç bir kimse bunun ne demek olduğunu
anlamayınca da kendisine hitap edilen semavi bir dil olduğunu ileri sürdü. Sonra
bu kitabına ''Eşta'' adını verdi. Daha sonra Azerbaycan'dan Fars ülkesine
geçti. Onlar da bu kitabın neyi İhtiva ettiğini anlayamadılar ve kabul de
etmediler. Bundan sonra Hindistan'a geçti ve kitabım Hint hükümdarlarına sundu.
Daha sonra buradan Çin ve Türk ülkelerine geldi, fakat onlar onu kabul
etmediler ve ülkelerinden sürüp çıkardılar. O da Fergane'ye gitmek üzere yola
çıktı, fakat Fergane hükümdarının onu öldürmek istemesi üzerine buradan kaçıp
Büştasb bin Lührasb'ın yanına geldi. Büştasb Zerdüşt'ün hapsedilmesini emretti
ve bir müddet hapsedildi. Bu defa Zerdüşt kitabını şerh etti ve ona tefsir
manasına gelen ''Zend'' adını verdi. Daha sonra Zend'in de şerhini
(açıklamasını) yaparak ona: ''Tefsir'in Tefsiri'' manasına gelen ''Bazend''
adını verdi. Zerdüşt'ün bu kitabı, matematik, astroloji, tıp, geçmiş kavimlere
ait haberler, peygamberlere gönderilen kitaplar gibi çeşitli konulardaki
bilgileri İhtiva ediyordu. Ayrıca bu kitapta: "Kırmızı develi kişi
gelinceye kadar, size getirmiş olduğum bu kitaba sıkı sarılın." gibi
cümleler de yer almıştı. ''Kırmızı develi'' den maksat, Hz. Muhammed (s.a.v.)
idi. Onun kitabında Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bin altı yüz yıl sonra geleceği de
belirtilmişti. İşte bu sebepten Mecusilerle Araplar arasında düşmanlık ortaya
çıktı. Diğer taraftan Sabur Zü'l-ektaf'dan bahsedilirken, Araplara karşı
girişilen savaşın sebepleri arasında bu sözün de bulunduğu zikredilmektedir.
Doğrusunu ise Allah bilir.
Daha
sonra Büştasb, Belh'te iken Zerdüşt'ü yanına getirtti. Zerdüşt, onun huzuruna
girdiğinde ona dinini açıklayıp sundu. Büştasb onun sunduğu dini beğendi ve bu
dine girdi, halkı da bu dine girmeleri için zorladı, hatta bu dini kabul edip
ona uyuncaya kadar halktan pek çok kimseyi öldürdü.
Mecusiler
ise Zerdüşt'ün aslen Azerbaycan'lı olduğunu ileri sürerler; Ayrıca onun,
hükümdarın yanına eyvanının tavanından indiğini, elinde bir ateş tomarıyla
geldiğini ve bu ateşle oynadığı halde onu yakmadığını; hatta bu ateşin onu
elinden alan kimseleri de yakmadığını, hükümdarın ona uyup dinine girdiğini ve
hükümdarın, ülkesinin çeşitli yerlerine ateşgedeler (Mecusi mabetIeri) inşa
ettirdiğini, ateşgedelerde yanınakta olan ateşin bu ateşten tutuşturulduğunu ve
ateşgedelerinde yanmakta olan ateşin bu güne kadar sönmeden aralıksız devam
ettiğini de iddia ederler.
Halbuki
onlar bu hususta yalan söylüyorlar; çünkü ileride de zikredeceğimiz üzere,
Allah (C.C.) Hz. Muhammed (s.a.v.)'i peygamber olarak gönderdiği zaman (yani dünyaya
geldiği zaman), Mecusilerin bütün ateşgedelerinde yanmakta olan bu ateş
sönmüştü.
Zerdüşt,
Büştasb'ın hükümdarlığının üzerinden otuz yıl geçtikten sonra ortaya çıkmıştı.
Allah'tan vahiy yoluyla aldığını iddia ettiği kitabım da ona sunmuştu. Bu kitap,
on iki bin sığır derisinin üzerine kazdırılarak altın ile yazdırılıp
nakşedilmişti. Büştasb, bu kitabı Istahr'da bir yere koydurup, halka
öğretilmesini yasaklamıştı.
Büştasb
ve ataları bundan önce Sabiilik (yıldızlara tapanlar) dininde idiler. Zerdüşt'e
ait diğer haberler ise pek yakında ileride zikredilecektir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
BUHT NASSAR'IN
İSRAİLOĞULLARI'NIN ÜZERİNE YÜRÜMESİ